Trabzonsporlu futbolcu Giray Kaçar, birlik ve beraberliklerini sürdürdükleri sürece başarılarını sürdüreceklerine emin olduğunu söyledi.
Futbol Federasyonu'nun resmi yayım organı TamSaha Dergisi'nin sorularını yanıtlayan Giray Kaçar, şu cevapları verdi:
Trabzonspor'da üçüncü sezonunu geçiriyorsun ve giderek ilk on bire oturan, Millî Takım kadrosu için düşünülen bir oyuncu oldun. Trabzonspor'a gelmeden önce de Hacettepe formasıyla ay-yıldızlı kadroya seçilmiştin. O dönemin popüler oyuncularından biri olarak transfer teklifleri arasından Trabzonspor'u tercih etmenin gerekçesi neydi?
Hacettepe'de oldukça başarılı ama bir o kadar da zorlu bir süreçten geçmiştim. Takımın 3. Lig'den Süper Lig'e çıkışında ilk on birin değişmez oyuncularından birisiydim ve performansımla oldukça dikkat çekmiştim. O sezon pek çok transfer teklifi almıştım ve artık bir sıçrama yapmam gerektiğinin farkındaydım. Beni isteyen takımlar arasında en ciddisi Trabzonspor'du. Benimle çok yakından ilgilendiler. O kadar ki, Trabzonspor yöneticisi Necmettin Aytekin'in bürosu evimin hemen karşısındaydı ve sabah kahvaltılarını birlikte yapıyorduk. Başkanımız İlhan Cavcav istersem bir sezon daha takımda kalabileceğimi söylemişti. Ancak bir sonraki sezonda sözleşmem bitiyordu. Bana 8 yaşından beri emek veren Hacettepe'ye para kazandırmadan gitmek istemiyordum. Bunu da başkanımıza söyledim. Bana hangi takıma gitmek istediğimi sorduğunda da Trabzonspor'da oynamak istediğimi belirttim. Trabzonspor'u seçmemin bir başka nedeni ise şehrin yapısının benim hayat tarzıma uygun olması. Ben futbol için yaşayan bir oyuncuyum ve Trabzon da bu tip oyuncular için son derece avantajlı. Anadolu'dan İstanbul'a giden pek çok oyuncunun oradaki hayat tarzı nedeniyle kaybolup gittiğine şahit oldum. Bu nedenle Trabzonspor'u tercih ettim ve bu seçimimden de son derece memnunum. Trabzonspor'daki ilk döneminde bir süre Rigobert Song'un yedeği olarak bekledin ama sonrasında Song'u futbolu bırakma noktasına getirdin. Aranızdaki o rekabetten söz eder misin biraz?
Benim için başlangıçta yedek kalmak hiç de kolay olmadı. Çünkü yedekliğin ne olduğunu bilmiyordum. Hacettepe'de A takımda aralıksız 5 sezon oynamıştım. Trabzonspor'da yedek beklerken elbette sorun çıkaran birisi olmadım ama kenarda içim içimi yiyordu. Çünkü sahip olduğum özelliklerle takıma faydalı olabileceğimi düşünüyordum. Katkı sağlayamadığım için üzülüyordum. Bu süreçte çalışmaktan hiç vazgeçmedim ve gelecek fırsatı bekledim. Bu fırsat geldiğinde de iyi kullandım. Bu arada Song'dan da biraz söz etmek gerekirse gerçekten de örnek alınması gereken, çok büyük bir profesyoneldi. Bütün takım arkadaşlarımıza olduğu gibi bana da tecrübelerini aktararak çok yardımcı oldu. Bugün ligimizdeki pek çok takımın savunma ikililerinde en az bir oyuncunun yabancı olduğunu görüyoruz. Trabzonspor'da ise iki sezondur sen ve Egemen iyi bir ikili oluşturdunuz. İki stoperin uyumunda hangi faktörler öne çıkıyor sence?
Bir takımın gol yememesi için kaleciden önceki son direniş noktası stoperler. Dolayısıyla burada yan yana oynayan iki oyuncunun birbirleriyle uyumu büyük önem taşıyor. Ben bu uyumun değerini en iyi bilen oyunculardan birisi olduğumu düşünüyorum. Çünkü Hacettepe'de İlhan ağabeyle tam beş sezon birlikte oynadık. Öyle ki artık hangimizin hangi pozisyonda nasıl davranacağını ya da topu nasıl kullanacağını ezberlemiştik. Bu uyum Hacettepe takımına da çok olumlu yansıdı. Şimdi de 2.5 sezondur Egemen ağabeyle birlikte oynuyoruz ve ikimiz de birbirimizin ne zaman ne yapacağının son derece farkında. Zaten savunma bloğumuz Cale dışında Türk oyunculardan oluşuyor. Cale de uzun süredir bizimle birlikte olduğu için çok uyumlu bir savunmaya sahibiz.
