Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Terör örgütüne hiçbir şey söylemeyen bu bildiriye imza atanlara soruyorum. İki ihtimal var, ya terör örgütünün eylemlerini benimsiyorlar ya da Türkiye gerçekliğini hiç tanımıyorlar" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TÜBİTAK'ta düzenlenen "Ar-Ge Reform Paketi Tanıtım Toplantısı'nda konuştu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde terör olaylarına karşı sürdürülen operasyonların son bulması konusunda ortak bildiriye imza atan akademisyenlere ilişkin Davutoğlu, "Bu bildiriye imza atanların bu yanlış eyleminden dolayı bir kez daha kendilerini muhasebeye çekmelerini ve eğer ciddiyetle bu imza attıkları eyleme tekrar bakarlarsa hicap duyacaklarına inanıyorum. Umarım daha evvelki örneklerinde gördüğümüz gibi, birçoğu okumadan belki imza atmıştır, umarım birçoğu imza attıkları bildiriyi okuduktan sonra tekrar muhasebe etme ihtiyacı hissetmiştir. Bizler, terörle mücadelede ederken her gün bir taraftan DEAŞ gibi bir terörle diğer taraftan 5 aylık bir bebeğin de içinde olduğu lojmanlarda sivili katleden bölücü terör örgütüyle mücadele ederken vatandaşlarımızın can ve mal emniyeti için çalışırken ülkenin bütün meselelerine sahip çıkması gereken akademisyenlerimizin böylesine bir bildiriye imza atmış olmaları gerçekten büyük bir üzüntü veriyor. Bizler önce hayat, insan ilkesinden yola çıkarak, insanlık onurunu aziz biliyoruz. İnsan hak ve özgürlüklerini genişletmek için yaptığımız sessiz devrimleri inkar eden kimse ve hiçbir çevre olamaz. Bu bildiriye yansıyan provokatif dil, fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Zira, ben bu bildiriyi tek tek, harfine, virgülüne kadar düşünerek okudum. Kafamı iki elimin arasına alarak bu bildiriye imza atan bir kısmını da şahsen tanıdığım akademisyenlerin psikolojilerini anlamaya çalıştım. Büyük üzüntü, hicap duydum. Demokratik hukuk devletinde yaşayan vatandaşlar, aydınlar olarak böylesi tek yanlı, böylesine şiddet ve terörü mazur görüp meşru düzenini, kamu düzenini korumaya çalışan çalışmaları insafsızca eleştiren yaklaşımın nasıl sergilenmiş olduğunu ciddi bir şekilde hepimizin düşünmesi lazım" ifadelerini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, "Sayısız cinayet işleyen, kan döken terör örgütü için tek bir cümle kurmayan, korsan örgüt bildirilerine imza atan, devletin bölge halklarına katliam uyguladığından söz eden bir bildiri hiçbir meşru, hukuki, insani mülahaza içermemektedir. Buradan bu bildiriye imza atan akademisyenlere, samimiyetle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak değil sadece bir akademisyen olarak bazı sorular yöneltmek istiyorum. Elinizi vicdanınıza koyun ve samimiyetle bu sorulara cevap verin. Yurt içinden ve yurt dışından bir kısmını da tanıdığım bu akademisyenlere bu soruları soruyorum, karşılaştığımızda da kendilerinin gözlerinin içine bakarak bu soruları soracağım. Bir meslektaşları, bir akademisyen olarak soracağım. Bir, demokratik yönetimlerin emri altındaki meşru güçler dışında silahlı güçlere izin veren tek bir ülke var mıdır dünyada? Demokrasi meşru silah kullanma yetkisine sahip yapıların dışında başka yapıların silah kullanmasını içerir mi? Buradan meydan okuyucu bir soru soruyorum, bu akademisyenler bana tek bir ülke göstersinler ki demokratik hukuk devleti kuralları içinde tek bir ülke göstersinler ki bu ülkenin demokratik yönetimi, meşru güç kullanma yetkisine sahip güvenlik birimleri dışında silahlı güçlere izin vermiş olsunlar" şeklinde konuştu.
