Güneş: Altın çamurda da altındır

Türk futbolunun efsane kalecisi, Milli Takımı dünya üçüncülüğüne taşıyan Şenol Güneş, üç yıllık Kore deneyiminin ardından tekrar Trabzonspor'a döndü. Kariyerindeki tüm başarılara rağmen saçının biçiminden karizmasının olup olmadığına kıyasıya eleştirilen

Türk futbolunun efsane kalecisi, Milli Takımı dünya üçüncülüğüne taşıyan Şenol Güneş, üç yıllık Kore deneyiminin ardından tekrar Trabzonspor'a döndü. Kariyerindeki tüm başarılara rağmen saçının biçiminden karizmasının olup olmadığına kıyasıya eleştirilen Güneş, bunların kendisini yücelttiğini söylüyor. Güneş “Beni yok sayıyorlar. Ama ben onları yok saymadım. Altın, çamurun içinde de altındır. Çamur atarsanız size bulaşır. Onun değerini düşürmez” diyor.

Henüz 16 ya da 17 yaşlarındaydı. İlk transferini yazlık bir ayakkabıya gerçekleştiren Trabzon'un ünlü Sotka mahallesinden kaleciydi. Yıllar öncesinin bu genç ve idealist kalecisi Türk Milli Takımı'na dünya üçüncülüğünü kazandıran Şenol Güneş idi...

Hızlı düşünüyor, hızlı hızlı konuşuyor... Sanki aklından geçenleri sözcüklere dökmeye yetişemiyor... Türk spor tarihinde birinci ligde bin 112 dakika kalesinde gol görmeyerek en uzun süre gol yememe rekorunu kıran efsanevi kaleci Şenol Güneş, yıllar önce bir yazlık ayakkabıya transfer olduğunda başarılarını belki de hayal bile edemiyordu.

Futbolculuk kariyerinde Trabzonspor'da altı kez şampiyonluk yaşayan, 31 kez milli takım formasını giyen Güneş, başarısını teknik direktörlük kariyerinde de sürdürdü. Önce dünya Kupası ardından Konfederasyon Kupası'nda Türkiye'yi üçüncülüğe taşıyan Güneş, 2002'de UEFA tarafından yılın teknik direktörü seçildi. Bu ödüle layık görülen ilk ve tek Tük teknik direktör oldu ama Güneş için saçından konuşmasına kadar yapılan eleştiriler hiç bitmedi.

SADE VE HALKTAN BİRİ

Kendisi için “Çok sade, halktan biriyim” diyen ve röportaj sonrasında Taksim meydanında gerçekleştirdiğimiz fotoğraf çekiminde yanına gelenlerin her biriyle ayrı ayrı sohbet ederken Güneş'in gerçekten de halktan biri olduğunu anlayabiliyorsunuz. Üç yıl boyunca Güney Kore takımı FC Seul'ü çalıştıran ve ardından tekrar Trabzonspor'a teknik direktör olarak dönen Güneş ile Kore deneyimini, hakkındaki eleştirileri, siyaseti ve ailesiyle ilişkisini konuştuk...

• 2002 Dünya Kupası'nda Güney Kore'den Japonya'ya hareket eden Türk Milli Takımı'nın başındaydınız. O günlerde Güney Kore'ye teknik direktör olarak gelebileceğiniz aklınıza gelmiş miydi?

Gelmemişti ama kader bu. Hayatımız nerede, ne ile kesişir bilemeyiz. Dünya Kupası maçları sırasında basın toplantıları yaparken Koreli gazetecilere ayrı toplantı düzenlemiştim. Yıllar önce içgüdüsel olarak yaptığım bu hareket ve Güney Kore ile centilmenlik anlayışı içinde yaptığımız maç sayesinde güzel anılarla Türkiye'ye döndük. Yıllar sonra bana FC Seoul takımından antrenörlük için teklif geldi ve kabul ettim. Dolayısıyla o yaptığım hareketin karşılığını yıllar sonra aldım.

• Güney Kore'de bambaşka bir kültür var. Üç yıl boyunca zorluk çektiniz mi?

Çekmedim. Türkiye'yi çok seviyorlar. Seul'de olmam önemli bir adım oldu. Dolayısıyla orada tanıtım bakımından oldukça iyi izler bıraktım. Aynı zamanda elçi oldum. Yöneticiler, oyuncular, taraftarların tümü dönüşte beni uğurlamak için havaalanına geldiler. Çok güzel hüzünlü bir veda oldu ama güzel ayrıldım.

