Mahmut Özgener, 2016 Avrupa Şampiyonası ile ilgili olarak, "ekonomik olarak çok büyük kaybımız oldu bizim hesaplamalarımıza göre üç milyar Euro'luk bir ekonomik girdisi olacaktı" dedi.
TFF Başkanı Mahmut Özgener, Türkiye-UEFA ve FIFA ilişkilerine değindi. Futbolda 'Bahis ve Şike", kulüp yöneticileriyle yaşanan poemikler, tribün terörü, Fadıl Akgündüz'ün "Yeni lig kurma" tehdidi ve daha birçok konuda çok özel açıklamalar yaptı.
Altay'ın yöneticiliğini yaptığınızı söylediniz. İzmirlisiniz, bir Altay geçmişiniz var, herkes merak ediyor Mahmut Özgener hangi takımı tutuyor? Mesela sizin için 'Fenerasyon' diyenler varmış ama en çok tartışmaları Fenerbahçe Kulübü ile yaşamışsınız. Nereden doğuyor bu iddia, öyle bir şey var mı?
Bu iddia geldiğimden beri var. Zaman zaman başka kulüplerle de ilgili oluyor, geçmiş dönemde de oldu. Futbolu yönetmenin zorlukları bunlar, istediğiniz kadar objektif olmaya çalışın futbolun yorumlarını çok değişik yapan kesimler oluyor. Dolayısıyla onlar böyle yakıştırmalar yapabiliyor. Tabii ki bu yakıştırmalar hoşumuza gitmiyor ama bunlar beni etkilemiyor. Herkesin görüşüne saygı duymaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok çünkü Futbol Federasyonu futbolun çatı örgütü dolayısıyla bizim kurum olarak kimse ile küskünlük, kırgınlık, kavga etmek gibi bir durumumuz söz konusu olamaz. Biz Türk futbolunu yönetiyoruz, Türk futbolunu yönetirken de adil bir şekilde kendi bildiğimiz doğruları tarafsız bir şekilde uygulayarak futbolu yönetmeye çalışıyoruz ama futbolda aldığımız kararları herkesin beğenmesi hiçbir zaman söz konusu olamaz. Dolayısıyla memnun olmayanlar bu tür yakıştırmaları yapacaklardır, daha farklı eleştiriler yapabileceklerdir son derece doğal. Bu futbolun doğasında olan olmasını istemediğimiz ama maalesef futbolun doğasında olan bir şeydir. Benim en büyük amaçlarımdan biri de bu mentaliteyi değiştirebilmek, verilen kararların ardında hep bir art niyet aramamak. Dediğiniz gibi 'fenerasyon' yakıştırmasını yazan yazarlar da oldu, konuşan taraftarlar da oldu doğaldır, onlara kızmıyorum. Bunları kim söylüyorsa, olaylara daha objektif bakmalarını istiyorum.
2016 ADAYLIĞILINI KAYBETMEMİZİN TÜRKİYE’YE FATURASI 3 MİLYAR EURO!
Sanırım sizin de en çok üzüldüğünüz gecedir 2016'yı kaybettiğimiz gece, biz o gece ne kaybettik? Ekonomik kaybımız nedir?
Doğru, çok üzücüydü. Ekonomik kaybımız var, futbolun geleceği açısından önemli kayıplarımız var ama bizim pes etmememiz gerekir. Oylamanın yapıldığı gece tüm Türkiye gibi biz de çok üzüldük, bir kere orada çok büyük bir emek verildi. Kıl payı kaçırıldı, dolayısıyla üzülmemek mümkün değil. Ama dediğim gibi pes etmememiz lazım. Tabii bence şöyle de bir sevindirici noktası oldu; çıkan netice gösterdi ki UEFA bugün Türkiye'nin böyle bir organizasyonu –ki bu organizasyon biliyorsunuz ki dünyanın en büyük üçüncü spor organizasyonu- en iyi şekilde yapabileceğine dair hep bir fikir birliğine varmış oldu. Bu bizim gelecekte farklı organizasyonlara aday olabilmemiz için çok çok önemli, dolayısı ile o sevindirici yanı oldu. Tabii burada önemli alt yapı ve stat projelerimiz vardı 2016 adaylık kapsamı içerisinde, buradaki altyapı yatırımları hükümetimizin başlatmış olduğu ve 2014 yılına kadar tamamlanacağına dair taahhüt verdiği yatırımlardır. Bu tamamen 2016 adaylığımızdan bağımsız bir yatırımdır. Sayın Başbakanımız hükümetle birlikte bu süreçte bize çok büyük destek verdi. Keza Sayın Cumhurbaşkanımız oylama günü yanımızda oldu çok güzel ve önemli bir konuşma yaptı. Bunlar son derece sevindirici.
