Futbolda bu ülkenin spor tarihine geçmiş ilk şikenin kahramanı Fenerbahçe'dir ve Fenerbahçeli Hıncal Uluç'un Fenerbahçe'nin taraftarlığını bırakmasının sebebidir. 6 yaşındaydım ben... Fenerbahçeliydim ve o maçın üzerine artık 'Fenerbahçeli değilim' dedim.
Fenerbahçe-Beşiktaş maçı oynanacaktı. Beşiktaş yenerse Beşiktaş şampiyon olacak. Fener yenerse Galatasaray şampiyon olacak. 'Galatasaray şampiyon olmasın' diye açık seçik çok net bir şikeye başvurdu. Beşiktaş'a sahada da yenilmek istemiyordu. İki tane lisanssız futbolcu oynattı. Yani sahaya çıktığı anda Fenerbahçe hükmen mağluptu. Kalecilerin yediği goller tartışılıyor ya... 'O gol yenir mi?', 'O gol de kaçmazdı?' denilebilecek ya da 'Fatih Terim, ofsaydı bozmak için geride duruyordu' denilebilecek pozisyonlar yoruma bağlı...
Aziz Yıldırım, sizin 1976 yılında kaleme aldığınız "Hakemler ve şikeler kümede kaldı" başlıklı yazınızdan yola çıkarak, Türkiye'de şikeyi Galatasaray'ın başlattığını ileri sürdü. Şikeyi Galatasaray mı başlattı? O yazıyı hangi duygular içinde yazmıştınız ve bugün halen arkasında mısınız?
Yazdığım bütün yazıların arkasındayım. Ondan sonra başka bir Galatasaray-Göztepe maçı daha hatırlıyorum. Yine böyle konuşuluyordu. Ben bir gazeteci olarak seyrettiğim bir maçla ilgili bir hisse kapılırsam, kulağıma bazı şeyler çalınırsa 'Efendim ben bunu yazmayayım. Ben Galatasaraylıyım. Galatasaray'a zararım dokunur' diye bir düşüncem hiç olmadı.
Herkesi nasıl bilirsin; kendin gibi... Fenerbahçeliler de öyle zannediyorlar, onun için yadırgıyorlar böyle yazıları...
"Biz şikeyi Galatasaray'dan öğrendik" Aziz Yıldırım'ın ağzına dahi almaması gereken bir laf... Futbolda bu ülkenin spor tarihine geçmiş ilk şikenin kahramanı Fenerbahçe'dir ve Fenerbahçeli Hıncal Uluç'un Fenerbahçe'nin taraftarlığını bırakmasının sebebidir. 6 yaşındaydım ben... Fenerbahçeliydim ve o maçın üzerine artık 'Fenerbahçeli değilim' dedim.
Fenerbahçe-Beşiktaş maçı oynanacaktı. Beşiktaş yenerse Beşiktaş şampiyon olacak. Fener yenerse Galatasaray şampiyon olacak. 'Galatasaray şampiyon olmasın' diye açık seçik çok net bir şikeye başvurdu. Beşiktaş'a sahada da yenilmek istemiyordu. İki tane lisanssız futbolcu oynattı. Yani sahaya çıktığı anda Fenerbahçe hükmen mağluptu. Kalecilerin yediği goller tartışılıyor ya... 'O gol yenir mi?', 'O gol de kaçmazdı?' denilebilecek ya da 'Fatih Terim, ofsaydı bozmak için geride duruyordu' denilebilecek pozisyonlar yoruma bağlı...
Sahaya iki tane lisanssız futbolcu çıkartarak daha hakem düdüğü çalmadan hükmen mağlup olmayı bana birisi izah etsin! Herhangi bir Fenerbahçeli izah etsin! Türk spor tarihinin ilk açık seçik, net şikesidir bu ve bir düşmanlık şikesidir. Spor şikesi değil, para için pul için değil... Sırf 'Galatasaray şampiyon olmasın' diye yapılmış bir şike...