Türk oyuncuların bir arada oynamasından söz ettin. Yani aynı dili konuşmak önemli mi sence?
Elbette önemli. Burada sadece aynı dili konuşmak değil söz konusu olan. Aynı kültürün, aynı duyguların insanlarıyız ve bu da aramızdaki iletişimi en üst seviyeye yükseltiyor.
Egemen de sen de topu şişirmemeye, rastgele oynamamaya özen gösteriyorsunuz. Bu oyun tarzınız takım taktiğinin de bir gereği galiba. Evet. Şenol Hoca Trabzonspor'un başına geldiği günden bu yana bizden topa sahip olarak ve pas yaparak oynamamızı, kontrolü sürekli elimizde tutmamızı istiyor. Açıkçası bu oyun tarzı takımın oyuncu profiline de son derece uygun. Zaten başarının da bu sayede geldiğini düşünüyorum. Bu oyun tarzı içinde ben de Egemen ağabey de topu şişirmeden oynamaya, olumlu paslar kullanmaya çalışıyoruz. Bazen uzun vurmamız gerektiğinde de takım arkadaşlarımızın kalabalık olduğu bölgeyi tercih ediyoruz. Bu yeni tarz, sizin de oyundan daha fazla keyif almanızı sağlıyor sanırım.
Kesinlikle öyle. Geçmişte Umut'a doğru şişirilen paslarda dönen toplara sahip olmak üzerine kurulu bir oyun tarzımız vardı. O dönemde daha çok rakibi kovalayan bir takımdık. Şimdi biz oynuyoruz ve rakiplerimiz bizi kovalıyor. Bu tarz, oyuncunun da oynarken keyif aldığı bir tarz gerçekten. Sezon başında transfer edilen Glowacki de iyileşti ve takıma döndü. Bundan sonrası için forma rekabetini nasıl görüyorsun?
Sadece Glowacki değil, Tayfun Cora da iyileşti ve aramıza döndü. Ayrıca o bölge için Mustafa Yumlu da var. Yani iki forma için beş futbolcu mücadele edecek. Açıkçası ben rekabetin kaliteyi getireceğini düşünüyorum. Trabzonspor'da forma giyen hiçbir oyuncunun bu saatten sonra "Ben oynamadım, o oynadı" diye kapris yapma hakkı yok. Sonuçta sezon sonunda hepimiz için "şampiyon takımın oyuncusu" olmak gibi bir hedef var. Kim oynarsa oynasın hepimiz onun yanında olmak zorundayız. İkinci yarının nasıl geçmesini bekliyorsun? İçeride yendiğiniz üç İstanbul takımıyla bu kez deplasmanda oynayacaksınız. Evet, deplasmanda gerçekten de zorlu rakiplerle oynayacağız. Ancak Trabzonspor'un ilk yarı performansına bakarsanız dış saha maçlarında daha başarılı olduğumuzu görürsünüz. Ben ilk yarıdaki takım ruhumuzu, birlik ve beraberliğimizi koruduğumuz takdirde ikinci yarı maçlarında da başarımızı sürdüreceğimizden eminim. Ligimizde en beğendiğin oyuncular kimler?
Selçuk İnan'ı çok beğeniyorum. Bu sezon savunmanın önünde oynuyor ve onun ne kadar yararlı bir oyuncu olduğunu daha iyi gözlemliyorum. Savunma oyuncuları, orta sahadaki arkadaşlarının kendisini göstermesini, boşa çıkıp top almasını, aldığı topu olumlu kullanmasını, rakip ataktayken de topu kesmesini ister. Selçuk bunların hepsini yapıyor. Hem savunma hem de hücum anlamında çok etkili bir oyuncu. Ben Selçuk'u Türkiye için çok ekstra bir oyuncu olarak görüyorum. Ona gerçekten hayranım. Herkes yabancı oyuncuları konuşuyor ama biraz da yerli oyuncularımıza bakmamız ve onların değerini bilmemiz gerekiyor. Bir de gerçek kapasitesini ortaya koyduğu zaman Yattara çok özel bir oyuncu. Dilerim ikinci yarıda o da takıma büyük katkıda bulunur. Yeni dönemde Honduras maçının Millî Takım kadrosuna çağırıldın ancak ondan sonra resmi maçların kadrolarında yer alamadın. Millî Takım'la ilgili bundan sonraki süreçte beklentilerin neler?