Bu alt yapı yatırımları inşallah 2014'de bitmiş olacak 2016'yı almamış olmamıza rağmen. Bizim için önemli olan stat projelerimizin ne olacağı, her ne kadar ben şunu söylemiş olsam da UEFA bugün bu organizasyonu Türkiye'nin yapabileceğine artık inanıyor desem de bir sonraki adaylık sürecinde ki bu üç sene sonra başlayacak bir süreçtir. Tabii üç sene sonraki süreçle ilgili bugün benim resmi sıfatla bir şey söylemem mümkün değildir ama ben bugünkü konumum itibari ile kişisel olarak bunları belirtiyorum. Stat projelerimizin en azından birkaç tanesini hayata geçirebilirsek yani kısaca özetlersek bir sonraki adaylık başvurumuzda hazır olmuş olursak, bitecek projelerle değil bitmiş projelerle aday olursak artık bu işi bize vermemelerine imkân yok diyorum.
2016 adaylığını kaybetmemizin ekonomik kaybına gelecek olursak, ekonomik olarak çok büyük kaybımız oldu bizim hesaplamalarımıza göre üç milyar Euro'luk bir ekonomik girdisi olacaktı. Yapılacak yatırımlar, gelecek seyirciler vs. ile birlikte üç milyar Euro'luk bir potansiyeli olan bir proje idi. Dolayısı ile ondan mahrum kalmış olduk. Türkiye'nin tanıtımı açısından son derece önemliydi. Çünkü geçmişteki bazı turnuvalara baktığımızda enteresan istatistikler gördük. Örneğin Portekiz'de 2004'teki Avrupa Şampiyonası'na giden seyircilerin %70 kadarının bir sonraki yıl Portekiz'e tekrar gittiğini gördük. Bu turizm açısından inanılmaz bir potansiyel, Türkiye zaten bir turizm cenneti bizim seçtiğimiz iller turizm açısından özellikle yaz aylarında potansiyeli çok yüksek yerlerdi o açıdan büyük bir tanıtım fırsatı doğardı. Turizmimiz iyi yerlerde ama en azından daha fazla önemli sayıda insanı buraya çekebilirdik.
Bu pazarlıklar yürürken mesele sadece futbol mu? Çünkü şu da çok yazılıp
çizildi; orada Almanya ve Fransa Türkiye'nin karşısında durdu ve bu ülkeler
özellikle Fransa Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne karşı çıkan iki ülke
şeklinde. Bu sonuç biraz da politik mesaj içeriyor olabilir mi?
Biliyorsunuz oy verecek on üç ülke federasyonunu yerinde hem de birkaç kere
yerinde ziyaret ettik. Çok yoğun bir süreç yaşadık, haftanın her günü uçağa bindiğimiz aylar oldu. Burada değişik politikalar siyasetende olmuş olabilir ama futbol siyaseti açısından da tabii enteresan şeyler oldu. Doğaldır, bir şey demiyorum Almanya Fransa'yı 2016'da destekledi, Fransa'da Almanya'yı Dünya Bayanlar Şampiyonası'nda destekleyecek. Böyle bir ikili anlaşma yapmışlar dolayısıyla doğaldı zaten, Almanya'nın oyunun bize gelmeyeceğini baştan biliyorduk.
İnşallah bundan sonraki organizasyonlara ev sahipliği yaparız diyoruz ama bu süreçte 2016'da bu kararlar verilirken 2018 ya da 2022'ye dair pazarlıklar gündeme geldi mi? Ya da Türkiye ilerleyen organizasyonlarda gücünü nasıl kullanacak, bununla ilgili bir politikamız var mı?
