Karadeniz'den Günebakış Gazetesi köşe yazarı Adnan Sungur, Yanal'a açık mektup başlıklı köşe yazısını kaleme aldı.
İşte Sungur'un kaleminden Yanal'a açık mektup yazısı
Önce futbol kenti Trabzon'a hoş geldin' diyoruz ve başarılar diliyoruz. Geliş biçimin ve yönetim tarafından sürecin yanlış yönlendirmesi nedeniyle Trabzon yerel gazetelerinin seninle ilgili bir heyecan kasırgası yaratmamasını üzerine alma... Yazılan, çizilen veya konuşulanlar futbol bilgine, görgüne, felsefene bir gönderme değil. Tüm bunlar sadece kulübü 1 yıl 10 ay süresince çok kötü yönetmiş ve 1,5 aylık bir ömrü kalmış yönetimin yangından mal kaçırırcasına yabancı veya yerli kaliteli bir isimle mutlaka anlaşıp, kendini kurtarmaya çalışmasından kaynaklanmaktadır.
Trabzon kamuoyu da, bizler de bunca yanlışına karşın, yönetimin bir kez olsun camianın sesini dinleyerek, gelecek yönetime teknik direktörünü belirleme ve bu anlamda sistemini oluşturma olanağı sağlasın istedik. Ancak onlar Trabzonspor'u değil, kendilerini düşündüler. Aralık ayındaki kongrede yeniden aday olmak ve kazanmak için seni kullandılar! Tabii ki ne biz, ne de Bordo-Mavili renklere gönül vermiş olan milyonları kandırabildiler. Şark kurnazlığına bir kez iyi niyetle bakanların, sonra bunu yapanlara karşı tokatla karşılık verdiğini unuttular.
Ve size rağmen yine tokat yiyeceklerdir. Biliyoruz ki kongreye birkaç gün kala, Avrupa çapında bir yıldız alarak, taraftarı yine aldatmaya çalışacaklardır! Sonra iktidarı arkalarına aldıklarını göstermek için stat projesiyle ilgili imzalar da atılacaktır.
Tüm bunlara rağmen bugün birlikte yola çıktığınız Trabzonspor yönetimine camianın büyük bölümünün destek vermesi söz konusu bile olmayacaktır.
Bu yönetim Trabzonspor'u borç batağının içine sokarken, bir de sizlere ödenecek yüksek bedellerle birlikte uçurumu daha da derinleştirmiştir. Oysa bu kulübün yeniden yapılanma ihtiyacı vardı. Trabzonspor kendi özgün kimliğine kavuşurken, ekonomik yıkımın da önüne geçilmesi gerekiyordu. Ve en azından yeni gelecek olanların bu anlamda kendi stratejilerinin önünü kesmeleri açısından affedilmeyecek bir yanlışa imza attılar. Hem de sizin aracılığınızla...
***
Sayın Yanal, Denizlispor teknik direktörü olarak ilk vitrine çıktığınızda, mesajlarınızla, felsefenizle, İşte aradığımız vizyon sahibi teknik direktör tipi demiştim. Gazetelerdeki röportajlarınızdaki anlam yüklü sözler içimi ferahlatıyordu. Türkiye'nin futbol dünyasındaki aydınlık yüzü olarak gördüm sizleri... Sonra Ankaragücü'ne gittiniz. Trabzonspor sizi en kritik dönemde göreve çağırmıştı bilmem hatırlarmısın? Başkan Özkan Sümer'di. Yeniden yapılanmakta olan Trabzonspor'un teknik anlamda önderi olacaktınız. Ama bir kendini bilmezin tehdidi sizi yıldırdı. Telefonlarınızı bile kapatmıştınız. O gün hayal kırıklığı yaşamıştım. Çünkü liderlerin zorlukların üstesinden gelmek ve kitlelere ulaşmak için gerekirse ölümü göze alabilecek insanlar olduğunu bilenlerdenim.
Neyse...
Sonra Ankaragücü'nde sözleşmenizi feshettirip, daha iyi durumdaki Gençlerbirliği'ni çalıştırmaya başladınız. Ama tavrınız hiç de hoş değildi. Ancak Gençlerbirliği'nde çok da iyi bir çıkış yakaladınız. Takımınızın futbolu göze hoş geliyordu. Şampiyonluğu elinizden medya, lobi ve taraftar gücüyle aldılar. Ardından Gençlerbirliği'ni de bırakıp, Ulusal Takıma koştunuz. Bunu bir ölçüde kabul edebilirdik. Çünkü Ulusal takım, bir teknik adam için zirvedir. Sizin de böyle bir zirveyi istemenizden doğal bir şey olamazdı.
Ulusal takımda, Hakan Şükür'le ilgili kararınızı alkışladım ama gerekçesini toplumla tam paylaşmadınız düşüncesini taşıdım. Oysa gerçekleri söyleseydiniz, bu ülkenin aydınlık yüzlerini yanınızda bulacaktınız. Sonra hakkınızda sayısız dedikodu üretildi. Tanık olmadığımız için bu konularda size bir suçlama getirme hakkını kendimde görmüyorum. Ama çamur insana bulaştığında çıkarması çok zordur. Kirlenmiş bir dünyada, temiz futbol beklemek belki hayal... Ama bu kirliliğin içinde temiz kalanlar ancak geleceğin nesillerine bayrak olabilir. Kirliliğe teslim olanlar sıradanlaşır, unutulup gider...
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. Bana göre ilk günlerdeki o lider adayının yerinde, futbolu iyi bilen, belli bir felsefesi olan ama çok da güvenilir olmayan bir insan tipiyle toplumun karşısındasınız artık.
