Kazan, bölgede Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e düşman etmek için tezgâhlanan senaryolar olduğunu ve bu senaryoların içerisinde askerlerin de bulunduğunu iddia etti.
Şevket Kazan, Kürt sorununa ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Eski başbakanlardan Tansu Çiller'in 'Terörü destekleyen Kürt işadamları listesi'ne ilişkin Kazan, öyle bir listenin ellerine geçmediğini ifade etti.
Faili meçhuller konusunda Meclis'te bir çalışma başladığını ama dişe dokunur bir şey bulunmadığını dile getiren Kazan, şöyle devam etti:
"Güneydoğu'da Lice önemli bir ilçedir. Yakıldı, kimler yaktı? diye açıklama yapmak istemiyorum. Bir yer yakıldıysa ve yangın çıktıysa, yangın çıktığı için yandı, yok olduysa; o yere gittiğin zaman her tarafından yangının sirayet ettiğini görürsün; görmeniz gerekir.
Ama ben o olayın arkasından Lice'ye gittiğim zaman; evet, evler yanmış ama evlerin arasındaki kuru otlar duruyor. Niye kuru duruyor otlar; niye bu alev, bu evden bu eve geçerken otları yakmamış? Özel olarak evler yakılmış, özel olarak minare kurşunlanmış. Yani bunlar hepsi Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e düşman etmek için tezgahlanan senaryolar ve bu senaryoların içerisinde maalesef askerler de var. Şimdi yargılanıyorlar da. Ve bu olayların içerisinde aynı zamanda esrar ticaretinden kaynaklanan düşmanlıklar da var veya hesaplaşmalarda var.
Gazetelere intikal ediyor, yargıda olduğu için benim safahatını anlatmam doğru olmaz. Ama bir takım kumandanlar, oradaki birtakım Kürt liderlerle işbirliği içinde oldukları görülüyor. Hangi konuda; esrar kaçakçılığı konusunda. Ve bu iş fazla faş olmasın diye infazlar da Kocaeli bölgesinde yapılıyor. İşte Behçet Cantürk falan diye bir takım adamlar var. Şimdi bunların sorgulamaları yapılıyor. O bölgede Olağanüstü Hal devam etsin isteniyor.
Kimler tarafından? Bilhassa silahlı kuvvetler, biran önce onu bitirip asli görevine dönmesi gerekirken; 'hayır bitmesin' diyenler vardı içlerinde. Neden? Çünkü bazı nemalanmalar var. Sorgulamalar yapıldığı için bu konuları fazla açmak istemiyorum."
"EŞREF BİTLİS SUİKASTA KURBAN GİTTİ"
Bölgedeki olayları, terörü devamlı canlı tutan faktörlerden bir tanesinin de Çekiç Güç olduğuna dikkat çeken Kazan, iktidarları döneminde Çekiç Güç'ün süresinin uzatılmasına hep karşı çıktıklarını belirtti. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in Bitlisli olduğunu hatırlatan Kazan, "Oradaki terörü bitirecek stratejilere sahipti.
O stratejilere sahip diye ve Milli Güvenlik Kurulu'nda, uygulanması gereken stratejileri açık açık savunduğu için 'ha bu bizim işimize yaramaz' dedi bazı çevreler ve bir suikasta kurban gitti Ankara'nın üzerinde. Hiçbir teknik arıza çıkmadı; demek ki düşürüldü." dedi.
Bir Kürt sorunu olmadığını, sanal bir sorun bulunduğunu dile getiren Kazan, bu sorunun Cumhuriyet döneminde 1950'ye kadar süreç içerisinde, Tunceli'de yaşanmış Dersim olaylarıyla ilk görüntüsünü ortaya koyduğunu ifade etti. O tarihten sonrada özellikle İkinci Cihan Harbi'nden sonraki oluşumda bu sorunların gündeme geldiğini anlatan Kazan, bu sorunların çözümlenmediğini, nereden kaynaklandığının araştırılmadığını kaydetti.
Partilerin halkı bölmek, parçalamak suretiyle bir bakıma Türk-Kürt çatışmasına etkileri olduğunun görüldüğünü dile getiren Kazan, özellikle milliyetçiliğin tanımı ve tarifi konusundaki akımların maalesef konuya dar kapsamdan baktıklarını söyledi.
"DOĞU'YA SÜRGÜNE GİDENLER İNSANLARI RAHATSIZ ETTİ"
Türk-Kürt ayrımının oluşmasında bazı faktörler olduğunu anlatan Kazan, şöyle devam etti: "Türkiye'nin Batısı daime devletten en büyük desteği almıştır. Ama Doğu ihmal edilmiştir. İhmali sadece ekonomik yönden değildir, aynı zamanda sosyal yöndendir. Mesela devlet kadrolarında batıda yaptığı çalışmalardan dolayı rahatsız olunan kişiler, Türkiye'nin Doğusuna sürgüne gönderilmiştir. Birçok bürokrat böyle sürgüne gönderileceği zaman, Türkiye'nin Doğusu tercih edilmiştir. Bu insan zaten verimsiz, zaten çalışmıyor. Bu insan Doğuya gittiği zaman, Doğudan da biran önce sürülmek için oradaki insanları rahatsız etmeye, insanlara hakaret etmeye, insanları tedirgin etmeye başlamıştır."
"Bir insan bir millete mensup olur; bundan tabi bir şey olmaz. Ama bunu bir başka millete veya bir başka soya, ırka mensup olana karşı sergilemeye başlaması, esas ayıplanacak harekettir." diyen Kazan, Türk'ün meselesi neyse Kürt'ün meselesinin o; Kürt'ün meselesi neyse Türk'ün meselesinin de o olduğunu ifade etti.