Bu süreçte oluştuğunu zannetmiyorum ama bundan sonraki süreçlerde mutlaka
oluşması gerektiğine inanıyorum. Zaten bu bizim üst üste üçüncü adaylığımızdı. Biz 2016'ya aday olmaya karar verdiğimizde ve hızla çalışmaya başladığımızda ilk yaptığımız iş; 2008 ve 2012'yi neden alamadığımız sorusunun cevabını aramak oldu. Bu sorunun cevabını iyi incelememiz gerektiğine inandık ve iyi de incelediğimize inanıyorum. Çünkü özellikle 2012'de Türkiye daha ilk turda elendi. 2020'de de aynı şeyi yapmamız lazım 2016'yı neden alamadığımızı kendi aramızda tahlil etmemiz gerekir. Eksiklerimiz neydi, siyaseten, proje bakımından, her konuda neyi eksik yaptık onu iyi değerlendirmemiz lazım ve biz onun değerlendirmesini kendi aramızda tabii ki yapıyoruz.
"O dönem herhangi bir pazarlık olmadı" diyorsunuz?
Hayır, olmadı.
Türkiye'nin UEFA ve FIFA ile ilişkilerini sağlıklı buluyor musunuz?
Ağırlığımızı ne kadar koyabiliyoruz?
Bizim onursal başkanımız UEFA birinci başkan vekili, baktığınızda çok önemli bir konumda, FIFA'da da yönetim kurulunda. Bizim bu süreçte neyi eksik yaptığımızı kendi aramızda iyi değerlendirip, neyin eksik olduğunu görüp 2020 için yol almamız gerekir.
UEFA’DA GÖREV YAPAN KİŞİ FEDERASYONLA BİRLİKTE STRATEJİ BELİRLEMELİ
UEFA'da ve FIFA'da her ülkenin federasyon başkanları da görev alıyormuş ama bizim ülkemizde uzun yıllardır bu böyle değil. Acaba siz orada olursanız daha iyi olabilir mi? Orada ikinci bir başkan var evet, ama sonucu gördük. Siz de oraya aktif olarak dâhil olsanız tablo daha iyi gelişmez mi?
Büyük çoğunluk söylediğiniz gibi federasyon başkanı ama on altı kişinin hepsi federasyon başkanı değil. Burada federasyon başkanının UEFA'da görev yapmasının yani icra kurulundaki kişinin federasyon başkanı olmasının ötesinde farklı bir gözle bakmamız gerektiğine inanıyorum. Bu görevi yapan kişi ülkesinde federasyon başkanı da olabilir ya da olmayabilir de, mühim olan o ülke futbolunun stratejisinin belirlenirken her ne olursa olsun stratejinin o görevde bulunan kişilerle, federasyon başkanı ve yönetimin ortak geliştirmesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü neticede ülkede futbol stratejisinin geleceğini futbol federasyonları her ülkede belirliyor. Dolayısıyla ben bunu bir handikap olarak görmüyorum yani icra kurulundaki kişi federasyon başkanı ya da değil burada handikap olabilecek şey şudur; bir strateji belirleniyorsa oradaki kişi ile futbol federasyonu başkanı aynı kişi değilse ortak bir araya gelip o stratejiyi belirlemesi gerekir.
Bu tip pazarlıklar dönerken oradaki teke tek markaj, biraz kulis, ilişkilerde önemlidir ya onun için de söyledim.
O da olabilir ama biraz önce söylediğim gibi en mühim mesele demin dediğimdir. Yani karar verilirken neticede ülke futbolunu etkileyecek stratejik kararların beraber verilmesi gerekiyor
FUTBOLDAKİ CARİ AÇIĞIN KAPANMASI LAZIM
Türkiye'nin ihracat ve ithalatında büyük bir cari açık var. Federasyon bununla ilgili bir şey yapmayı düşünüyor mu?