Kendisini ziyarete gelen aydınların "barış istiyoruz, demokrasi istiyoruz" dediğini belirten Davutoğlu, "Biz de barış ve demokrasi istiyoruz. Ben burada babamdan kalan bir miras dolayısıyla bulunmuyorum. Sahip olduğumuz maddi imkanlar dolayısıyla da bulunmuyoruz. Milletimiz son seçimde yüzde 85 katılım, yüzde 97.5 temsil ve yüzde 49,5 destekle bize bu emaneti verdiği için huzurunuzdayım. Şimdi soruyorum, dünyada tek bir ülke göstersinler ki meşru güvenlik birimleri dışında silahlı bir gücün bir terör örgütünün, hadi onlar orayı terör örgütü olarak görmüyorlarsa, bir silahlı gücün bulunmasına izin verir mi? Demokrasiden, hukuktan, barıştan, çağdaşlıktan bahsetmek kolay. Cevap versinler. Mesela, bu bildiriye imza attığı söylenen kimisini de tanıdığım, geçmişte akademik tartışmalarda bulunduğum Amerikalı akademisyenlere soruyorum, Amerika Birleşik Devletleri demokratik bir hukuk devleti olarak herhangi bir silahlı gücün, diyelim Teksas eyaletinde belli şehirlerde, belli ilçelerde silah yığınağı yapan bir gruba karşı acaba nasıl davranırdı? Ya da üyesi olmaya azimle karar verdiğimiz Avrupa Birliği üyelerinde herhangi bir ülkede aydınlar çıkıp, mesela Almanya'da belli bölgelerde, silahlı bir grubun o bölgenin sokağını barikatlarla, çukurlarla kazması halinde hükümete dönüp acaba Avrupalı aydınlar bırakınız bunu yapsınlar, bırakınız dokçalarla, kanaslarla, tanksavarlarla şehirleri, ilçeleri işgal etsinler, niye dokunuyorsunuz der miydi? Diyebilir miydi? Bunu diyene, çağdaş, demokratik bir devletin vatandaşı olarak muamele edilir miydi? Herkesin samimi ve dürüst olması lazım. Demokrasiden, barıştan bahseden herkesin önce barışın ancak kamu düzeni ile sağlanabileceği ve bunun da çağdaş devletin en olmazsa olmaz şartı olduğunu görmesi lazım" ifadelerini kullandı.
"AYDIN OLMAK, DEMOKRASİYİ SAVUNMAK ÖNCE DEMOKRATİK YÖNTEMLERİ SAVUNMAKLA OLUR"
Davutoğlu, konuşmasında şunları kaydetti:
"Soruyorum, bana tek bir çağdaş, demokratik hukuk devleti göstersinler ki o devletin bir bölgesinde, bir şehrinde, bir ilçesinde herhangi bir silahlı örgütün faaliyet yapmasına, hakimiyet kurmasına devletin meşru yapısı olan ve anayasal düzeni kendisini temsil eden parlamento dışında birtakım yönetimler ilan etmesine izin verilir mi? Eğer verilmezse kimse demokratik yolla iktidara gelmiş bir yönetim ile halkın günlük hayatını karanlığa boğan bir terör örgütü arasında eşitleme yapamaz. Şimdi, ikinci soruyu soruyorum, devlet ile terör örgütünü eş tutmanız hangi demokrasi anlayışınıza, akademik yetkinliğinize dayanıyor? Çok objektif şartlarla soruyorum ve açık bir tavır sergilemelerini istiyorum. "Çatışmalar dursun" demek eğer şuysa, "Devlet güvenlik birimlerini bu ilçelerden çeksin, bu ilçeleri fiilen hiçbir meşru temele dayanmayan, tamamıyla terör uygulayan bir örgütün mensuplarına terk etsin" diyorlarsa sadece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak değil, bu ülkenin onurlu bir vatandaşı ve akademisyen olarak onlara diyorum ki, demokratik yönetim dışında hiçbir yönetimin ya da örgütün ülkenin herhangi bir yerinde böylesine bir hakimiyet kurmasına izin vermeyeceğiz, izin vermemiz de mümkün değildir."
"Aydın olmak, demokrasiyi savunmak önce demokratik yöntemleri savunmakla olur" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Seçim ve halkın iradesiyle oluşmuş parlamento dışında kimse kendi başına herhangi bir yönetim biçimi ilan edemez, kimse meşruiyetini halktan almayan bir güç tekelini kullanamaz. Tekrar soruyorum, elinizi vicdanınıza koyun daha bugün gece yarısı Emniyet lojmanlarını ve lojmanların etrafındaki evleri hedef alan, biri 5 aylık olan 5 sivil ve 1 Emniyet görevlisi vatandaşımızın katledilmesine sebebiyet veren bir terör örgütünün arkasında niçin hizalanıyorsunuz? Niçin bu terör örgütüne dönüp, altına imza koyduğunuz bildiride bir eleştiri getirmiyorsunuz?" dedi.