"GARDİYAN DEVLET DEĞİL GARSON DEVLET"
Partilerinin Kürt sorununa yönelik izlediği politikaları da anlatan Kazan, "Gardiyan devlet değil, garson devlet." olması gerektiğini belirtti. İçerde barış olması halinde dışarıya karşı güçlü olunacağını vurgulayan Kazan, 1979 Senato Seçimleri'nde Van'dan aday olduğunu hatırlattı. Kendisi için o dönemde Türk olmasından dolayı bin oy alacağının ileri sürüldüğünü aktaran Kazan, Van'da çok yoğun bir çalışma yaptıklarını ve 21 bin oy aldıklarını kaydetti.
Bu kadar kendisine oy verilmesinin sebebinin ise o dönem televizyondan Doğu'da anadilde konuşma hakkının verilmesini istemesi olduğunu dile getiren Kazan, "Bırakın insanlar anadilinde konuşsun." dedi. O zaman sorunun sadece dil sorunu olduğunu ifade eden Kazan, ancak bunun dışında sosyal sorunların bulunduğunu dile getirdi. Bölgede işsizliğin olduğuna dikkat çeken Kazan, iktidarları döneminde Doğu'yu kalkındırmak için çalıştıklarını söyledi.
"OHAL'E KARŞI ÇIKTIK DİYE SUÇLANDIK"
Refah-Yol döneminde sorunu tamamen ortadan kaldırdıklarını savunan Kazan, "Terörü bitirdik biz. O yöreler, olağan hal, sıkıyönetim hal uygulandığı yöreler. Sıkıyönetim, OHAL ilan edilir, Güneydoğu'da uygulanır. Biz daima Meclis'te buna karşı çıktık. 'Siz vatanınızı, milletinizi sevmiyor musunuz? Niye siz bu sıkıyönetimlere karşı çıkıyorsunuz?' denildi. Siz orada sıkıyönetim dediğiniz zaman, nasıl uygulama yapıldığını bilmiyorsunuz." diye konuştu.
Diyarbakır'daki OHAL ve sıkıyönetim dönemindeki aramaları ve uygulamaları hatırlatan Kazan, "Bunları Edirne'deki, Muğla'daki insanlara yapabilirler mi; bunu Akdeniz'deki Antalya'daki Kocaeli'ndeki insanlara yapabilirler mi; yok. Orada niye yapıyorlar? Bu hareketler, bu davranışlar, oradaki insanları devletine karşı küstürüyor, güven duymuyor devletine." şeklinde konuştu.
Doğuda merhum Necmettin Erbakan'ın uyguladığı politikalardan dolayı sevildiğini dile getiren Kazan, şunları söyledi: "Biz Müslüman bir milletiz. Temel karakterimiz bu. Herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Ama bunu kimse ırkçılık haline getirmemeli. Bu topraklarda yaşayan insanların ortak karakteri neyse, o ortak karakter üzerinden siyaset yapılmalıdır. Ama böyle yapılmıyor ki. Bu kin, düşmanlık halledilmeli. Biz kardeşiz."
"ANA DİL TARTIŞMA KONUSU DEĞİL"
Anayasa değişikliğinde vatandaşlık tanımının 'Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı' şeklinde olması gerektiğinin altını çizen Kazan, Almanya'da, Fransa'da nasılsa, Türkiye anayasasında da öyle olmasını istedi. Mevcut yasalara göre Meclis'in anayasa yapma yetkisi bulunmadığını savunan Kazan, anayasanın 175. maddesine 'yeni bir anayasa yapmak, anayasayı değiştirmek' yetkisinin konulması gerektiğini belirtti.
Kürt sorununun çözümüne yönelik ise Kazan, "Anadil meselesini hiç tartışmamamız lazım. Üzerinde münakaşa etmememiz lazım. Zaman kaybetmemek lazım. Bu konu üzerinde fazla durarak, kangren haline getirmemek lazım konuyu. Güneydoğu'da süratle kalkınmaya ağırlık vermemiz lazım. Doğuda kalkınmanın başını hayvancılık teşkil etmektedir. Hayvancılığa alt yapı oluşturacak yatırımlar yapmamız lazım." diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni idare edenlerin amel defterine bakıldığı zaman bu sorunların altında ihmal olduğunu vurgulayan Kazan, şöyle devam etti: "O yörenin insanına, insanca muamele yapılmadığını görüyorsun ve vatandaşta da bu adeta alışkanlık haline getiriyor. Batıda yaşayan insana hangi hakları tanıyorsan, doğudakine de aynı hakları tanıyacaksın. İngiliz, Fransız konuşuyor; bırak bu insanlar kendi dillerini konuşsun." dedi ve Kürtçe ifadeler kullandı.
İnsanlık, birlik beraberlik, kardeşlik denildiği zaman bunun Doğuda görüldüğünü dile getiren Kazan, "Tanımıyoruz birbirimizi. Bu düşmanlıkları bir kenara bırakıp birbirimizi tanıyalım. Gelişler, gidişler kaynaşmayı sağlar. Bir devletin vazifesi nedir; vatandaşını mümkün olduğu kadar sosyal yaşam açısından birbirine yakın duruma getirmek. Birbirinden uzaklaşan değil, birbirine yaklaşan. Devlet olarak yapılacak çok şey var." tespitinde bulundu.