CHP Grup Başkan vekili ve CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi Torba yasa tasarısı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. İşte Hamzaçebi’nin TBMM’de yaptığı konuşmanın özeti;
“Kamuoyunda bilinen adıyla “torba yasa tasarısı” daha uzun adıyla Bazı Kamu Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasını Öngören Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerimin başlangıcında sizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemelerini Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu buluyoruz, destekliyoruz. Evet, 2009 yılında bir kriz yaşadık, bu krizin sonrasında işletmelerin, mükelleflerimizin mali tabloları, bilançoları bozuldu, öz sermayelerini kaybetti işletmeler, kendilerine bir nefes alma imkânını vermek gerekir ama kriz 2009 yılında yaşandı. Yıl 2011. “Neden bu yıla kadar gecikti?” diye sorarsak alınacak cevap herhâlde “Kriz vardı. Kriz zamanında düşünmedik. Şimdi seçim yaklaşıyor, o nedenle krizi gerekçe göstermek zorunda kaldık.” diyecektir Hükûmet.
Çek mağdurlarına ticari itibarlarını iade etmeliyiz
Evet, kriz nedeniyle işletmelere bir nefes alma imkânını tanımak gerekir, bunu olumlu buluyoruz. Ancak, bu düzenleme yapılırken şu anda sanıyorum televizyonları başında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu görüşmeleri izleyen geniş bir toplum kesimi var: Çek mağdurları. Mademki bu tasarının kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin bölümünün gerekçesi ekonomik krizdir, o hâlde ekonomik kriz nedeniyle çeklerini ödeyemeyen, bu nedenle ticaret hayatından çekilmek zorunda kalan ve muhatap olduğu adli para cezasını da ticaret hayatının sona ermiş olması nedeniyle ödeyemeyen vatandaşlarımıza bir kolaylık sağlamak gerekir. Çünkü adli para cezasını ödeyemeyen bu vatandaşlarımızın önemli bir bölümü şimdi hapishanelerde.
Hapishanelerden her gün mektup alıyorum, her gün telefonuma SMS mesajları geliyor. Eminim bu mektuplar sizlere de geliyordur, bu mesajlar sizlerin telefonlarına da geliyordur. Karşılıksız çıkan bu çekler nedeniyle bu vatandaşlarımıza bir imkân tanımanın gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Karşılıksız çek bu ekonominin bir gerçeği. Kriz nedeniyle ekonomi küçülmüşse, ticaret hayatı küçülmüşse, üretim küçülmüşse, doğal olarak insanların, mükelleflerin işleri bozulacaktır, çeklerini ödeyemeyecektir. Çok doğaldır bu. O hâlde bu vatandaşlarımıza bir imkân tanımak gerekir.
Aralık 2009’da bir kanun çıktı, Çek Kanunu çıktı. Bu Kanun çekteki adli para cezalarına bir ödeme takvimi getirdi. Ama ona rağmen ödeyemedi vatandaşlarımız. Şimdi bu vatandaşlarımız yeniden ticaret hayatına dönmek istiyor, itibarlarını kazanmak istiyor. Dolandırıcıları bunlardan ayıralım, onlar için gerekli müeyyideler burada konabilir ama geniş bir kitle olumlu bir düzenlemeyi arzu ediyor “Borçlarımızı yine ödeyelim ve ticaret hayatımıza dönelim.” diyorlar.
Bakın, çeklerle ilgili bugüne kadar yapılmış olan düzenlemeler, maalesef, arzu edilen sonucu vermiş değildir. 1929 ila 1985 yılları arasında çekin karşılıksız çıkması hâlinde çeki düzenleyen kişi dolandırıcılık suçunu işlemiş sayılıyordu. 1985 ila 2003 yılları arasında hapis cezasını gerektiren bağımsız bir fiil olarak tanımlandı yine çekin karşılıksız çıkması hâli. 2003 yılından bu yana da hapis cezasını gerektiren, adli para cezasını gerektiren bir fiil olarak düzenlenmiştir. Peki, bu kadar ağır müeyyidelere bağlanmış olan bu düzenleme, yani çekin karşılıksız çıkması hâli karşılıksız çeki önlemiş midir? Hayır, günden güne, yıldan yıla karşılıksız çek sayısı artmaktadır, buna ilişkin davalar da artmaktadır. Bir rakam vermek istiyorum: Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 2009 yılında bu konuda karara bağladığı dava sayısı 19.800’dür, 2010’da karara bağladığı dava sayısı 22 bine yakındır ve hâlen Yargıtayda bekleyen toplam 45 bin dava dosyası vardır, cumhuriyet savcılıklarında yine var olan dava sayısı veya şikâyet sayısı 100 bin civarındadır. Yani müeyyideler karşılıksız çeki önleyemiyor. O hâlde, gerçekte başka bir düzenlemeyi düşünmek zorundayız. Bu ayrı bir konu, bunu ayrıca tartışabiliriz ama mademki, bu, alacaklısının kamu olduğu, kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir tasarıdır, o hâlde alacaklısının devlet olduğu adli para cezalarının da yeniden yapılandırılmasının bir ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Buna ilişkin önergemiz ilgili madde geldiğinde verilecektir, Genel Kurulun takdirine sunulacaktır. Bu konuda tüm siyasi partilerin desteğini beklediğimizi ifade etmek isterim.