Bu olay tek de değil. Fenerbahçe aynı şeyi basketbolda da yaptı. 'Galatasaray şampiyon olmasın' diye sahadan çekildi. Galatasaray maçı kazanıyordu. Maçı kazandığın zaman kazanan takım iki puan, kaybeden takım bir puan alıyordu. Fenerbahçe bir puan aldığı zaman, puanlar aynı oluyor ve puan durumu Galatasaray, Fenerbahçe, Modaspor'un üçlü averajına göre belirleniyordu. Fenerbahçe sahadan çekildi. Hükmen mağlup olduğun zaman sıfır puan alıyorsun. Sıfır puan alınca ikili averaja döndü iş... İkili averajda Moda, Galatasaray'dan iyi olunca, Moda şampiyon olacak. Maçın bitmesine 1 dakika kala Fener sahadan çekildi. Sırf 'Galatasaray şampiyon olmasın' diye... Ama o zamanki federasyon bu şikeyi yemedi. Bugün Galatasaray'ın müzesine gidin; ortadan ikiye bölünmüş bir kupa göreceksiniz. Yarısı Galatasaray'da yarısı Moda'dır. Federasyon kupayı ikiye böldü.Bu da belgeli şike...
Bunların dışında spor tarihinde, Aziz Yıldırım'ın yargılandığı ve Yargıtay safhasında olduğu için henüz kesinleşmemiş dava dahil, kesin, kanıtlı, belgeli şike olayı yoktur. İki tane var. İkisinin de sorumlusu Fenerbahçe...
Mesela bir sene sonra... Beşiktaş-Fenerbahçe maçında Beşiktaş, zayıf takımla çıkarak borcunu ödedi Fenerbahçe'ye... Çıktılar yenildiler. Ama PAF takımı ile çıktılar sahaya... O günlerin gazetelerini karıştırırsanız bugünkü onurlu medyanın nasıl çarpıcı başlıklar attığını da görürsünüz! O maçla ilgili... (Şeref de yoktu ve Şeref'siz Beşiktaş)
Fenerbahçe, Beşiktaş'a hediye ettiği şampiyonluğu; ertesi sene de Beşiktaş, Fenerbahçe'ye... Ama o Fener'inki gibi kanıtlı bir olay değil. 'Şeref sakattı oynamadı, Hakkı böyleydi, onun için bu takımla çıkmak zorunda kaldık' diyebilirsin. Ama Fener'in iki kere hükmen mağlubiyeti bir basketbolda, bir futbolda; kanıtlı ve belgeli... Zapta geçmiş!.
Şimdi bunlar orada dururken "Şikeyi Galatasaray'dan öğrendik" demesi Aziz Yıldırım'ın, çırpınmalarını gösteriyor. Aziz Yıldırım niye çırpınıyor; Aziz Yıldırım'ı yıkan Başbakan'ın sözleri...
Başbakan "Kişilerle kurumları karıştırmamak lazım" diyor. "Kişilerin günahlarını kurumlara yükleyemezsiniz."
Bu lafın sonucu şu; Fenerbahçe'ye ceza vermem ama şike yapanlar en ağır şekilde cezalandırılırlar. Aziz Yıldırım bu sözlerin kendi idam fermanı olduğunu düşünüyor. Zaten kendi Fenerbahçe başkanlığı sırasındaki megolomonisini de birleştirerek 'Fenerbahçe demek ben demek' diyor. Israrla, 'Benimle Fenerbahçe'yi ayırt edemezsiniz, ben ne yaptıysam Fenerbahçe için yaptım. O da benim zaten' diyor!
'Aziz Yıldırım kirlidir' demek 'Fenerbahçe kirlidir' demek; bunları birbirinden ayırt edemezsiniz. Başbakanla savaş halinde kendisini kurtarmak için... Bu çok yanlış. Aziz Yıldırım'ın avukatları danışmanları yok mu?