***
İşte tam da bu noktada Trabzonspor sizin için yeni bir başlangıç olabilir. Zor bir görev aldığınzının bilincindesin her halde... Şunu unutma ki iyi şeylere imza attığında tüm kentin yanında olacaktır. İyi şey diyince hemen şampiyonluk olarak algılama bunu... Trabzonspor zaten 23 yıldır şampiyon olamıyor. Gelen yönetimler, 'yıldız transferi' dedi, teknik direktörleri suçladı, medyaya çamur attı. Tabii ki başarısızlıkta herkes payına düşeni almalı. Başarısızlığın ana nedeninin, Trabzonspor'un kendine yabancılaşmasından kaynaklandığını çok az insan fark edebildi. Vizyonu ve misyonunu yitirdiğini, başkalaşım yaşadığını anlamadı birçokları... Kimi gücü yettiğince mücadele etti değerler için... Kimi de teslim oldu ve tribünlere oynadı. Sonuç hep aynıydı. Hüsran, yıkım ve aldatılmışlık duygusu...
Şimdi elinde iyi bir fırsat var. Trabzon'da yapman gereken şey de belli. Bu kulüp yeniden özgün kimliğine dönmeli... Taklit eden değil, yeniden taklit edilen bir Trabzonspor ortaya çıkmalı...
Ama adım adım... Yavaş yavaş... Sindire sindire...
***
Yani yetenekli Trabzonlu futbolcuları tespit etmelisin ve Bordo-Mavi formaya onları kazandırmalısın Ersun Hoca... Ki; şu anda sana Fenerbahçe'den Ali Bilgin, Galatasaray'dan Serkan Çalık, Ankaraspor'dan Özer Hurmacı, Gençlerbirliği'nden Engin Baytar, Hakan Aslantaş, Denizlispor'dan Selahattin Kınalı, Çağdaş Birinci, Kayserispor'dan Ragıp Başdağ, Savaş Yılmaz, Kerem Şenes, Sivasspor'dan Sedat Bayrak, Abdurrahman Dereli, Çaykur Rizespor'dan Serhat Akyüz, Suat Usta, Metin Aktaş, Bursaspor'dan Yavuz Özkan, Ömer Aysan, Beşiktaş'tan Baki Mercimek'i sayabilirim bir çırpıda...
Aslanda daha çok isim var. Türkiye 1. Liginde de sayısız Trabzonlu top koşturuyor. Avrupa'nın hemen hemen her kentinde de mutlaka çok yetenekli Trabzonluları bulabilirsiniz. Bunlara Türkiye ve Avrupa'da yıldız adayı genç isimler de ekleyebilirsiniz. Altyapıda kaybolmaya yüz tutabilecek nice genç milli yeteneklerden yıldızlar üretebilirsiniz.
Şu bir gerçek ki Trabzonspor formasına aşık futbolcuların sayısını yüzde 90'lar civarına çıkarabilirseniz ancak özgün ve başarılı olabilirsiniz.
Ekonomik gücüyle, medya etkinliğiyle, lobi desteğiyle çok önde olan İstanbul'un büyüklerini ancak emeğini, zamanını ve beyin gücünü satın aldığınız futbolcuların duygularını da katabilirseniz Trabzonspor'u onların üzerine çıkarabilirsiniz. Yani 1973 ile 84 yılları arasında olduğu gibi...
Sakın ola ki o dönemle bugünler arasında büyük farklılıklar olduğunu düşünmeyin. Trabzonspor'un özgün kimliğine az da olsa yaklaştığı 1993-96 ve 2001-2005 yılları arasında da Türkiye'yi sarsan futbolunu ve hakem katliamlarıyla kaybedilen şampiyonluklarını hatırlayın.
Popülizm yapmayın.
Tabii ki taraftarla ilişki kurun. Hatta yakınlaşın ama kölesi olmayın. Bu kentin dinamikleriyle diyalogları koparmayın ancak dalkavukluk yapmayın. Büyük başarılar ancak bir değerin ancak kendi olabilmesiyle ve bir sisteme oturmasıyla mümkündür.
Sonuçtan sistem yaratma yanılgısına düşmeyin. Sistem sizi başarıya götürsün.
Ama bu arada birçok kez tökezleyeceksiniz. Yine de yılmamalısınız, bir eser yaratmalısınız.
Unutmayın bu camia şampiyonluk için 23 yıl bekledi. Çok rahatlıkla 3 yıl daha bekler. Yeter ki süreci doğru bir planlamayla ve Trabzonspor'un gerçeklerine uygun olarak değerlendirin. Hemen yüksek hedef koymayın. Ne yapmak istediğinizi de insanlarla gerekirse birebir, gerekirse de medya aracılığıyla paylaşın. İnanın büyük çoğunluk sizi anlayacaktır.
Ha bir de bir başka büyük kulüpten teklif aldığınızda Trabzonspor'u terk etmek için özel çaba harcamayın. Şunu bilin ki bu kentin insanı kendine yapılan iyiliği de, kötülüğü de asla unutmaz ve affetmez.
Söylediğim gibi 3 yılın sonunda bu kulübü zirveye taşıyın. Heykeliniz dikilsin.
Aksi takdirde Trabzon futbol tarihinin çöplüğüne hiçbir değeri olmayan kağıt parçası olarak atılırsınız.
Girdiğin bu zorlu yolda başarılar. Ne arkadaşlık, ne düşmanlık biliriz. Yazarken, çizerken, konuşurken ilkelerden hareket ederiz. Ve senin ilken de yukarda saydıklarımla örtüşürse hep yanındayız. Aksi takdirde karşında oluruz.
Beyninde düşündüklerin ve yüreğinde hissettiklerini yaşaman ve yaşatman dileğiyle...