Türkiye'nin yıllık 2 bin 400 kilogram yağış oranıyla en çok yağış alan ili olan ve her yıl yaz aylarında sel, heyelan ve taşkınlar yaşanan Rize'de eğimli arazilerde kontrolsüz yapılaşma tehlikeye davetiye çıkarıyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Gökhan Hüseyin Erkan, “Doğu Karadeniz’de yapılaşmalar eğilimli arazi ile uyumlu değil. Böyle bir doğanın olduğu yörede yapılar eğime uyumlu yapılmalı. Biz ise dağı ortadan kaldırıyor, arkasına istinat duvarı geçiriyoruz. Su akar yatağını bulur diyoruz ama bulamıyor ve birikip taşıyor” dedi.
KTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Gökhan Hüseyin Erkan, bölgedeki kontrolsüz yapılaşmanın, bölgenin eğimli arazi yapısına sahip coğrafyasına uyumlu olmadığını söyledi. Dr. Erkan, “Bölgemiz topografyası hareketli, denizden uzaklaştıkça aniden yükselen, küçük kuru veya sulu dereler ile akarsularla parçalanmış bir coğrafyamız var. Böyle bir doğanın olduğu yörede yapıları eğime uyumlu yapmalıyız. Biz ise dağı ortadan kaldırıyor, arkasına istinat duvarı geçiriyoruz, sonra yağmurlar şelalelerden dökülmeye başlıyor. Su akar yatağını bulur diyoruz ama bulamıyor ve birikip taşıyor. Doğanın olaylarına karşılık, kırsal alanlarımız çok daha kırılgandır. Kırsal alanlarda da kent kuralları, kentsel alanlardaki imar yaklaşımı oluşturmaya başladık. Kırsal alanlarımızın kentsel alanlardaki risklerden az kalır yanı yoktur. Bunu, doğa olaylarının afet riskine dönüşmesi bakımından Adapazarı ve Van depreminde gördük” diye konuştu.
'ÖLÇÜLEN YAĞIŞ TÜRÜ KOMŞU İLÇEDE DE VARDIR'
Doğu Karadeniz’de yağışlar nedeniyle oluşan afetlerin her yıl tekrarladığını belirten Dr. Erkan, “Güneysu, Giresun’da Aksu veya Beşikdüzü, bunlar yakın zamanlarda, birer sene arayla haberlere konu oldu. Çok ciddi sorunlar yaşadık yöre insanları olarak. Bu tür bir sorun ilçe sınırlarını tanımaz. Bunlar Karadeniz’de oluyor. İlçelere zamanında idari statülerle sınır verdik ama doğanın, coğrafyanın sınırları yoktur. O ilçede ölçülmüş olan yağış türü komşu ilçesinde zaten vardır. Karadeniz’deki havzalarımızı dikkate alan, yani 1 damla yağmurun indiği yerdeki yağmur suyu toplama havzalarını değerlendiren bir yaklaşımla ölçümlerimizi düzenlememiz, iller ve ilçeler düzeyinde değil bölge ve havza düzeyinde bir incelemeye geçmemiz gerektiğini düşünüyorum” dedi.
‘KENTLERDE GEÇİRGEN YÜZEYİMİZ YOK’
Erkan, kentlerde ve kırsal bölgelerde çevre düzeni planlarının coğrafya bütünlüğü düzeyinde ve doğaya uyumlu yapılması gerektiğini ifade ederek, “Çevre düzeni planlarını artık illerin sınırları içindeki yerleşme ve yapılaşmayı düzenleyen değil de havzalar, yani coğrafya bütünlüğü düzeyinde ele alarak planlamak gerekir. İmar planlarında bina temelli değil de ‘doğayla uyumlu bir yapılaşma nasıl olur’ sorusu üzerinden yola çıkarak kentlerimizi yapılaştırmamız gerekir. Kentlerde geçirgen yüzeyimiz yok. Şüphesiz, kentlerdeki yapılaşma betonla olur. Asfalt döker, yapıları betonla yapar, daha sağlıklı ve alışık olduğunu tekniklere göre ahşaptan da yapı yaparsınız ama bunun bir oranı var. Toprak da olması gerekir ki, geçirgenliğiniz olacak. Şüphesiz, toprağı tutacak olan ağaçtır ve kökleridir. Mühendislikte toprak tutamazsınız. Eninde sonunda toprak kayar, kurur. Toprağın sağlıklı olması için zemine göre davranmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.