AKP son dönemde bazı iç tartışma ve gerilimlere sahne oluyor. Bunlar kimi zaman Bülent Arınç'ın çıkışlarında olduğu gibi kamuoyuna yansısa da, çoğunlukla 'mahalle içinde' eleştiriler olarak kalıyor.
Gerilimler özellikle 7 Haziran seçimleri öncesinde kampanyaya zarar vermemek için kamuoyuna pek yansımadı.
Ancak seçimlerde yaşanan oy kaybının ardından tartışmanın daha yüksek sesle yapılması şaşırtıcı olmayacak. Peki sorunlar nerede yoğunlaşıyor?
Yeni kadroların yarattığı 'rahatsızlık'
AKP tabanını ve örgütlerini yakından izleyen uzmanlar, Recep Tayyip Erdoğan'ın partiyle kurduğu ilişki ve yeni dönem öne çıkarılan kadrolara ilişkin bir tartışma yaşandığına dikkat çekiyor.
Milli Görüş geleneğinden gelenlerin parti içinde, partiye yakın medya kuruluşlarında ve bürokraside tasfiye edildiği ve bunun rahatsızlık yarattığı iddia ediliyor.
Gazeteci-yazar Levent Gültekin'e göre, bu rahatsızlığın arkasında 'devşirme partililer'e duyulan tepki var:
"AK Parti'de benim tırnak içinde devşirme dediğim, herhangi bir ideolojisi, kökeni olmadan sırf kendi kişisel çıkarı için görev almış ve fütursuz, pervasız bir üslup benimseyenlerin olduğu bir topluluk ön plana çıktı. Bu ister istemez AK Parti'nin ideolojik kökeninden gelenlerde bir rahatsızlık yarattı."
Erdoğan'la ilgili eleştiriler
Erdoğan'la ilgili tartışma ise partinin işleyişine müdahalesi ve bu müdahaleyle yeni yönetim kadrosunun kurumsallaşmasını zorlaştırması.
Partinin programında başkanlık sisteminin nasıl yer alacağından, aday listelerine ve Genel Başkan Davutoğlu'nun yönetim kadrolarının nasıl şekilleneceğine kadar geniş bir çerçevede müdahale ettiği haberleri basına yansıdı.
Seçimler sırasında da yürüttüğü kampanyayla AKP'nin hala himayesinde olduğunu göstermekten kaçınmadı Erdoğan.
AKP'li yöneticilerle sürekli görüştüğünü söyleyen Levent Gültekin, parti içinde Erdoğan'la ilgili önemli bir rahatsızlık olduğu görüşünde:
"Erdoğan'ın kişisel başkanlık hırsı, cumhurbaşkanlığını siyasetin odağına çekip AK Parti'yi dışarıdan yönetiyor pozisyonuna girmesi, AK Parti içinde ayrı bir rahatsızlık kaynağı oldu. Kapalı kapılar ardında şöyle şeyler konuşuluyordu: Tamam, Tayyip Erdoğan vazgeçilmez bir liderimiz ama artık cumhurbaşkanı. AK Parti'yi rahat bırakması gerekiyor ki biz işimizi yapalım."
Nevzat Çiçek de seçim sonuçlarında AKP tabanında Erdoğan'a tepki olduğu gözlemini aktarıyor ve şöyle devam ediyor:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut tablo üzerinden esas kızgınlığın kendisine olduğunu görmeli ve buna göre yeni politikaları oluştururken özgürlükçü olmayan yaklaşımların halk tarafından da artık kabul görmediğini anlamalıdır."
Kadrolarda revizyona gidilir mi?
Tartışmalarla birlikte parti içindeki olası gelişmelerden biri, partide ve partiye yakın kurum ve kuruluşlardaki kadrolarda revizyonlara gidilmesi.
SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları) Vakfı'ndan siyaset araştırmacısı Nebi Miş, AKP'de sonuçlarla ilgili tartışmalar yapılırken keskin değişim ve dönüşümlerin olmayacağı kanısında.
Ancak parti tabanında böyle bir talebin olduğu iddiaları da var.
