O bir liderdi... Daha bıyıkları terlemeden girdiği davadan saçları ağarmadan ayrılmak zorunda kaldı.. Yolu zordu, engellerle doluydu. Bütün zorluklara göğüs gerecek bir imana ve inanca sahipti.
Seksen öncesinin efsane ülkücüsü, Türk milliyetçiliğinin doğru okunması için doğru yoldan çıkmaması için de bütün bedelleri ödedi.. Gün geldi ellerinde büyüdüğü, büyüttüğü davası için yine dava arkadaşlarıyla vedalaşıp yeni bir yol çizdi kendine. Onun milliyetçiliği sadece kan bağına bağlı değildi. Irkçılık, kafatasçılık lügatinde olmadı. Bu tür milliyetçiliğin Türk'ün örf ve adetlerine uymadığını gördü, gösterdi.. Anladı, anlattı. Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı olarak siyasetin nasıl yapılacağının örneklerini gösterdi.. Türk halkı belki onun kurduğu partiyi iktidar yapmadı ama onu hep sevdi, takdir etti. Dindardı, milliyetçiydi, vatanını severdi, cesurdu, adam gibi adamdı. Siyasette ilke sahibiydi, dürüsttü, saygındı...
Türk milleti onu sevdi ve hep adıyla hitap etti. O, Muhsin Başkan oldu.. Ne Adnan Menderes, Ne Demirel, ne de Özal... Hepsi soyadlarıyla anılırken o "Muhsin" idi. Anadolu'da herhangi bir evin kapısını açıp karşınıza çıkacak sıradan bir Anadolu delikanlısı gibi, bizdendi, bizdi.. "Muhsin Başkan"dı..
Yıllar önce Mamak Cezaevi'nde yatarken yazdığı şiirdeki gibi veda etti milletine..."Beton çok soğuk, üşüyorum" demişti şiirinde. 2 bin 200 metre yukarda soğuk ve tipi altında yine şiirinde olduğu gibi üşüyerek gitti ulaşmak istediği sonsuzluğun sahibine. Tıpkı şiirinde dediği gibi:
"Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum.
Allah rahmet eylesin, Mekanın Cennet olsun "Muhsin Başkan".