'Ben suçsuzum' demek yerine 'Ben suçluyum ama Galatasaray da suçlu... Ben suçluyum ama Beşiktaş da suçlu. Ben suçluyum ama Trabzon da suçlu. Ben suçluysam Fenerbahçe de suçlu!' Böyle bir savunma olur mu?
Tertemiz olduğuna inanan adam bunların hiçbirini karıştırmadan 'Suçsuzum' der onun altını doldurur.
"Ben şike yaptıysam Fenerbahçe için yaptım" ne demek? Böyle bir laf edilebilir mi? Bu laf şimdi Yargıtay Yargıcı'nın elinde...
'Hıncal, Bülent'i öldürdün mü?' 'Öldürdüysem Sabah için öldürdüm.' Bu şimdi 'Ben öldürmedim' demek mi!.. Yargıç ne düşünür ben böyle deyince... 'Öldürmedim ama öldürdüysem bile Sabah için öldürdüm!' Bir defa 'Hıncal efendi sen Sabah gazetesi misin' denir.
Ayrıca ben sana 'niye öldürdüğünü' sormuyorum; öldürdün mü, öldürmedin mi? Önce bir 'Öldürmedim' de... 'Öldürdüysem Sabah için öldürdüm!' Böyle bir savunma olur mu?
Aziz Yıldırım her konuşması ile batıyor. Hapisten çıktıktan sonra sustuğu zaman nasıl puan kazanmıştı. Konuşmadı, konuşmadı... Günden güne puanı artıyordu.
Ama Fenerbahçeliler'den büyük destek alıyor. Divan kurulu toplantısında konuşması ayakta alkışladı.
Gaza geldi. Olimpiyat yayını reklama girdi, kanallar arasında dolaşırken, tesadüfen Osman Tanburacı'nın katıldığı programa denk geldim. Hangi kanal olduğunu da bilmiyorum; çok güzel bir cümle söyledi: "Bunları Fenerbahçe Divan Kurulu'nda söylemek marifet değil. Gelsin mesela burada, benim önümde söylesin. Karşı karşıya bu masada konuşalım."
Yıldırım aynı toplantıda "O temiz havuzlarının Fenerbahçe tarafından kirletilmesine izin vermemeliler" diyerek havuzdan çekilebileceklerini ima etti.
Şantaj... Resmen küçük kulüplere şantaj yapıyor: 'Bütün paranızı havuzdan kazanıyorsunuz, ben bu havuzu dağıtırım. Benim peşimi bırakmayın.' Açık... Bunun çok açık bir şantaj olduğu belli... Ama ne yazık ki Türk medyasında hiçbir gazete, hiçbir spor sayfası 'Aziz Yıldırım şantaj yapıyor' diye manşet atmadı.
Bütün bunlar bir araya geldiğinde, Aziz Yıldırım kendi mahkumiyetini hazırlıyor. Ben niye şantaja başvururum, ben niye tehdide başvururum?
Aslında 3 Temmuz'la birlikte karışan ortam oldukça sakinleşmeye başlamıştı.
Sükutun altın olduğu günler yaşıyorduk.
Galatasaray'ın cevabı ağır oldu. Açıklamada "Kontrolünü kaybetmiş", "Güvenini yitirmiş", "Yüz yıllık camiaya leke sürmeye cüret etmiş zat" gibi ifadeler kullanıldı.
Galatasaray ilk defa çok yerinde, çok doğru bir açıklama yaptı. İlk defa böyle güzel bir açıklama yaptı. Her satırına katılıyorum.
Kısa ama netti.
Netti, bitti. Ama o duruma düşürdü Aziz Yıldırım kendini işte.
İlginç bir açıklaması da vardı. Yıldırım "Özhan Canaydın'ı biz de özlüyoruz" dedi.