Timeturk Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek partinin büyük bir 'arınmaya' gitmesi gerektiği görüşünde:
"Kendi içerisinde ciddi bir arınmaya gidecek olan AK Parti bu anlamda tetikçilik yapan, ideolojik olarak AK Parti'ye uzak, kaleminden vıcık vıcık yağ damlayan, kamuoyunda dönek olarak bilinen bütün isimlerle gerek parti teşkilatında, gerek kendisine yakın basın-yayında ve gerekse de bürokraside yollarını ayırmalıdır. Bu arınma ciddi anlamda ve görünür şekilde yapılmalıdır. Basın acilen yeniden dizayn edilmeli, kamuoyu önüne çıkarılan kişiler mahallelerine geri gönderilmelidir."
Abdullah Gül 'daha fazla sahnede olacak'
AKP bu 'arınmayı' gerçekleştirir mi gerçekleştirmez mi henüz net değil. Ama kendine yeni bir yön ararken bu arayışlar içinde yakından izlenecek bir isim de Abdullah Gül.
Levent Gültekin'e göre Gül, partiye zarar vermemek amacıyla eleştirilerini seçim öncesinde dillendirmedi ve şimdi eleştiri zamanı geldi.
Gültekin "Direkt olarak kendisi parti içindeki tartışmalara müdahil olmasa bile, kamuoyu önünde AK Parti'ye dönük analizler yapacaktır. Eleştirilerini artık yüksek sesle yapmaya başlayacak" diyor.
Ama Gültekin, Gül'le yaptığı görüşmelere atfen Gül'ün AKP'nin başına geçmek için bir mücadeleye girişmeyeceğini, parti içindeki tartışmaların derinleşmesi durumunda devreye gireceğini düşündüğünü belirtiyor.
SETA'dan Nebi Miş de Gül'ün bir liderlik hedefi olmadığı görüşünde.
"Gül, AK Parti'de siyaset değiştirecek, aktör değiştirecek ya da partinin içerisinde keskin bir dönüşümü gerçekleştirecek şekilde partiye dahil olmaz. Partiye belki yardım eder ama parti içinde köklü bir değişimi mümkün kılacak bir tarzda hareket etmez gibi geliyor" diyor Miş.
Gültekin, AKP'deki çok büyük bir kesimin Gül'ün eleştirilerine katıldığını gözlemlediğini söylüyor.
Gültekin, Gül'ün eleştirilerine katılanlar arasında Bülent Arınç, Beşir Atalay ve Hüseyin Çelik'in de bulunduğu kanısında.
Abdullah Gül kitabı tartışma yaratabilir
Abdullah Gül'ün başdanışmanı Ahmet Sever 'Abdullah Gül ile 12 yıl - Yaşadım, gördüm, yazdım' adlı bir kitap yazdı.
Gül'ün talebiyle kitabın yayınının bilinçli olarak seçim sonrasına bırakıldığı düşünülüyor.
Önümüzdeki günlerde Doğan Kitap'tan yayınlanacak kitabın içeriğiyle ilgili, tanıtım bülteninde yer alan ifadelerden bazıları şunlar: "Gezi olaylarını nasıl gördü, neler yaptı? Hangi olaydan sonra sabrı taştı? Erdoğan ile hangi konularda ayrıştı? Bülent Arınç'ı istifadan nasıl vazgeçirdi?"
Kitabın Gül'ün Erdoğan'a eleştirileri açısından çok önemli olduğu düşünülüyor ve kamuoyu önünde büyük tartışma yaratması bekleniyor.
Bülent Arınç'ın tavrı
Seçimlerden önce Erdoğan'ı kamuoyu önünde eleştiren tek üst düzey AKP'li yönetici Bülent Arınç oldu.
Arınç'ın hem cumhurbaşkanının partiye müdahalesinden hem de partinin başkanlık sistemi için kampanya yürütmesinden rahatsız olduğu biliniyor.
Ama üç dönem kuralı nedeniyle hükümet ve TBMM dışında olacağı için partideki tartışmalara ne kadar kapsamlı katılabileceği bilinmiyor.
Arınç, seçimlerden önce BBC Türkçe'ye verdiği mülakatta "eleştirilerinde daha kral çıplak demediklerini" söylemişti.