Tasarının vergiyle ilgili düzenlemeleri dışındaki düzenlemeleri önemli ölçüde toplumda, ilgili kesimlerde, sendikalarda kabul görmeyen düzenlemelerdir.
Çalışma hayatını planlayan düzenlemeler son derece, çalışma biçimini, istihdam biçimlerini esnek hâle getiren ve çalışanlar yönünden iş güvencesini ortadan kaldıran düzenlemelerdir. Hâlen bizim sistemimizde yer alan çağrı üzerine çalışmanın üzerine, evden çalışma, uzaktan çalışma gibi, çalışma hayatını, istihdam biçimini oldukça esnek bir hâle getiren düzenlemeler yapılmaktadır. Çalışanlar yönünden güvence kaybı, hak kaybı söz konusudur. Hak kaybına yol açabilecek düzenlemeler söz konusudur.
Yine kamu çalışanları yönünden, kamudaki personel rejimini altüst eden, personeli daha güvencesiz bir konuma taşıyan düzenlemeler mevcuttur. Esasen Adalet ve Kalkınma Partisi daha önce yaptığı bir yasal düzenlemeyle kamu personel rejimindeki liyakat ve kariyer ilkesini katletmiştir. Katletmiştir, bunu ortadan kaldırmıştır. Tali istihdam biçimi, ikincil istihdam biçimi olan sözleşmeli personel istihdamını asli istihdam biçimi arasına almıştır. Burada personel rejimine ilk darbeyi Adalet ve Kalkınma Partisi vurmuştur. Şimdi, ikinci darbe bu tasarıyla getirilmek istenmektedir. Kamu personel rejiminin dayandığı kariyer ve liyakat ilkeleri bu tasarıyla altüst edilmektedir, ortadan kaldırılmaktadır.
Peki vergisini düzenli ödemiş olan vatandaşlarımıza hiçbir indirim düşünmeyecek miyiz?
Tasarının, hükûmet tasarısının ilk şeklinde vergi borçları için 31 Temmuz 2010 tarihine kadar ödenmemiş olan borçlar esas alınmıştı, prim borçları için de 30 Haziran 2010 tarihi esas alınmıştı. Daha sonra, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan bir düzenlemeyle bu tarihler değiştirildi, vergi borçları için 31 Aralık 2010 tarihi, prim borçları için de 30 Kasım 2010 tarihi esas alındı. Bir uzatma yapıldı, olabilir komisyonumuz öyle takdir etmiştir, buna Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da komisyonda destek verdiler ancak bir nokta dikkatten kaçıyor. Bunu yapalım, peki bu uzatıldı, peki vergisini düzenli ödemiş olan vatandaşlarımıza hiçbir indirim düşünmeyecek miyiz? Sayın Maliye Bakanı biraz önce diyor ki: “Bu bir af değildir.” “Bu bir af değil.” diyor, ben şaşırıyorum Sayın Maliye Bakanı, bunun bir af kanunu olmadığını söylüyor yani siz yüzde 36 oranında uygulanmış olan gecikme zammını yüzde 7’ye, 8’e indiriyorsanız bu tasarıyla, aradaki 28 puanlık farktan vazgeçiyorsanız bunun adı af değil midir? Varsayalım ki bu af değil.O zaman bu düzenlemeyi daimi yapalım bu af değilse, bu sizin şu an yaptığını düzenleme normal bir düzenlemeyse. “Alacağımızdan hiçbir şekilde vazgeçmiyoruz.” diyorsanız bu düzenlemeyi daimi yapalım. Bunu vergisini düzenli ödeyenler açısından ifade etmek istiyorum. Bu bir aftır. Olabilir, ekonomik kriz olabilir, başka nedenler olabilir bir af düzenlemesi yapabilirsiniz ama siz Sayın Başbakanın “Eylül ayında bir vergi ve prim borç yapılandırması yapacağız.” açıklamasına göre haziran ve temmuz tarihlerini vade tarihi olarak belirleyip bu tarihe kadar ödenmemiş olan borçları kapmasa aldıktan sonra -ki doğru bir tarih tespiti yaptınız Sayın Başkanın açıklamasına göre- bu tarihi uzatıyorsanız uzatın ama o zaman vergisini düzenli ödemiş vatandaşlarımıza da bir şey yapmak gerekir.
Şimdi, bu düzenlemeleri yapıp vergisini zamanında ödemiş olan mükellefe herhangi bir indirim yapmazsanız, siz mükellefe “Ya ödeme, ödemesen de olur.” mesajını vermiş oluyorsunuz”