Dün İstanbul'da DEAŞ terör örgütünün yaptığı saldırıyı hatırlatan Davutoğlu, "Saldırıda vefat eden yabancı misafirlerimizin acısını hissettik. Yaralıları ziyaret ettim, gece geç vakit İstanbul'a döndüm son durumları ele almak üzere güvenlik toplantısı yaptım ilgili arkadaşlarımla. Biz, bu toplantıyı yaparken Diyarbakır'da Çınar'da polis lojmanlarına saldırı haberi geldi. Herkes elini vicdanına koysun, bu 5 aylık bebeğin ne suçu vardı? Şimdi soruyorum, hayatı boyutu her türlü eleştiriyi kutsal kabul etmiş bir akademisyen olarak soruyorum, kendi öğrencilerimle derse başladığımda önce beni eleştireceksiniz ilim adamı olmak eleştiriyle başlar" diyen akademisyen olarak soruyorum. Hiç kimseye hiçbir fikri empoze etmemiş, hiçbir fikri dayatmamış, her türlü çoğulcu düşünceyi her yerde savunmuş bir bilim adamı olarak soruyorum, sadece kamu düzenini sağlamakla görevli Başbakan olarak değil, Türkiye'nin aydınlık geleceğinin eleştiri kültürüne dayalı olduğuna inanan bir bilim adamı olarak soruyorum ve diyorum ki bu arkadaşlara eleştiri hakkınıza saygı duyuyorum ama gerçekleştirdiği terör eylemlerini üstlenen, yeni terör eylemleriyle tehdit eden bir terör örgütünü hiçbir eleştiriye tabi tutmamanızı neyle açıklıyorsunuz? Burada iki ihtimal var, yani bir metin görüyorsunuz. Türkiye'de bu operasyonlar boşlukta başlamadı, çözüm süreci iradesini gösteren de bizdik. Geçen sene Kobani olaylarından sonra bu terör örgütünün gerçek niyetini anladıktan sonra bazı tedbirler almak zorunda kalan da biziz" diye konuştu.
"Ceylanpınar'da uykusunda şehit edilen polisin acısını acaba bu akademisyenler hissediyorlar mı?" diye soran Davutoğlu, "Ben hissediyorum, bugün bu görevde olmamış olsaydım, akademik hayatta olmuş olsaydım da o acıyı hissederdim. Aynı şekilde, gencecik çocukları dağa kaldıran terör örgütünün o gencecik çocukların kaderi üzerinde oynadıkları oyunu da ızdırapla seyreder ve bölgedeki, Türkiye'deki bütün gençleri, Doğulu, Batılı, Kürt, Sünni, Alevi ayrımı yapmadan her birini öğrencim olarak görüp bağrıma basmış biri olarak, her birinin kaybının da bütün milletin kaybı olduğuna inanıyorum. Terör örgütüne hiçbir şey söylemeyen bu bildiriye imza atanlara soruyorum, iki ihtimal var, ya terör örgütün eylemlerini benimsiyorlar ya da Türkiye gerçekliğini hiç tanımıyorlar. Hiç terör olayının mağdurunu görmemişler, hiç bir terör mağduru vatandaşımızın gözünün içindeki acıyı hissetmemişler. Şimdi soruyorum, terör örgütün eylemlerini benimsiyor musunuz? Yarın, YÖK Genel Kurulu'na kadar da bu akademisyenlere bir anlamda bu sorulara cevap verme imkanı sunuyorum. Her türlü eleştiriye cevap vermeye hazırım. Hukuk devleti kuralları içinde attığımız her eyleme ama akademisyen olmak sorulara cevap vermeyi, eleştirilere hazır olmayı da gerektir. Net olarak soruyorum, bildirinizde terör örgütünden tek bir kelime bahsetmiyorsunuz. Terör örgütünün bu eylemlerini benimsiyor musunuz? Dün gece 5 aylık bebeği katleden terör örgütünün eylemlerini benimsiyor musunuz? Benimsemiyorsanız, yeni bir bildiriyle bunu açıklamanız lazım" ifadelerini kullandı.
"DEVLETİ ELEŞTİRDİĞİNİZ GİBİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ ELEŞTİRİYOR MUSUNUZ?"
Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İkinci bir soru, devleti eleştirdiğiniz gibi terör örgütünü eleştiriyor musunuz? Öylesine bir örgütle karşı karşıyayız ki, özgür düşünceyi yok sayan, stalinist, çağdışı bir anlayışla, benim olduğum yerde benden başka hiçbir anlayışa yer yoktur. Hiçbir anlayış barınamaz diyen bir terör örgütüyle karşı karşıyayız. Demokrasi, barış kılıfı altında, biz AK Parti teşkilatlarının ne tür zorluklarla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Şimdi soruyorum, akademisyenlere Karayazı İlçe Başkanımız, Erzurum 7 Haziran öncesinde ortada Huzur ve Demokrasi operasyonları yokken dağa kaldırıldı ve işkenceye tabi tutuldu, günlerce. Sesleri çıktı mı bu akademisyen arkadaşlarımızın. Şırnak Kadın Kolları Başkanımızın evi ateşe verildi, arabası ateşe verildi. Bölge halklarından bahseden akademisyen arkadaşlarımız, acaba bu kahraman Kürt kadını nereye koyuyorlar. O bölgenin çocuklarını, haftalarca bizi bu baskıdan kurtarın diye yazan iş adamlarını, zorla haraç vermeye zorlanan iş adamlarını niye yok sayıyorlar."