Dolayısıyla Gül'ün eleştirilerini açıktan dillendirirken Arınç'ın da eleştiri tonunu sertleştirmesi olasılık dahilinde.
Davutoğlu'nun liderliği bitebilir mi?
Eylül'de AKP'nin kongresi var. Kongreye giden süreçte merak edilen konulardan biri de Ahmet Davutoğlu'nun liderliğinin tartışmaya açılıp açılmayacağı.
SETA'dan Nebi Miş, Davutoğlu'nun liderliğinin bu aşamada sorgulanmayacağı görüşünde:
"Bu koalisyonların kurulma döneminde sıkıntılar yaşanacak. Muhtemel bir erken seçim var. Siz, bir parti olarak daha yeni değiştirdiğiniz bir lideri tekrar değiştirme yoluna giderseniz, Türkiye siyaset dinamikleri açısından bunun partiye daha çok zarar verileceği düşünülür." diyor.
Miş'e göre Eylül'deki kongrede parti yönetiminde de köklü bir değişim olmaz ama küçük değişiklikler olabilir.
İç tartışmalar nereye evrilir?
Peki parti içindeki olası gerilimler, tartışmalar ve değişiklikler partiyi nereye götürür?
Olasılıkları düşünürken Recep Tayyip Erdoğan'ın parti üzerinde en etkili, en güçlü lider olduğunu hesaba katmak gerekiyor.
Gültekin, iç tartışmaların partiyi nereye götüreceğinin Erdoğan'ın alacağı tavra bağlı olduğu görüşünde.
Gültekin'e göre parti, tabanı da dinleyerek daha demokrat ve özgürlükçü bir yöne giderse kazanç sağlar, Erdoğan'ın tek adam tavrını ve kontrolünü sürdürmesi ise partiyi çöküşe sürükler.
Gültekin, Gül'ün de içinde olduğu bir olasılığa da dikkat çekiyor:
"AK Parti içinde tabandan gelen kesim ve Abdullah Gül'ün yapacağı tartışma ve eleştiri bir araya gelir mi? Bunu bilmiyoruz henüz. Böyle olursa Erdoğan da buna dahil olup bu işi Gül'e teslim edebilir. 'Gel arkadaş bizi kurtar' diyebilir. Çünkü şu an AK Parti'nin önünde, partiyi 2002, 2007 ruhuna, çekebilecek başka bir isim yok."
Adalet ve Kalkınma Partisi son 13 yılda kendi içinde krizler yaşasa da, hükümet olmanın getirdiği kolaylıkların da yardımıyla bu krizleri pek de dışarı yansıtmadan kendi içinde çözebildi.
Ama şimdi bir yandan hükümet kurmak için çaba harcarken bir yandan da parti içinde yeniden yapılanma arayışında olacak.
Bu arayışların nasıl sonuçlanacağını görmek için ise fazla uzun süre beklemek gerekmeyecek.
AKP, MHP, CHP VE HDP: KOALİSYON İÇİN KİM, NE ŞART KOŞUYOR?
7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan parlamento dağılımı, Türkiye'de yıllar sonra yeniden koalisyon seçeneğini öne çıkardı.
Ancak hükümet senaryoları koalisyon kurulmasının çok da kolay olmayabileceğine işaret ediyor.
Koalisyonun olası ortaklarının dikkate alması gereken en önemli aktör ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olacak.
Erdoğan sonuçlarla ilgili ilk açıklamasını Pazartesi öğle saatlerinde yaparken, bütün partilere "tabloyu sağlıklı ve gerçekçi bir değerlendirmeye tabi tutmaları ve sorumlu davranmaları" çağrısında bulundu.
Parlamentoda temsil edilmeye hak kazanan partilerden hükümeti kurma görevini alması muhtemel en güçlü aday AKP lideri Ahmet Davutoğlu.
Ancak işleyebilir bir hükümet için gereken 276 milletvekilinden 18 eksik AKP grubu.
AKP'nin hükümet kurabilmesi için CHP, MHP ya da HDP'nin desteğine ihtiyacı var.