Tabii gönlümüzden geçen çok daha fazla sayıda oyuncumuzun yurtdışında oynuyor olması, bir ara bir artış söz konusuydu ama son yıllara baktığımızda bir azalış göze çarpıyor. Bunu Türkiye'de artık futbolcu yetişmiyor gözüyle bakmamız, değerlendirmememiz gerekir diye düşünüyorum. Çünkü öyle olsaydı mesela biz en son 2008 Avrupa üçüncülüğünü kazanamazdık diye düşünüyorum. Bu cari açığın kapanması lazım, yabancı futbolcu sayısında artış var bu doğru yabancı futbolcu sayısı hakkında bir soru soracak mısınız bilmiyorum ama.
Yabancı futbolcu sayısını artırmıştınız, daha fazla bir artış olacak mı?
Aslında ben bunu bir artış olarak görmüyorum. Orada bir yanlış anlaşılma olduğunu üzülerek ifade etmek istiyorum ki ben bunu defalarca anlatmaya çalıştım. Mevcut şey 6+2 ydi biliyorsunuz. Yani altı kişi oynayabiliyor iki kişi yedek kulübesinde. Biz artı iki daha getirdik ama baktığınız zaman ilave gelen artı iki tribünde, yani aslında saha içindeki yabancı sayısında bir değişiklik yok. Bunu neden yaptık? Kulüplerimizin açık söylemek gerekirse bir takım yanlış transfer politikaları neticesinde ellerinde
kontenjandan fazla yabancı oyuncular bulunmaya başladı. Tabii bunların sözleşmelerini feshetmeleri gerektiğinde kulüplerin bir zararı söz konusu hatayı yapmışlar ama biz gene de kulüplerimiz zarar görsün istemedik. Çünkü kulüplerin zararı demek mali açıdan Türk futbolunun zararı demek biz sadece kulüplerimize feshetmek istedikleri oyuncularla ilgili pazarlık gücü verebilmek amacı ile ve iki yıllığına olmak üzere bu kararı getirdik. Bu kararı aldığımız gün şunu söylemiştim: "Bu karar çıktı, bu sene hep beraber31 Ağustos'ta transfer bitiyor. 1 Eylül sabahı Türkiye'de kaç futbolcu var, yabancı futbolcu sayısını artırır mı artırmaz mı hep beraber göreceğiz. Ben artırmayacağından yana iddia ediyorum" dedim. Fazla zaman kalmadı yaklaşık iki hafta sonra bitiyor hep beraber göreceğiz. Bu kadar kıyamet koparıldığı gibi, bazı kişilerin söylediği gibi "Yabancı sınırı kalkıyor, milli takımda oynayacak oyuncuların önü kapanıyor, Türk futbolu batıyor" gibi algılayanlarla kesinlikle hem fikir değilim.
UEFA KRİTERLERİNİ BUGÜN UYGULARSAM KARŞIMDA KULÜP KALMAZ. YIL SONUNA KADAR KRİTERLERİ BELİRLEYİP, 6 AY SÜRE VERECEĞİM
Bu konu ile bağlantılı bir izleyici sorumuz var. İthalat ihracatta büyük bir cari açık olduğunu söylemiştik. İki yıl sonra hayata geçirilmesi düşünülen UEFA mali kriterleri varmış eğer Türkiye bunu hayata geçirirse şu an kaç mevcut takım lisans alabilecek durumda olur? Zorlanırlar mı? Takımlar bu mali kriterlere hazırlar mı?
Bu bizim için çok önemli bir konu. Biz zaten geçen yıl ekim ayından itibaren bu konu üzerinde bir çalışma yapıyoruz. Biz daha farklı bir mali kriter getirme hedefindeyiz. Çünkü UEFA kriterlerini bugün bire bir uygulamaya kalktığınız takdirde bundan geçecek kulüp sayımız maalesef çok az bu acı bir gerçek, diğer bir gerçekte kulüplerimizin mali yapılarının çok ciddi şekilde denetim altına alınması gerektiği çünkü kulüplerimizin mali yapısına baktığımızda sağlıklı bir tablo göremiyorsunuz. Dolayısıyla buraya belirli kriterler getirmek lazım, bu kriterleri getirirken de ben birden bire "ben yarın senden şunu istiyorum" diyemem. Eğer dersem biliyorum ki karşımızda neredeyse hiç kulüp kalmayacak. Bu işin bir geçiş süresi olması gerektiğine inanıyoruz ve o geçiş süresinin de üç yıl olması gerektiğine inanıyoruz. Biz bununla ilgili ekim ayından bu yana çalışmalarımızı sürdürüyoruz kulüpler birliğiyle de bunu paylaştık, ortak bir komisyon kurduk hedefimiz yıl sonuna kadar bu kriterleri belirlemek ve kulüplerimize bunu duyurmak ve onlara 6 ay gibi bir süre vermek. Önümüzdeki sezondan itibaren ben senden şunu, şunu, şunu istiyorum eğer yapmazsanız şu yaptırımlarımız olacak. Dolayısıyla kulüplere de hazırlık süreci yaşatmamız gerekiyor. Üç sene boyunca değişik oranlarda rasyonel bir takım isteklerimiz olacak.