• Ağladınız mı?

Etkilendim demek daha doğru olur. Kore halkını seviyorum. Çalışkan, düzgün ve temiz insanlar. Oraya gittiğiniz zaman temizliği, saygıyı, huzuru görüyorsunuz.

YANIMDA BİSKÜVİ GÖTÜRDÜM

• Yemek kültürlerine alışabildiniz mi? Trabzon'dan yiyecek getirttiğinizi duyduk...

Trabzon'dan simit, meşhur beton helvası, fındık gönderdiler bir süre. İlk gittiğimde de yanımda bisküvi götürmüştüm hatta yemeklere alışamam diye. Ama hiç açmadım. En son bir yakınım geldi ve yanında da bir Türk bayrağı getirmişti. Asacak yer olmadığından bayrağı sabitlemek için bisküvileri üzerine koydum.

• Kaldığınız süre boyunca Korece öğrenebildiniz mi?

Tercümanlarım vardı yanımda ama zorluklarımız da oluyordu zaman zaman. Ama beden dili ve yapı olarak bize çok benziyorlar. Günaydın demek, selam vermek gibi bazı kalıpları öğrendim. Ama böyle bir sohbeti yapma şansım yok.

• Siz oradayken eşiniz ve çocuklarınız Türkiye'deydi. Bu açıdan sorun oldu mu?

Aslında ben geçen sene ayrılacaktım Seul'den çünkü eşim istemiyordu uzak olduğu için. Onlar da geldiler zaman zaman yanıma ama sürekli kalmadılar. Üniversiteden yeni mezun olan kızım iki aylığına staja geldi oraya. Onunla birlikte eşim de geldi. O iki aylık dönemde benimle beraberlerdi. Ama uzun süre kalmadılar.

BANA 'GÜNEŞİ' DİYORLARDI

• Sevmediler mi Güney Kore'yi?

Sevdiler ama yaşam tarzı olarak zor. Bir ay kalıp geri dönmek zor. Buranın tüm stresine rağmen bir mahalle, komşuluk ilişkileri, aile bağları var. Eğer bunları özlerseniz orada duramazsınız. Benim için bir sorun olmuyor çünkü işimi yapıyorum.

• Orada sizi sokakta tanıyorlar mıydı?

Tabii tanıyorlardı. Bana 'Güneşi' diyorlardı. Selam verenler, fotoğraf çekmek isteyenler oluyordu. Orada insanlar size yaklaşırken çekinirler önce ama yanaştıktan sonra da yapışıp bırakmazlar. Bana saygıyla bakıyorlardı tabii.

• Güney Kore'deyken özlediğiniz şeyler oldu mu?

Gurbette olduğunuz için ailenizi, yakın dostlarınızı hatta bazen buradaki sıkıntıları bile özlüyorsunuz. Burada yolda yürürken mesela bir gerginlik hissediyorsunuz. Orada futbolda bizim kadar fanatizm yok. Sahaya çıkıyorsunuz, maçınızı yapıyorsunuz o kadar. Huzursuzluk yok. Dolayısıyla mutluydum orada. Kore'ye gitmekle hem dinlendim hem de çalıştım. 

Türkiye'de bataklık kurumadığı için sinekler hala yaşayabiliyor

• Siz hep haksız yere eleştirilen teknik direktörlerden biri oldunuz. Dünya Kupası maçlarında giyiminizden saçınıza kadar eleştirildiniz.

Onların söylediği kişi ben değilim, kendi fikirleri. Ama fikirleri doğruysa rahatsız olurum. Mesela Dünya Kupası maçlarında eleştirilere ayakkabımdan, saçımdan başladılar. Ona ihtiyaç duyuyorlar çünkü. Niye duyuyor peki? Çünkü en başta 'Senden bu iş olmaz' dedi ama baktı ki oluyor eleştirecek bir şey kalmadı. Benim bir vizyonum var ama onun yok. Sonuçta karizmayı, kariyeri anlam olarak bilmek de çok önemli. Bilmediği için böyle oluyor.

• Hiç kırılmadınız mı?

Eleştirilere 'Bana ne' veya 'Eyvah! Ben ne yapacağım' demedim. Onlar hala beni eleştirmeye devam ediyor. Bu Türkiye'nin sorunu bence. Bataklıkta sivrisinek varsa ve yaşıyorsa önce bataklığı kurutmalıyız. Ama biz bataklığı kurutamıyoruz.

• Türkiye'ye geri döndünüz ve yine aynı şeyleri yaşayacaksınız...