Süreç nasıl işleyecek?
Peki süreç nasıl işler? Cumhurbaşkanı hangi noktada ve kimi görevlendirir hükümeti kurmak için?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyük olasılıkla seçimden birinci parti olarak çıkan AKP lideri Ahmet Davutoğlu'nu hükümeti kurmakla görevlendirecek.
Bu noktada ise Davutoğlu'nun önünde, en azından kağıt üzerinde, bütün seçenekler açık. CHP'yle geniş tabanlı bir hükümet, MHP veya HDP'yle hükümet.
Ankara'daki siyasi yorumculara göre ise, "Davutoğlu için tablo göründüğü kadar basit değil", zira adı geçen partilerin üçü de AKP'yle koalisyona isteksiz.
HDP yönetimi kampanyanın başından beri, AKP veya Cumhurbaşkanı'yla hiçbir koşulda işbirliği yapmayacaklarını söyleyegeldi.
Dün sorularımızı yanıtlayan HDP eşbaşkan yardımcılarından Sezai Temelli, "Partimize, seçmenimize dönük söylemleri ve tavırları nedeniyle bu kararımızda bir değişiklik yok" dedi.
En muhtemel ortak ve engeller
Devlet Bahçeli'nin seçim gecesi AKP'ye destek vermeyeceklerini ısrarla vurgulamasına rağmen, senaryolarda en muhtemel koalisyon ortağı adayı MHP.
Ancak MHP'nin 17/25 Aralık soruşturma dosyalarının yeniden açılması ve parlamenter sistemin güçlendirilmesi şartlarının olduğu biliniyor.
Bunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresini yakından ilgilendiren pazarlık konuları.
Davutoğlu'nun eğer masaya gelirse bu taleplere vereceği yanıt ve ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tutumu olası bir AKP-MHP koalisyonunun kurulup kurulmayacağında belirleyici olacak.
Yolsuzluklar ve cumhurbaşkanının hükümete karışmayacağı garantisinin yanısıra çözüm süreci de koalisyona engel oluşturacak bir konu olarak görünüyor. MHP çözüm süreci karşıtlığını sıklıkla vurgulamıştı kampanya sırasında. Dolayısıyla pazarlık zeminin nasıl olacağı şu aşamada belirsiz.
Yine de Adalet ve Kalkınma Partisi'ne yakın düşünce kuruluşlarından SETA Vakfı'ndan Nebi Miş'e göre, en olası koalisyon senaryosu AKP-MHP gibi görünüyor.
Bunda, diğer seçenekler dikkate alındığında AKP ile MHP'nin tabanlarının birbirine daha yakın olması etkili olabilir. Son seçimde de, AKP'den MHP'ye ciddi oy kaymaları yaşandığına dikkat çekiyor Nebi Miş.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş ise, BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlarken, "henüz sayım sonucunun bile kesinleşmediğini, dolayısıyla bu ayrıntılara girmek için çok erken olduğunu" söyledi.
Türkeş, "O bakımdan onun neticesini görmek lazım, ikincisi görev cumhurbaşkanındadır. Nasıl bir yol izleyecek? Cumhurbaşkanının uhdesinde olan bir konu. Tabii onların ne yapacağını görüp izlemek lazım. Şu anda genel başkanımızın yaptığı bir ön değerlendirme var" dedi.
CHP'nin şartları
AKP ile CHP arasında bir koalisyon ihtimali, geniş tabanlı olacağı için özellikle iş çevreleri açısından cazip görünüyor.
Ancak burada da, CHP'nin AKP'nin Erdoğan etkisinden kurtulması, hükümetin yolsuzlukla mücadele taahhüdü ve parlamenter sistemin güçlendirilmesi gibi talepleriyle Davutoğlu'nu zorlaması muhtemel.
Dolayısıyla Davutoğlu'nun üç koalisyon adayıyla masaya oturduğunda Erdoğan hakkındaki taleplere vereceği yanıtlar ve bu yanıtların MHP, CHP ve HDP'yi ne kadar ikna edeceği AKP liderliğinde bir koalisyonun mümkün olup olmadığını ortaya koyacak.
