Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi'yi Ankara'da ağırladı.
İki bakan, görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Bakan Fidan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Türkiye olarak Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı (soykırım konulu) davaya müdahil olmaya karar verdik
İsrail'e zorlayıcı tedbirler şarttır. Ya hukuktan yana olacağız ya zulümden yana.
Endonezya ve Türkiye arasında terör başta olmak üzere birçok sorun masaya yatırıldı. Filistin konusunda iki taraf da aynı görüşleri paylaşıyor. Filistin'in uluslararası arenada tanınması için 'dost ülkeler' ile ortak bir çalışman sürüyor.
"GAZZE'DE AKAN KAN SADECE GAZZELİLERİN DEĞİL"
21. yüzyılda Gazze'de açlıktan ölümler yaşanırken, bölgede toplu mezarlar ortaya çıkarken uluslararası toplum daha neyi beklemekte? Artık zorlayıcı tepkilerin meydana gelmesi gerekiyor. İsrail-Filistin meselesinde Batı da bizim tutumumuza yaklaşıyor. İsrail'in suçlarına kefil olan ülkelere ikaz olarak bir kez daha vurgulamak istiyorum. Krizin başından beri Gazze'de yaşanan insanlık trajedisinin dünyanın dört bir yanında tepki çekeceğini söyledik. Bugün, İsrail'e destek veren ülkelerde halk sokağa dökülmüş durumda. Gazze'de akan kan yalnızca Gazzelilerin kanı değildir.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları vicdanlarda yargılanmakta ve mahkum edilmektedir. Şüphesiz bu saldırıların hukuki düzlemde de yargılanması gerekmektedir. İsrail'in bu cürümleri hakkında Uluslararası Adalet Divanı'nda devam eden süreçler mevcuttur. Güney Afrika'nın başvurusunun hemen ardından 3 Ocak 2024'teki açıklamamızla bu başvuruyu memnuniyetle karşıladığımızı kaydetmiştik. Güney Afrika'nın bu başvurusunun ardından uluslararası toplumun nasıl bir tepki alacağı, Türkiye'nin bu durumdaki müdahalesinin nasıl olması gerektiği konusunda da Cumhurbaşkanımız tarafından verilen bir talimat mevcuttu. Biz ilk günden itibaren bu konuda iki yönlü bir çalışma sürdürdük. Birincisi hukukçularımızla da bir araya gelerek Türkiye'nin Güney Afrika'yı destekler şekilde davaya müdahil olması, hukuken nasıl ve hangi gerekçelerle mümkün olarak onu çok detaylı bir araştırma sürecine girdik.
"DAVA İÇİN ÇOK YOĞUN BİR ÇALIŞMA YAPTIK"
İkincisi de sadece Türkiye değil, uluslararası toplumun diğer üyelerinin de bu davaya müdahil olmaları, müdahil olma şartları ve müdahil olmayla ilgili düşünceleri konusunda da çok ciddi görüş alışverişinde bulunduk. Geçen süre içerisinde hukuki cephede bakanlık hukukçularımız, Adalet Bakanlığımız, üniversitelerdeki hocalarımız hep beraber çok yoğun bir çalışma yaptılar. Çalışmalarımızı belli bir noktaya getirdik.
Buna paralel olarak ikinci kulvarda da son olarak Riyad'da yaptığım gibi özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği ülkeleri başta olmak üzere Filistin'i devlet olarak tanıyan diğer ülkelerle yaptığımız görüşmelerde de şunu gördük. Bazı ülkeler de bu konuda tavır almaya hazır hale gelmiş durumdalar.
İSRAİL’E YÖNELİK DAVA HAKKINDA
Güney Afrika tarafından 29 Aralık’ta açılan davada, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki saldırılarının "soykırım niteliğinde" olduğu vurgulanmıştı. Dava dilekçesinde, İsrail’in "Gazze'deki Filistinlileri daha geniş bir ulusal, ırksal ve etnik grubun parçası olarak yok etmeye yönelik özel bir niyete" sahip olduğu savunulmuştu. Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, İsrail hükümetinin Gazze’deki uygulamalarını Güney Afrika apartheid rejimiyle karşılaştırarak, Filistinlilere tam destek vermesinin ardından, her iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler askıya alınmıştı. Bu kapsamda Güney Afrika, Pretoria’daki İsrail Büyükelçiliği’ni kapatmıştı. 1948’de imzalanan BM Soykırım Sözleşmesi, taraf ülkelere "soykırım suçunu önleme ve cezalandırma" yükümlülüğü getiriyor. Güney Afrika yönetimi de soykırım davasını bu sözleşmeden doğan yükümlülüğe dayanarak açmıştı. BM’nin en üst yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aksine, bireysel suçlar yerine sadece devletler arasındaki ihtilafları ele alıyor.