Bugüne kadar ikisi Hacettepe'de, birisi de Trabzonspor'da olmak üzere üç kez kadroya davet edildim ama oynama fırsatını hiç bulamadım. Bir kere Millî Takım benim için çok özel. Millî maçları televizyon karşısında izlerken bile yerimde duramam. O kadar heyecanlanıyorum yani. Hedefim Millî Takım'a gittiğim zaman oynayabilmek. 26 yaşına geldim ve artık bir yerden başlamam gerekiyor. Yoksa Millî Takım kariyerim başlamadan bitmek üzere. Kendime güveniyorum ve oynadığım zaman kimseyi yanıltmayacağımı biliyorum. Gelecek daveti hasretle bekliyorum. Bu sezon İstanbul'da Büyükşehir Belediyespor maçını yaklaşık 50 bin taraftarınızın önünde oynadınız. Türkiye'de İstanbul dışından gelecek bir başka takımın bunu başarması söz konusu değil. Böyle bir seyircinin önünde oynamak, arkanızda böyle bir gücü hissetmek sizin için ne ifade ediyor?
Biliyorsunuz, ben daha önce Hacettepe takımında forma giyiyordum ve hep bomboş tribünler önünde oynamaya alışmıştım. Hatta maç öncesinde "Merdiven boşluklarına oturmayın" diye anons yapılır, biz de "Orada oturacak kim var?" diye tribünlere bakardık (Gülüyor). Taraftar gücüne sahip bir takımda oynamaktan büyük gurur duyuyorum. Hele bu takım Trabzonspor gibi çok güçlü bir taraftar kitlesine sahipse duyduğum gurur daha da artıyor. Belediyespor maçında o kalabalığı ve coşkuyu gördüğümüzde hepimizin aklından geçen "Eğer kötü bir sonuç alırsak mahcup oluruz" düşüncesiydi. Dolayısıyla böyle bir tablo karşısında ekstra bir motivasyonla sahaya çıkıyorsunuz. Trabzon'un farklarından birisi de kazanılan maçların ardından kolbastı oynanması. Takımda Trabzonlu oyuncu neredeyse yok gibi ama sanki hepiniz kolbastı yaparken o şehirle özdeşleşiyorsunuz. O anlarda tribünle aranızda nasıl bir duygu akışı oluyor?
Taraftarlarla birleştiğimiz an işte o an. Onlarla aynı şarkıyı söylüyor, onlarla aynı oyunu oynuyoruz ve adeta bütünleşiyoruz. Bundan da büyük keyif alıyoruz. Bazı maçlardan önce "Kazanalım da bir kolbastı oynayalım" ya da "Yenelim de orta sahada tribünlere üçlü çektirelim" diyoruz. Bu da bizim için bir motivasyon oluyor. İnsanlar da bu görüntüleri seviyor, internette birbirleriyle paylaşıyor. Herkes bizden maçtan sonra bu şovu bekliyor. Yani Trabzonspor maçları 90 dakikada bitmiyor, şov devam ediyor. Rakibine sert bir faul yapsan da bunun üzüntüsünü yaşadığını hissettiriyor ve hemen özür diliyorsun. Saha içindeki elektrikli anlarda yatıştırıcı bir rol üstleniyorsun. Rakip taraftarları ajite edici davranışlardan kaçınıyorsun. Bu aslında özlediğimiz futbolcu tipi. Bu davranışların kaynağı ne?