Peki, Davutoğlu hükümeti kuramazsa AKP dışında bir koalisyon formülü mümkün mü?
Kağıt üzerinde evet, ama yaşama geçmesi pek olası görülmeyen senaryolar.
Öncelikle MHP ve CHP'nin HDP'yi de yanlarına alarak kuracağı koalisyon teknik olarak mümkün. Ama MHP ve HDP'nin aynı hükümet çatısı altında buluşması, her iki parti için kabul edilmesi pek de mümkün bir senaryo değil.
Erdoğan engeller mi?
CHP ile MHP'nin, HDP'nin de dışarıdan desteğiyle bir azınlık hükümeti kurması seçeneklerden biri. Ancak, burada soru Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın böyle bir formüle sıcak bakıp bakmayacağında.
Bunu engelleyebilmesinin yolu ise, Davutoğlu'nun -eğer hükümeti kuramazsa- görevi iade etmesinden sonra "işleyebilecek bir hükümet seçeneği görmediğini, bu nedenle bütün partilerden temsilcilerin yer aldığı bir seçim hükümeti kurdurup erken seçim kararı alması."
Karadeniz Teknik Üniversitesi'nden anayasa hukukçusu Yusuf Şevki Hakyemez'e göre ise, bu aşamaya cumhurbaşkanı ancak diğer partiler de hükümet kurmayı deneyip başarısız olduktan sonra gelmeli.
Bunun için anayasanın öngördüğü süre ilk görevlendirmenin başlamasından itibaren 45 gün.
Hakyemez, anayasal açıdan bir sorumluluğu ya da yaptırımı olmasa da, ülkenin hükümet kurabilecek seçenekleri varsa ve cumhurbaşkanı bunu engellerse, cumhurbaşkanlığı kurumunun yıpranacağını söylüyor.
Hakyemez, diğer partilerin hükümet kurma girişiminde bulunmalarına fırsat vermeden seçim kararı alınmasının cumhurbaşkanlığı kurumunu yıpratcağı görüşünde, bu nedenle cumhurbaşkanının böyle bir tavır izleyeceğini düşünmediğini söylüyor.
Hakyemez cumhurbaşkanının böyle bir tavır izleyeceğini düşünmediğini belirtiyor.
SETA'dan Nebi Miş de, muhalefetin hükümet kurma arayışına girmesine izin vermeden cumhurbaşkanının böyle bir yola girişmeyeceği görüşünde. Şöyle devam ediyor SETA uzmanı:
"Diğer partiler için de her halukarda anayasal süreçleri işletecek. Ama AK Parti'nin içinde olmadığı bir hükümet senaryosu şu anda mümkün görünmüyor. Bu seçim sürecinde de cumhurbaşkanlığıyla ilgili tartışmalar yapıldı. Cumhurbaşkanının hem yeni tartışmaları gündeme getirmemek hem de kendi kurucusu olduğu partiye zarar vermemek için bu süreci işleteceğini düşünüyorum."
Koalisyon görüşmelerine ilişkin resmi süreç henüz başlamadı, partilerin yaklaşımı da henüz bilinmiyor. Ancak bilinen, bu sürecin uzun ve yıpratıcı olacağı.
PARTİLERİN SÖYLEDİKLERİ SON SÖYLEDİKLERİ
Türkiye'de 13 yıl sonra tek parti iktidarına son veren Pazar günkü genel seçimlerin ardından, partiler koalisyon için resmi görüşmelere henüz başlamadı. Partiler bu süreçte pozisyonlarını netleştirmeye çalışırken, koalisyon görüşmelerinin oldukça sıkıntılı geçeceği tahmin ediliyor.
Hükümet denklemi dışında kalmayacağını vurgulayan AKP ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için en büyük risk, partinin olmadığı bir koalisyon hükümetinin 13 yıllık dönemle hesaplaşmaya girişme ihtimali.
İktidar partisi ile koalisyon kurma baskısı altındaki CHP, AKP’yi yönetimden uzaklaştırma vaadiyle yürüttüğü kampanya sonunda bu kez bu partiyi iktidarda tutacak bir formülün parçası olma ihtimalinden çekiniyor.