Yine üç sene boyunca değişik yaptırımlarımız olacak ama bu yaptırımlarımız her sene daha ağırlaşacak. 2011-2012 sezonundan itibaren bunu uygulamamızın şart olduğuna inanıyorum ve bu konuda çok kararlı olduğumuzu bir kere daha söylemek istiyorum çünkü Türk futbolunun geleceği açısından hakikaten çok önemli bir karar. Aksi takdirde çok daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağız.
Bu kararlılığınız karşısında ben de umuyorum ki ne zamandır hasret kaldığımız bir uluslar arası başarıyı, mesela bir Avrupa kupasını sizin başkanlığınız döneminde kaldırabiliriz. Bir tarih öngörünüz var mı?
Ben tarih vermeyi sevmem. Ben şunu söylerim hep bizim ligimizin büyüklüğüne
baktığımız zaman, ekonomik büyüklüğüne Avrupa'da beşinci büyük ligiz ama sportif başarıya baktığınızda aynı şeyi göremiyorsunuz. Ekonomik büyüklüğünüzle başarınız paralel gitmiyor. Dolayısıyla biz bu kadar büyük futbol ülkesiysek hep söylediğimiz bir şey var o zaman bizim uluslararası organizasyonlarda kalıcı olmamız lazım yani bir dünya üçüncüsü olmuşuz çok büyük bir başarı ondan sonraki Avrupa Şampiyonası'na gidememişiz, Avrupa üçüncüsü olmuşuz o da çok büyük bir başarı ondan sonraki Dünya Kupası'na gidememişiz. Yani başarıda istikrarı yakalayamamışız, bizim başarıda
istikrar yakalamamız lazım büyük futbol ülkelerinin olduğu gibi Türkiye'nin de bu tip organizasyonlarda kalıcı bir şekilde katılımcı olması gerekir. Oradaki başarı muhakkak ki her dönem değişir mühim olan oralarda kalıcı olabilmektir. Benim en büyük hedefim odur. 2012'yle başlayıp 2014 Dünya Kupası'yla devam edecek süreçte Türkiye'nin bu turnuvalarda olabilmesidir.
SPORDA ŞİDDET YASASI ÇIKINCA SEYİRCİSİZ OYNAMA CEZASINI KALDIRACAĞIZ
Bir de çok tartışılan seyircisiz oynama cezası var. Türkiye'ye gelen yabancı futbolcular da çok şaşırıyorlarmış stada çıkıp seyirci göremeyince. Bu cezalandırmayı kaldırmayı ya da farklı bir yöntem geliştirmeyi düşünüyor musunuz?
Şu anda bu cezayı kaldırmayı düşünmüyoruz. Aslına baktığınız zaman çok fazla sayıda seyircisiz maç oynanmıyor. Çünkü biz geçen yıl 2009-2010 sezonunda seyircisiz maç oynama cezasını daha zorlaştırdık. Daha önce iki maçtan sonra bir küfürlü tezahürat varsa maç seyircisiz oynanıyordu biz bunu dörde çıkardık. "Seyircisiz maçı seyrederken siz keyif alıyor musunuz? Diye sorsanız bana, benim cevabım kesinlikle hayır olur. Ama "Seyircisiz oynanmasına sebep olan maçlardaki küfür hoşunuza gidiyor mu?" diye
sorarsanız, o zaman cevabım daha büyük hayır olur. Dolayısıyla hoşumuza gitmese de gerekli çünkü maalesef Türkiye'de tribünler bizim istediğimiz düzeyde değil. Tribündeki şiddet ve küfür arzulanan yerde değil. Avrupalı bu cezaya şaşırıyor ama Avrupalı tribündeki bu küfür ve şiddete de şaşırıyordur.