Bu bir kişilik ve yetiştirilme meselesi. 8 yıldır profesyonel olarak futbol oynuyorum, bugüne kadar ne bir kişiyle kavga ettim ne de bir rakibimi sakatladım. Sadece bu sezon Emenike ile talihsiz bir pozisyonumuz var ama onda da ben yere düştüğümde ayağı altımda kaldı. Allah'tan önemli bir sakatlık olmadı. Sadece maçlarda değil, antrenmanlarda bile arkadaşlarıma karşı ne sert bir hareketim ne de kötü bir sözüm vardır. Bu benim özellikle önem verdiğim bir konu. Bakın, oyuncu arkadaşlarımızla maçlarda, kamplarda veya başka bir yerde sürekli bir araya geliyoruz ve ben hepsinin yüzüne gönül rahatlığıyla bakabiliyorum. Stoper denildiği zaman, sert, agresif hatta biraz da kabadayı oyuncu tipleri akıllara geliyor. Ama ben sadece futbolumu oynama bakıyorum. Bazen sert müdahaleler de yapıyorum ama rakibime karşı asla kasıtlı bir harekette bulunmamaya özen gösteriyorum. Faul yaptığımda da yüzde 99 özür dilemişimdir. Yani kazanmak için her şey mubah olmamalı değil mi? Bunun da bir sınırı bulunmalı…
Hepimiz bu işten ekmek yiyoruz. Ben oyun sırasında bir faule maruz kalıp yere düştüğümde annemin, ablamın neler hissettiğini, maçtan sonra beni nasıl aradığını çok iyi biliyorum. Aynı şey rakip oyuncu için de geçerli. Onların da anneleri ya da bir aileleri var. Bunu düşünerek daha sakin ve temkinli oynuyorum.
Bundan sonraki hedeflerin neler? Futbol kariyerinde neler bekliyorsun? Trabzonspor'la sözleşmem bu sezonun sonunda bitiyordu. 3 yıllık yeni bir sözleşme yaptım. Bu üç yılda mutlaka bir şampiyonluk görmek istiyorum. Trabzonspor'un şampiyonluk için çok beklediğini düşünüyorum ve yaşanacak şampiyonluğa katkıda bulunmak istiyorum. Bunun yanında Millî Takım'da oynamak ve eğer bir transfer yapacaksam da yurtdışına gitmek istiyorum. Ankara'da BESYO'da okuyordun. Mezun olabildin mi? Trabzon'a gelince okuldaki kaydımı dondurdum. Halen 4. sınıf öğrencisiyim. Şimdi Trabzon'da da aynı bölüm açıldı. Önümüzdeki yıl oraya geçiş yapmayı düşünüyorum. Trabzon'daki hayatında neler var? Bekârım ve yalnız yaşıyorum ancak annem ve ablam sürekli yanıma geliyor, benimle kalıyorlar. Trabzon'daki en iyi arkadaşım ise Ceyhun Gülselam. Sinemaya gidiyoruz, arada yemeğe çıkıyoruz, evde playstation oynuyoruz. Şimdi Mehmet Çakır da Trabzonspor'a geldi. O da benim Oftaş'tan 10 yıllık arkadaşım. O zaman Mehmet Çakır'ı da sana sorayım. Çakır, 2005-2006 döneminde Ümit Millî Takım'da yer almış ve büyük umut bağlanmış bir oyuncu. Ancak sonrasında beklenen patlamayı gerçekleştiremedi. Sen Mehmet'ten Trabzonspor'da nasıl bir performans bekliyorsun?
Mehmet Çakır'ın Süper Lig kariyerinde 50'ye yakın golü var. Üstelik bir santrfor da değil. Orta sahada, kanatlarda ya da forvet arkasında oynarken attı bu kadar golü. Ben Trabzonspor'a çok şey katacağını düşünüyorum. Aslında böylesine oturmuş bir takıma transfer olmak ve şans bulmak çok zor ama ben Çakır'ın bu şansı bulacağını düşünüyorum. Mehmet Çakır'ın da Burak gibi bir çıkış yapacağından eminim.
Lâf birlikte oynadığın eski arkadaşlarından açılmışken İlhan Eker'den de söz edelim. İlhan, Fenerbahçe'de fazla oynama şansı bulamadı ve eleştirilen bir oyuncu haline geldi. Beş sezon yan yana oynamış bir oyuncu olarak İlhan hakkında neler söylersin?
İlhan ağabey çok iyi ve çok karakterli bir oyuncu. Bu sezon Lugano'daki gerilemeyi de göz önüne alırsanız bence İlhan ağabey Fenerbahçe'nin elindeki en iyi stoper. Bir forma şansı yakaladı ama talihsiz bir sakatlık geçirdi. O sakatlığı yaşamasaydı formayı asla bırakmayacağından emindim. Ancak biraz sabredilir ve forma şansı verilirse İlhan ağabeyin yeteneklerini göstereceğinden kuşku duymuyorum.