MHP ise kampanyasının eksenine yerleştirdiği "çözüm süreci" karşıtlığıyla çelişebilecek bir koalisyonun dışında kalmaya kararlı görünüyor.
AKP'nin iktidar ısrarı
Seçim sonrası ilk birkaç günü sessiz geçiren AKP kanadından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la görüşmesinin sonrası arka arkaya açıklamalar geldi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Beşir Atalay, kendilerini denklem dışında bırakacak bir koalisyonun olmayacağını söyledi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu da benzer bir noktanın altını çizerek, her türlü müzakereye kırmızı çizgileri olmadan katılmaktan yana olduğunu kaydetti.
Seçim sürecinde AKP için kampanya yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Baykal’la görüşme hamlesinin ardından "herkesin egolarını bir kenara bırakması" çağrısında bulundu.
Hükümet kurma hamlesi ilk olarak, milletvekili sayısı en fazla olan AKP'nin genel başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan gelecek.
Davutoğlu eğer hükümeti kurma görevini yerine getiremezse, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kez görevi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na verecek.
Ancak AKP açısından, içinde olmayacağı bir koalisyon hükümetinin hem partiyi hem de Cumhurbaşkanı’nı sıkıntıya sokacak konuları gündeme taşıma ihtimali, parti için kaygı yaratacak bir gelişme olarak görülüyor.
Bu konuların başında, takipsizlikle sonuçlanan 17/25 Aralık soruşturmalarını yargı zemininde yeniden canlandırılması ihtimali geliyor.
Ayrıca Gülen Cemaatiyle mücadelenin hükümet üzerinde etkisi azalacağı için kendi kontrolü dışına çıkma riski de Cumhurbaşkanı Erdoğan için kaygı verici konulardan olacak.
AKP’siz bir hükümetin, başta MİT Müsteşarı olmak üzere bürokrat atamalarında, her ne kadar onayı gerekse de Erdoğan’ın tasvip etmeyeceği tercihlere yönelmesi muhtemel.
Yine AKP’nin içinde yer almayacağı hükümetin, Erdoğan’ın dış politikadaki yaklaşımından farklı bir tavır izleme ihtimali AKP için baş ağrısı yaratacak konulardan.
Erdoğan’ın yeni hükümet seçeneklerini değerlendirirken, bu konuları ne kadar ciddi kaygılar olarak görüp görmediği ise görevlendirme aşamasında görülebilecek.
CHP’de AKP’yle koalisyon ihtimali sancısı
Başbakan Davutoğlu’nun hükümeti kuramaması durumunda sıra CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nda olacak. Ancak Kılıçdaroğlu’nun önünde fazla koalisyon seçeneği yok.
Gündemdeki HDP destekli CHP-MHP koalisyonu, pek mümkün görünmüyor.
CHP’nin hükümette yer almasını sağlayacak en gerçekçi senaryo, AKP’yle koalisyon kurmak. Ancak başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP’nin üst yönetiminde ve parti tabanında, AKP’yi iktidarda tutan parti olarak görülüyor olma riskinin yarattığı gerilim var.
İstikrarı sağlayabilecek ve toplumsal gerilimleri yumuşatacak bir seçenek olarak öne sürülen bu öneri CHP seçmeni için, "AKP’ye can simidi" olarak değerlendiriliyor.
'Oy verin gitsinler, oy verin kursunlar mı olacak'
Deniz Baykal’ın da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinin ardından, CHP'nin bu koalisyona yaklaştığını düşünen seçmenlerin, hem doğrudan partiye hem de sosyal medya üzerinden partililere tepkilerini gösterdikleri biliniyor.
AKP’yle koalisyona sıcak bakmayan Kılıçdaroğlu’nun, hem parti içinden hem de parti dışından hedef olduğu koalisyon baskısına karşı, seçimdeki sosyal vaatlerle demokratikleşme ve özgürlük temelinde bir reform paketiyle MHP ve HDP’ye giderek fikirlerini almayı planladığı da söyleniyor.