Bunları normal karşılıyorum çünkü Türkiye'nin koşulları bu. Birçok kişi 'Hocaya haksızlık yapılıyor' diyor. Bunun söylenmesi bile benim ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Dolayısıyla benim gelmemem değil, haksız eleştirenlerin gitmesi lazım.

10 YAŞINDAN BERİ AİLENİN REİSİ

• Küstüğünüz de oldu zaman zaman...

Küsmedim aslında. Beni yok etmek için eleştiriyorlar ama yücelttiler bence. Çünkü geçen zaman içerisinde kaybolmadım. Elde ettiğim başarıları görmüyor, beni yok sayıyorlar. Ama ben onları yok saymadım. Altın, çamurun içinde de altındır. Siz çamur atabilirsiniz ama attığınız çamur sonra size bulaşır. O altının değerini düşürmez.

• Siz zoru seviyorsunuz sanırım?

10 yaşımdan beri ailenin reisi konumuna da, lider pozisyonuna da geldim. Bu durum zorluklarla büyümeyi ve zorluklara göğüs germeyi öğretti. Bir şeyleri hep savaşarak elde ettim. Mükemmel değilim. Ama beni başka türlü görmek istiyorlar, oturmam kalkmam onlar gibi olsun istiyorlar.

Eşim ve kızlarım artık bana sitem ediyor

• Yoğun tempo gerektiren bir işiniz var. Aileniz bunu nasıl karşılıyor?

İşim yüzünden ailemi zaman zaman yalnız bıraktım. Eşim ve iki kızım artık sitem ediyorlar. Dolayısıyla aileme bir haksızlığım var. Onlara borçluyum. Özel hayatıma zaman ayıramıyorum. Onlar da bana hesap soruyorlar.

• Duygularınızı gösteren bir baba mısınız?

Duygularımı gösteremem, buna zaman da bulamam. Duygusal yapımda zaaflarım var ama onlar aklı başında insanlar yetiştirdiler kendilerini.

Süpermen değil futbol adamıyım!

• Üç yıl aradan sonra Trabzonspor'a geldiniz. Başka bir takımdan teklif olsa gelir miydiniz?

• Güney Kore'de sözleşmem bittiğinde önce biraz gezip, tatil yapıp sonra Türkiye'ye dönmeyi düşünüyordum. Ama o sırada Trabzonspor'un antrenörünün gitmesiyle bana teklif getirdiler. Milli Takım için de adım geçiyordu ama bana teklif olmadı. Olsa da federasyonla ilgili sorunlarım olduğu için kabul etmezdim.

• Sizi Trabzonspor taraftarları Süpermen gibi görüyor...

Hep söylüyorum böyle kahraman yaratmayalım diye. Bizi ne kahraman yerine ne de vatan haini yerine koyun. Biz futbol adamıyız. Yeneriz ya da yeniliriz.

Jack London beni her zaman çok etkiledi

• Çok kitap okuyormuşsunuz. Neler okumayı seviyorsunuz?

Daha çok felsefe kitaplarına ilgi duyuyorum. Bir ara roman çok okuyordum. Bazen okuduklarımın da boşuna olduğunu anladığım zamanlar oldu. Bazıları ise çok fikir verdi bana. Gençlik yıllarımda Jack London'ın Martin Eden adlı bir kitabını okumuştum. Bir yazarın yazılarının yayımlanması için verdiği mücadeleyi anlatıyordu.  İnatçı, ısrarlı, sabırlı olmak ve çalışmak benim için gençliğimde çok önemliydi. O karakteri kendimle bağdaştırdım ve beni çok etkiledi.

Dink cinayeti Trabzon ile bütünleşmemeliydi

• Hrant Dink öldürüldükten sonra Dink ailesine taziye ziyaretinde bulundunuz. Görüşüyor muydunuz?

Aslında olay Trabzon ile bütünleştiği için o şehre mal edilmesini doğru bulmuyorum. Çocuğun da Trabzonlu olması üzüntü verici bizim için. Ayrıca Trabzon'un entelektüel bir şehir olduğunu ama son yıllarda bu konuda zaafı olduğunu düşünüyorum. Trabzon'un kalitesine uygun bir imajla yer almasını istiyorum, bunun için de elimden geleni yaparım. Ziyaretimin ilk amacı buydu. Ayrıca Hrant Dink'in dünürü de Sürmeneli ve benim arkadaşım. Dolayısıyla biz insana insan gözüyle bakarız.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Spor Haberleri