Tarihi Ergenekon Davası'nın tutuklu sanığı 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, mahkemede "son sözleri" sorulmadan terör örgütü yöneticiliği suçlamasıyla "ağırlaştırılmış müebbet cezasına" çarptırıldı, cezası mahkemedeki iyi halli tutumu nedeniyle müebbede indirildi.
Başbuğ'a ve diğer Ergenekon Davası sanıklarına verilen ağır cezalar tartışılırken, Silivri F Tipi Cezaevi'nde emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile aynı odayı paylaşan Başbuğ, Avukatı İlkay Sezer aracılığıyla Sözcü gazetesine bir mektup yolladı ve "Saddam'a bile son sözü soruldu" diye sitem etti.
İşte Başbuğ'un o mektubu
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 21 Haziran'da yapılan duruşmada aldığı ani bir kararla, savcıların hazırladığı Esas Hakkındaki Mütaalaya karşı yapılan savunmalara son vererek, sanıklardan son sözlerini söylemelerini istemiştir.
"SON SÖZLERİM ALINMADI"
Duruşma salonunda bulunan sanıklar son sözlerini söylemiştir. Raporlu olduğum için o günkü duruşmada bulunamamıştım. Avukatım, Mahkeme Başkanı'ndan benim cezaevinden getirilerek, son sözlerimin alınmasını istemiş ise de, avukatımın isteği kabul edilmedi.
5 Ağustos 2013 günü yapılan, karar duruşmasında kararın açıklanmasından önce duruşma salonunda bulunan ve son sözlerini söylememiş sanıklara mahkemenin son sözlerini sorması beklenmiş ise de, yasanın amir hükmüne karşı, mahkeme kendisini bu konuda yine zorunlu hissetmemiş ve doğrudan kararın açıklanmasına geçmiştir.
"SADDAM'IN BİLE SON SÖZLERİ DİNLENDİ"
Milattan önceki yıllarda bile, Sokrates'in idama mahkumiyet kararı açıklanmadan önce, kendisine son sözleri sorulmuştur. Günümüzde ise, ülkesini ve milletini felakete sürükleyen, diktatör Saddam hakkında da karar açıklanmadan önce, onun son sözleri dinlenilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 216. maddesinin üçüncü fıkrası şu amir hükmü, net olarak ortaya koymaktadır: "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir."
Ayrıca, son söz konusuna ilişkin Yargıtay Ceza Kurulu'nun 2008 yılında alınan bir içtihat kararı bulunmaktadır.
"YASALARA AYKIRI"
13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, mazeretim nedeniyle bulunamadığım 21 Haziran 2013 günü yapılan duruşmada, ani bir kararla, sanıkların son sözlerini alması, avukatımın her şeye rağmen duruşma salonuna getirilerek son sözlerimin alınması isteğini dikkate almaması, 5 Ağustos 2013 günü yapılan duruşmada ise duruşma salonunda bulunmama rağmen hükmün açıklanmasından önce, son söz söyleme hakkını şahsıma tanımaması, yasaya mutlak bir aykırılık oluşturmaktadır.
"TARTIŞILACAK DAHA ÇOK NOKTA VAR"
Yargıtay içtihadı da dikkate alınırsa, mahkemenin yapmış olduğu bu usûl hatası, şahsım hakkında verilen mahkeme kararının Yargıtay tarafından bozulması için tek başına bile yeterli bir nedendir. 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin aldığı 5 Ağustos 2013 günü açıklamış olduğu hükmünde elbette daha çok tartışılacak noktalar vardır.