Baykal’ın Erdoğan’la görüşmesinin partide ciddi rahatsızlık yarattığı da bir gerçek. Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresi genel başkanın hoşnutsuzluğunun kamuoyunca da duyulmasını sağlamakta gecikmedi.
Ancak İstanbul’da sermaye çevrelerine yakın bazı yöneticilerin ise AKP’yle olası koalisyona sıcak baktıkları, bunu CHP için bir fırsat olarak gördükleri bildiriliyor.
Eski devlet bakanlarından Kemal Derviş’in olası AKP-CHP hükümeti ile ilgili olarak önceki gün Radikal gazetesine yaptığı, "Türkiye için en iyi koalisyon seçeneği" ifadesi, AKP’yle koalisyonu savunanların da elini güçlendirdi.
Bu olasılığa CHP tabanından da tepki var. Birkaç gündür yeni seçilen milletvekilleri ve parti yöneticilerinden bazı isimler, Ankara’da parti teşkilatlarına teşekkür ziyaretleri yapıyor.
Bu ziyaretlerde AKP-CHP koalisyonu olasılığına karşı partililerin "Oy verin gitsinler, oy verin kursunlar mı olacak" diyerek tepki gösterdikleri belirtiliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, "ortak akılla" bir çözümden bahsetti. Kılıçdaroğlu'nun yardımcıları arasındaki görüş ayrılığı dikkate alındığında, CHP liderinin tavrını hafta sonu yapılacak Parti Meclisi toplantısından önce şekillendirmesi beklenmiyor.
MHP için kilit 'çözüm süreci'
MHP’deki hava ise AKP-CHP koalisyonunun "milli iradenin verdiği mesaj" olduğu yönünde. Partide, önce bu olasılık üzerinde durulması fikri öne çıkıyor.
AKP için seçeneklerden bir diğeri de HDP’yle koalisyon, MHP’lilere göre. Bir parti yetkilisi, "Böylece çözüm sürecine devam edebilirler" diyor.
Ancak HDP’nin, AKP’ye kapıları kapatmış görüntüsü nedeniyle Ankara’da bu olasılık yoğun olarak konuşulan bir seçenek değil.
MHP için HDP’nin dışarıdan destekleyeceği bir CHP-MHP azınlık hükümeti de güçlü bir seçenek olarak görülmüyor.
AKP, MHP’yi koalisyon önerisiyle ziyaret edecek olursa, karşılaşacağı kilit talep "çözüm sürecinden vazgeçilmesi" olacak.
AKP’nin buna vereceği yanıt da, koalisyon görüşmelerini şekillendirecek.
MHP’nin genel görüntüsü, ne pahasına olursa olsun herhangi bir koalisyonun parçası olmak istemediği yönünde.
Bu yaklaşımda özellikle Orta Anadolu ve Karadeniz’de çözüm sürecinden duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle milliyetçi oylarda AKP’den MHP’ye yönelen kayma etkili oluyor.
MHP son seçimde milletvekili sayısını 53'ten 80'e çıkardı.
Parti bir yandan da, seçimden zayıflayarak çıkan AKP ve iktidar partisi için kampanya yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan’a "yardım eli" uzatan taraf olarak görülmek istemiyor.
Dolayısıyla AKP, MHP’yi koalisyon görüşmeleri için ziyaret ettiğinde bir talepler listesiyle karşılaşacak.
Bu listede, Erdoğan’ın anayasal sınırlar içinde cumhurbaşkanlığı yapmasının sağlanması ve 17/25 Aralık soruşturmalarının gereğinin yapılması talepleri de olacak.
Özeleştiri beklentisi
MHP kulislerinde bu koşullara ek olarak AKP’den bir özeleştiri beklentisi de var.
Bu özeleştirinin çerçevesi de MHP’li yetkililerce, "Türkiye’nin normalleşmeye geçebilmesi için AKP iktidarı döneminde aldığı toplumsal hasarların onarılması" olarak çiziliyor.
MHP yeniden bir seçime gidilmesi konusunda en rahat parti olarak görülüyor.
Eğer koalisyon pazarlıkları başlarsa, bu rahatlığın MHP'ye pazarlıkta iddialı olmak konusunda güven vereceği açık.