"Herkes artık safını bu anlamda belirlemek durumundadır" diyen Davutoğlu, "Dönsünler bu arkadaşlar bir gün, bir saat, bir dakika Kandil'e dönüp bir hitapta bulunsunlar. Acaba, ne diyecekler merak ediyorum. Tarihi Sur'un, Fatih Paşa Camii'ni yakan teröristlere ne diyecekler. Eğer, şöyle bir iftirada bulunuyorlarsa, "Bunları da zaten devlet yapmıştı', o zaman Türkiye'de yaşamıyorlar. Başka bir alemde yaşıyorlar. Devlet yaptığı her eylemin hesabını, devlet memurları bizler, hesabını vermeye hazırız ama acaba terör örgütünden hesap sorabilir mi bu arkadaşlar. Şimdi yine, aynı şekilde soruyorum devletin DEAŞ'a karşı verdiği mücadeleyi de yanlış ve haksız buluyor musunuz? Yani bize dönüp şunu diyor musunuz "Bırakın, Türkiye'nin bazı yerlerinde de DEAŞ böyle silah biriktirsin, barındırsın diyebilir misiniz? DEAŞ'a, DHKP-C'ye veya başka örgütlere tanımadığınız hakkı PKK'ya niye tanıyorsunuz?" şeklinde konuştu.
Başbakan Davutoğlu, "DEAŞ'la yürütülen mücadeleyi yanlış bulmuyorsanız, PKK'ya yönelik mücadeleyi hangi akademik ve demokratik gerekçelerle gerekçelendiriyorsunuz? Yine soruyorum, terör örgütünü gerçekleştirdikleri eylemler üzerinden değil de kimlikler üzerinden değerlendirmek nasıl bir akademik veya demokratik perspektife dayanıyor. Yine, bir insan olarak soruyorum, hayatınızda hiç terör örgütü tarafından öldürülen masum vatandaşlarımızın eşlerinin, çocuklarının gözlerine baktınız mı, bir şehit yetiminin gözünden dökülen yaşlarının acısını hissettiniz mi? Bu terörle mücadeleyi yürüten Başbakan olarak söylüyorum, bu terör örgütünün dağa kaldırdığı ve kandırdığı her çocuk için ben üzülüyorum. Kaybettiğimiz her çocuk için ülkenin değeri olarak üzülüyorum" ifadelerini kullandı.
Hiç kimsenin demokratik hukuk devleti kuralları dışına çıkmasına izin vermeyeceklerini anlatan Davutoğlu, operasyonların planlanandan uzun sürmesinin sebebinin de bu olduğunu ifade etti. Bildiride hiçbir şekilde insani vicdanın gereği olarak terör örgütünün katlettiği vatandaşlarla ilgili tek bir satırın olmadığını belirten Davutoğlu, "Çünkü bildirinin hedefi açıktır, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti değil sadece Türkiye'deki kamu düzenidir. İsteniyor ki birçok başka ülkede olduğu gibi kamu düzeni tümüyle devredışı kalsın, devletin görev yapan güvenlik birimleri gerektiğinde ki yanlış uygulamalarla ilgili gerekli adımları attık, hiçbir hesap vermeyen bölücü terör örgütü militanlarıyla eşitlensin ve Türkiye'de kamu düzeniyle kendisinden mekul bazı alt düzencikler ortaya çıksın. Sadece PKK'nın dikte ettiği baskı yönetimini destekliyor musunuz? Buna izin verilmesini doğru mu buluyorsunuz? Cizre'de güvenlik güçlerimiz çekilmiş olsa, Cizre'yi biz bu barbarlara, bu alçaklara, çocukları sivilleri katleden teröristlere terk mi edeceğiz? Tek bir vatandaşımızın gözünden bir damla yaş dökülmemesi için herşeyi yapmış oluruz ama bu ülkenin bir santimetrekaresinde dahi demokratik meşruiyeti olan yönetim dışında herhangi defakto, fiili durum oluşmasına izin vermeyiz. Bize bu çağrıları yapanlar dönüp bu teröristlere hiçbir meşruiyeti olmayan yapılara dönüp "Silah bırakın, silahla demokrasi yan yana olmaz" demeleri lazım. Meclis'te her şeyi söylerler ama meşru güvenlik birimleri dışında kimse silah eline alamaz" diye konuştu.