Canaydın'ı özler. Çünkü Canaydın'ın zamanında Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki fark himalayalar gibi açıldı. Canaydın rahmetli devam etseydi Galatasaray belki şu anda Bank Asya Ligi'nde falan oynuyordu. Böyle bir Galatasaray'ı Aziz Yıldırım kafasının özlememesi mümkün değil. Ama 'Canaydın' ı özlüyoruz' diyen Aziz Yıldırım kardeşim, Canaydın'ın Galatasaray'ının Fenerbahçe Stadı'nda kupayı kazandığı zaman elektrikleri niye kesti? Niye sulamaları başlattı? Ve o kupa o gün orada verilemedi. Canaydın'ın döneminde… Madem özlüyordu... Oysa Canaydın 6-0 yenilirken Fenerbahçe'yi alkışlıyordu. Öyle bir başkanın takımının kupa almasını engellediler. Sonra bir daha engellemeye kalktılar ama bu defa Başbakan araya girince...
Bir de açıklamasında 'Savaşın sonucunu ancak ölüler belirler' diyor.
Yani, Aziz Yıldırım'ın ruh durumunun ciddi şekilde hatta Adli Tıp'ta gözden geçirilmesi lazım. Avukatları o yola başvurabilirler. Durum iyice tehlikeye girerse ruhen... Var ya öyle. Ruh sağlığından dolayı cezadan kurtulmak.
Ercan Güven'in bir açıklaması vardı.
Ercan Güven'i artık okumuyorum. Türkiye çok iyi bir yazarını kaybetti. Ercan Güven'i Yıldırım Demirören'in gazetesinde yazıyor olması bir yandan bağladı, bir yandan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçeliliği çok ön plana çıktı ve tarafsızlığını yitirdi. Benim artık öyle ne yazacağını bildiğim adamların yazılarını okumaya vaktim yok!
O yazısında 'Şike sürecinde yaşananlar Fenerbahçe'yi bu egoistliğe itti' ifadesini kullanıyor.
Diyorum ya okumuyorum. Katiyen itibar da etmiyorum. Çünkü bitti. Ercan Güven diye bir yazar benim için yok. Oysa en saygı duyarak, en meraklı okuduğum yazardı. Dediğim gibi birincisi Aziz'e biat etmesi. Ve öte yandan Milliyet'te yazdığı için Yıldırım Demirören'in elini kolunu bağlaması... O yazar bitmiştir.
Galatasaray'da Melo krizi sürüyor. Taraftar çok istiyor ve yönetimde de almak için girişimlerde bulunuyor. Sizce Galatasaray'ın, Melo'ya ihtiyacı var mı?
Ben başından beri Melo'nun Galatasaray'a yakışmadığını söylemiştim. Futbolcu olarak da yakışmıyor, ruh olarak da... Riera'yı soyunma odasında dövdüğü zaman kapıya konmalıydı. Ama Galatasaray'ın, benim 'güruh' dediğim garip taraftar kitlesi var.
Arda gibi bir kaptanı yuhalayıp, pitbull taklidi yapan Melo'yu göklere çıkaran bir güruh taraftarı var. Onlar 'Galatasaray'a Melo'yu istiyor' diye alınması gerekmiyor... İnşallah olmaz. Gerek futbol kültürüm gerek Galatasaraylılığım Melo'ya Galatasaray formasını yakıştırmıyor.
Melo görev adamı. Ama 'Gideyim de Melo'yu seyredeyim' diyeceğim bir adam değil. Niye bu kadar kıymetleniyor onu mantıken anlamama imkân yok, futbol bilinci ile anlamama imkân yok, futbol ahlakıyla da anlamama imkân yok. Bir tek 'güruh bastırıyor' diye...
Şampiyonlar Ligi'ne hazırlanan Galatasaray henüz ciddi bir rakiple oynamadı. Bir karışıklık yaşanıyor. Bu handikap yaratır mı?
Galatasaray, bu tarihlerde Endonezya'da çok iyi bir turnuvadaydı. Son anda iptal edilince Fatih Terim apar topar İtalya'daki dostları aracılığıyla Lazio ve Fiorentina maçlarını ayarladı. Yoksa Endonezya'daki turnuva maddi, manevi çok iyi bir turnuvaydı. İptal edilince bu sıkıntı oluştu.