İngilizler pek şaşırmaz herhalde…
Evet, İngilizler pek şaşırmaz. Bakın güzel bir yere geldiniz. On yıl önce, on beş yıl önce onlar da bizlerle aynıydı, hatta bizden daha kötüydü. Ne oldu? Çok basit. Hükümet kararlılıkla üstüne gitti, çok önemli bir şiddet yasası çıktı, ondan sonra bugün İngiltere hepimizin gıpta ile baktığı bir lig haline geldi. Türkiye'de de bir şiddet yasası taslağı şu anda hazır, ben geçen sene ekim ayının başından bu yana Türkiye'deki tribündeki şiddeti Türkiye Futbol Federasyonu'nun bitiremeyeceğini bunun için sporda şiddet yasasının acilen değişmesi gerektiğini değişik platformlarda defalarca dile getirdim. Sağ olsun Sayın Spor Bakanımız yakın ilgi gösterdi, bir taslak oluşturuldu, taslak bildiğim kadarıyla Bakanlar Kurulu'na sunuldu ama maalesef henüz çıkamadı. Bu sadece futbolda değil diğer spor dallarındaki şiddet olaylarını da son derece minimize edecek bir taslaktır, kanundur. Türk futbolu için çıkması da şarttır. Bu kanun çıktığı gün biz seyircisiz oynama cezasını kaldıracağız, ben bunun sözünü verdim. Biz şunu söyledik Türkiye Futbol Federasyonu olarak yapabileceğimiz maksimum şey şudur: Biz statlardaki kamera sistemlerini kurarız, dolayısı ile küfür, taşkınlık ya da şiddet eyleminde bulunan taraftarı biz tespit ederiz ama biz Türkiye Futbol Federasyonu olarak o kişileri cezalandıramayız. Bu bizim yetkimizde değil o devletin, yargının yetkisi. Bizim istediğimiz şu: Tribünde şiddet yapan insanların çok acil ve caydırıcı şekilde cezalandırılması. Bir eylem yaptığı zaman seyircisiz oynama cezası verdiğimiz zaman suçu kulüp çekiyor. Evet oranın güvenliğinden kulüp sorumlu, ama sorunu çözemiyoruz. O stat açıldığında o seyirci gene orada yani potansiyel tehlike orada, bizim işte o tehlikeyi engellememiz lazım. O zaman tribünleri istediğimiz, arzuladığımız yere getirebiliriz.
ŞİKENİN ÜZERİNE SONUNA KADAR GİDECEĞİM, KİMSE ORTAMI RAHAT BULMASIN!
Bir de bahis ve şike konusu var. Siz o konunun da çok kararlılıkla üzerine gittiniz ama net bir sonuç çıkmadı herhalde ki soruşturmada adı geçen isimlerin buna rağmen hala şike yaptığı yönünde duyumlar alıyoruz. Niye buradan bir sonuç çıkmadı acaba?
Tabii geldiğimiz nokta benim açımdan üzücü, 2008 Aralık ayında başlayan bir süreç işin üstüne son derece kararlı bir şekilde ve cesaretle gidişimiz, onun takibinde de Bochum çıkan bir olay iki olayın birleşmesi yani Türkiye ayağı ile Bochum'daki soruşturmanın birleştirlmesi neticesinde ilk defa Türkiye'de bu kadar kapsamlı bir şike dosyası ortaya çıktı. Tabii ki Türkiye bir hukuk devleti tutuklu olan sanıklar mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Saygı duymamız lazım bir şey diyemiyorum ama biraz şaşırdığımı da ifade etmek istiyorum. Ama şunu söyleyeyim biz şike konusunda bugüne kadar nasıl bir kararlılıkla gittiysek, bundan sonra da gideceğiz. Kimse ortamı rahat bulmuş olmasın.