SEÇMEN KOALİSYON MU SEÇİM Mİ DİYOR?
GENAR araştırma şirketinin Başkanı İhsan Aktaş, BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlarken, "Yaptığımız mülakatlarda seçmenin 'AK Parti'yi biraz küçültelim, tek başına iktidar olsun ama bizden kopmasın' algısıyla sandığa gittiğini görüyoruz" diyor.
Sandıktan koalisyonun çıkmasıyla birlikte seçmende bir tereddüt oluştuğunu ifade eden Aktaş, seçmenin de Meclis'teki partilerin de bir hükümetten yana olduğunu ifade ederek "Erken seçim olasılığını yüzde 50 olarak görüyorum" diyor.
Andy-Ar araştırma şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Acar ise erken seçim olasılığının denklemin içine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da girmesi nedeniyle hafife alınmaması gerektiği görüşünde.
Acar, "AKP her partiyle koalisyon yapabilir. Asıl mesele diğer partilerin AKP'ye bakışı" diyor ve tüm partilerin koalisyon görüşmelerine içinde Erdoğan etkisinin olmadığı bir birliktelik talebiyle oturacağını, ancak bunun AKP tarafında kabul görmesinin zor olduğunu ifade ediyor.
Acar'a göre mevcut tabloda erken seçim kaçınılmaz.
Hem GENAR hem de Andy-Ar, seçim sonrası araştırmaları için hazırlık yaptıklarını, ancak seçmen algısının oturması için bir süre daha beklediklerini ifade ediyor.
Seçmen hangi koalisyonu tercih ediyor?
Ipsos Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nün CNN Türk kanalı için yaptığı sandık sonrası ankette ise seçmenin yüzde 51'lik bölümü koalisyondansa erken seçime gidilmesinden yana görünüyor.
Ipsos'un 1570 kişiyle görüşerek gerçekleştirdiği çalışmaya göre, en çok erken seçim talep edenler ise yüzde 66'yla AKP seçmeni.
CHP ve HDP seçmeninin yüzde 50'den fazlası ise koalisyon kurulmasından yana.
Ipsos araştırmasında uzak ara birinci sırada yer alan koalisyon tercihi ise yüzde 48'le AKP - MHP ortaklığı.
İkinci sırada ise yüzde 32 ile CHP-MHP-HDP koalisyon senaryosu yer alıyor.
Ancak Andy-Ar Başkanı Faruk Acar, seçim öncesinde muhalefet partilerinin kampanyalarını Erdoğan karşıtlığı üzerine kurduklarını hatırlatıyor ve "Partiler AKP ile masaya otururken Cumhurbaşkanı'nın yetki alanı, yolsuzluk dosyaları gibi talepleri öne sürecekler. Biz Erdoğan'ın bulunmadığı bir koalisyon ihtimali düşünmüyoruz. Koalisyon görüşmeleri sembolik kalacak" diyor ve bu nedenle de erken seçim öngördüklerini ifade ediyor.
Abdullah Gül denkleme girer mi?
Ankara kulislerinde konuşulmaya başlanan bir diğer konu ise erken seçim ihtimalinin gündeme gelmesi halinde partide lider değişikliğine gidilmesi.
Faruk Acar, seçim öncesinde yaptıkları kamuoyu araştırmalarının AKP tabanında Abdullah Gül'ün parti liderliğine yüzde 76'ya varan bir destek olduğunu ifade ediyor.
"Erdoğan ve Gül daha önce iki dengeleyici unsur olarak çalışmışlardı. Eğer tekrar bu dengeyi kurabilirlerse partiden giden seçmeni geri toplayabilir ve yeni bir seçimde yüzde 47-50 bandına çıkabilirler" diyen Faruk Acar, Erdoğan'ın partide tek öz sahibi kişi konumunda kalmaya devam etmesi halinde i,se oy kaybının yeni bir seçimde artabileceğini öngörüyor.
GENAR Başkanı İhsan Aktaş ise Abdullah Gül isminin telaffuz edilmeye başlanmasına karşın AKP tabanında bu söylemin bir talebe henüz dönüşmediğini belirtiyor.
Kaynak : BBC Türkçe