Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçim sonuçlarına ilişkin 'Stockholm Sendromu' benzetmesinin ardından CHP'den bir gönderme daha geldi ve Türkiye, Hitler Almanyası ile Mussolini İtalyasına benzetildi.
CHP'NİN DÜŞMANI KENDİ İÇİNDE
Antalya'nın CHP'li belediye başkanı Mustafa Akaydın'dan hem partisindeki kurultay çağrılarına hem de AK Parti'nin yüzde 50'lik oyuna ilişkin sert açıklamalar geldi.
Baykal dönemini kastederek DSP destekli yüzde 1 artışın başarı olarak görüldüğünü ancak şimdi başarısız olunduğu yönünde açıklamalar yapıldığını belirten Akaydın, 'CHP'nin düşmanı kendi içindedir ve bu bizim hastalığımız" dedi
AK Parti'nin yüzde 50'lik oyu üzerine de, 'sandıktan çıkıyorsan faşizm olmaz' söylemine katılmadığını belirten Akaydın, Hitler ve Mussolini örneği verdi.
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Antalya'da görev yapan bir grup gazeteci ile bir araya gelerek, sorularını yanıtladı.
İlk olarak partisindeki kurultay çağrılarına yönelik açıklamalarda bulunan Akaydın, daha sonra Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini'nin de yüzde 44 oranında oy alarak iktidara geldiğini ifade etti ve Türkiye'de yaşanan olayın da bunlarla benzeştiğini öne sürdü.
"HİTLER ALMANYASI..."
Akaydın, şu görüşleri dile getirdi:
''Gazeteciler, bilim adamları yazdıklarından dolayı cezaevlerine atılıyor. İş adamlarına baskılar yapılıyor. İş adamı İnan Kıraç dostumdur. Düzgün bir adamdır. Kalktı bir laf etti. Lafın hiçbir anormal tarafı yok. Tehdit gördü Başbakan tarafından. Bu açık bir gösterge değil mi?
Bugün Türkiye'de basın üstünde, entelektüel birikim ve iş adamları üstünde çok net bir şey var. Referandum sürecinde demedi mi (bitaraf olan bertaraf olur) diye. Bundan daha güzel tehdit unsuru olur mu? Bu aynı zamanda küresel sermayenin de bir tehdidi. Açıkça da faşizm.
Hiç kimsede de bana şunu söyleyemez; (sandıktan çıkıyorsan faşizm olmaz.) Yok böyle bir şey. Ben bunu rektör iken de söyledim. Hatta o zaman yüzde 40'lardaydı AKP'nin oyu. Dünyada en tipik faşizm örneği sandıktan yüzde 44 ile çıkan Hitler. Hitler'in faşizmi sandıktan çıkmıştır. O da bir 'Stockholm sendromu.' Almanya'da da baskı gören adam, korkutulan adam mis gibi gidip 1934'lerde Hitler'i seçmiştir. Mussolini de aynı şekilde demokratik yoldan iktidara gelmiştir.''
İSİM VERMEDEN BAYKAL'A YÜKLENDİ
Akaydın, ''seçim sonuçları ve daha sonra CHP'de kurultayın toplanmasıyla ilgili Deniz Baykal ve Önder Sav'ın işbirliği yaptığı, belediye başkanı olarak gerekli çalışmada bulunmadığı'' yönündeki eleştirilerle ilgili sorular üzerine, CHP'nin seçimlerde aldığı oylarda çok şaşırılacak bir durumun olmadığını söyledi.
Akaydın, ''CHP, bir dönem DSP ile işbirliği yaparak seçime girmiş ve oylarını yüzde 1 artırmış. Sen bunu büyük bir başarı olarak söylüyorsun ama şu anda yüzde 19 olan oy oranı yüzde 26'ya çıkmış. Bunu başarısızlık olarak görüyorsun.
CHP'deki oyların artması orta derecede bir başarıdır. Solda maalesef bana göre çok pik oy artışları, bizim demokrasi tarihimizde pek olmuyor. Dik inişler daha çok. Türkiye'de yaratılan beklentide açıkçası yüzde 30 psikolojik baraj konuldu. CHP'nin bunun üzerine çıkması bekleniyordu. Bunun üstüne çıkmamasının yarattığı bir moral çöküntüsü var ama işe gerçekçi bakıldığında da yüzde 6 gibi bir artış var. Bu başarısızlık değil'' dedi.
"DÜŞMAN KENDİ İÇİMİZDE"
CHP'de sevmediği bir gelenek bulunduğunu ifade eden Akaydın, bunun da seçim sonrası hemen kurultay toplanması talebi olduğunu söyledi.
Akaydın, ''CHP'nin düşmanı kendi içindedir zaten. Bizim kendimize düşman aramamıza gerek yok. Biz her seçimden sonra böyle bir dalgalanma yaşarız. Bu bizim partisel karakterimiz. Şöyle veya böyle, itiraf ediyorum zayıf noktamızı. Partisel karakterimizdir. Bu beklenen bir şeydi. Tam bir yıl önce genel başkanlık değişiminden sonra referandum sürecinde, etrafımda yaşanan ortamdan sonra 'genel seçimden sonra gümbürtü kopacak' dedim. Bu manzara belliydi. Kurultay CHP'nin bir hastalığıdır.
Ha Baykal istemiş ha başka biri istemiş kurultayı... Bu CHP'nin hastalığıdır. Bu gülerek karşıladığımız milli bir problemimiz. Geçmişte Baykal'a da olmuştu. Biraz da partimize iltifat edeyim. Biz eleştirel, aklın hakim olduğu bir parti olduğumuz için bizde eleştiri çok yoğun yaşanır. Bazen eleştirinin dozu kaçar ama Kılıçdaroğlu'nun söylediği bir şey var; bu eleştirilerin yapılacağı yer basının karşısı değildir.
"SAMİMİ DEĞİL"
Sen DSP'nin yüzde 2 oy oranına sahip olduğu bir dönemde DSP ile işbirliği yapıyorsun ve oy oranlarını yüzde 1 artırıyorsun ve bunu başarı diye yorumluyorsun. Şimdi oylar yüzde 6-7 artmış, 'büyük başarısızlık vardır' diyorsun. Samimi değil. Ben bu sözleri söyledim. Yanlışım var mı? Ben direkt adamım. Ben hiçbir zaman, genel başkanın şu veya bu hoşuna gider diye bir şey söylemedim. Hayatımda bundan sonra da söylemem. Parti içi eleştirilerimi parti içinde yaparım. Basının önünde yapmam.''