Trabzon Medyası’nda ‘paralel’ ve ‘darbe’ kavgası

Trabzon Medyasında ağır eleştiriler...

Haber61/Haber Servisi - Derleyen Levent Ustabaşı - Darbe girişimi sonrası Trabzon medyasında flaş gelişmeler yaşandı. KTÜ seçimleri üzerinden ve darbe üzerinden Günebakış Gazetesi sahibi Ali Öztürk ile Cumhuriyet temsilcisi Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu, Kuzey Ekspres sahibi Hasan Kurt, TSYD Başkanı ve Karadeniz yazarı Murat Taşkın bir birlerine bir kaç gündür ağır eleştiriler ve göndermeler yaptılar.

İlk yazı Ali Öztürk’ten geldi..

Öztürk yazısında şunları kaydetti;

Darbe aklayıcı gazeteciler

Murat Taşkın, A.Şefik Mollamehmetoğlu ve Ergun Ata… Trabzon Gazeteciler Cemiyeti mensubu bu üç kafadarın darbe sonrası yaptıkları yorumlarına yer vereceğiz.

Üç gazeteci de yazı ve mesajlarında darbecilerin temizlenmesinden rahatsız… Halbuki en başta gazeteciler demokrasiye sahip çıkmalı… Darbelere en başta onlar, ‘ama’ sız karşı durmalı… Bir yandan, ‘Darbeye karşıyım’ deyip diğer yandan, ‘amma’ demeye başlamışsanız size, ‘Darbe aklayıcı gazeteci’ derler.

Önce Murat Taşkın: Yerel Karadeniz Gazetesi yazarı Murat Taşkın; ‘İfrata varmasın, başlıklı yazısıyla ve kendince hükümeti uyarıyor. İfrata varmasından korktuğu şey, FETÖ içindeki masumlarmış!... FETÖ mensuplarını Fethullah’ın kucağına hükümetin ittiğini, şimdi de hesap sorduğunu iddia ediyor. Bazı FETÖ’cülerin hata yapmış olabileceğinden bahisle, ‘İhanetle hatayı ayırın’ diyor. “Siz zaten güce meyilli insanları güce mahkum edeceksiniz, ondan sonra da, ‘Yanlış gücün yanında oldunuz’ diye irilisine-ufaklısına hesap soracaksınız?” Murat Taşkın sorulacak hesaptan rahatsız!..

Darbe destekçisine, ‘hata yaptılar’ diyerek af istiyor. Hata, 17/25 Aralık darbesini gördükten sonra vazgeçmektir. 17/25 Aralık ‘tan sonra da aynı cemaate destek vermek ve 15 Temmuz darbesini beklemek ihanettir. Bugün yargı önüne çıkarılanlar ihanet çemberi içindekilerdir. Murat Taşkın, FETÖ’nün masumlarını (!) dert edineceğine ülkenin nasıl kurtulduğuna sevinsin.

A.Şefik Mollahehmetoğlu: Cumhuriyet Gazetesi temsilcisi ve Karadeniz gazetesi yazarı Mollamehmetoğlu ise AK Parti ile cemaat arasındaki işbirliğini, ‘İsterik Aşk’ olarak nitelendirip bu aşktan iki darbe çıktığını iddia ediyor. Birincisi Sivil Darbeymiş…

Bakın neler diyor: “Bu zehirli aşktan 2 darbe çıktı. Birincisi 2006’larda başlayıp, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile netleşen, parlamenter demokratik sistemden yararlanarak, adım adım ülkeyi tek kişilik otoriter başkanlık rejimine evirecek sivil darbe süreci. Ki; anayasanın açıkça ihlal edildiği, kurumların iktidarın organlarına dönüştürüldüğü, demokratik hukuk devleti kurullarının canına okunduğu bir darbe…

İkinci darbe ise, uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetleri içinde uyuduğu anlaşılan cemaate yakın örgütsel yapının, önemli bir kısmı NATO’cu subaylardan oluşan güruhla ittifak kurarak oluşturduğu, cunta hareketi.

Ancak, ağır bir soru var ortada! Devlet içine 30 yıldır sızan bu paralel yapı ve onun kamuya sızan unsurları darbeyle yargılanırken, bu harekete, ‘Ne istediniz de vermedim?’ diyecek kadar destek olan, 11 yıllık suç ortağı; 4 yıldır mücadele ettiğini söyleyen, ancak darbe hazırlığını bile fark edemeyen iktidar ya da subay yönetimi, bu yargılanmanın neresinde olacak?

Yargılama sadece darbe girişimiyle mi sınırlı kalacak, yoksa geçmişi kapsayacak mı?

Ahmet Şefik ülkenin nasıl bir badireden döndüğünü, bu darbenin halk tarafından nasıl bastırıldığını önemsemiyor.  Tayyip Erdoğan’ı yargılamanın peşinde!.. ‘Yargılama sadece darbe girişimiyle mi sınırlı kalacak, yoksa geçmişi kapsayacak mı?’ diyerek üstü kapalı Cumhurbaşkanının da yargılanması gerektiğini söylemek istiyor.

Ergun Ata: “Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları yer. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemeli. Çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir.”

Sevgili Ergun Ata!...Suları yükselten yalnız Allah’tır.  Şayet O, karıncaları balıklara yem yapmak istemişse suları yükseltir. Yine Allah şayet balıkları karıncalara yedirmek istiyorsa suları alçaltır. ‘Kimse bugünkü üstünlüğüne güvenmemeli’ derken belli ki FETÖ mensuplarına karşı yürütülen operasyonlardan rahatsızsınız. Sonunda da, ‘Kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir’ diyorsunuz. Öyle değil Ergun Ata… Suyu akıtan, deniz suyunu alçaltıp yükselten karar verir ve veriyor. Ve sen hala göremiyorsun.

15 Temmuz akşamı FETÖ’nün darbe kararının ve bütün kararların üzerinde bir karar vardı ve darbeciler yenildi. Yoksa sen hala suları yükseltecek yeni bir fırtına mı bekliyorsun?

Ahmet Şefik’in Ali Öztürk’e cevabı; 

GAZETE PATRONU ALİ ÖZTÜRK, her zaman darbelerin karşısında olan, demokrasi ve hukuku savunan benim de aralarında olduğum Trabzonlu 3 gazeteciyi, ''gelinen bu durumdan hükümeti de sorumlu tuttukları'', ''her zaman hukukun yanında olunması gerektiğini'' savundukları için, ''darbe aklayıcısı gazeteciler'' diye suçlama cüretini gösterdi...Belki de iktidara yaranmak ya da bazı korkularından dolayı kendini kurtarmak için, bilemiyorum.. Trabzon medyası ve kamuoyu önderleri bu saldırıya, bu hedef göstermeye ne diyecek diye merakla bekliyoruz..

GAZETECİLİK YAŞAMIM, MALUM CEMAATE, SİVİL YA DA ASKERİ DARBECİ ZİHNİYETLERE VE ONLARIN TAHRİBATINA KARŞI MÜCADELE VE UYARILARLA GEÇTİ, ... BU KONUDA YAZILMIŞ YÜZLERCE YAZI VARDIR, SON 2 KİTABIMIN TEMEL KONULARINDAN BİRİDİR.. ÇOOK BÜYÜK ÇOĞUNLUK TESLİM OLMUŞ, HATTA BUGÜN SÖZDE DEMOKRASİ ŞAMPİYONLUĞU YAPAN SAHTE DEMOKRATLAR ve BAZI GAZETECİLER CEMAATLE İŞ TUTAR, ONLARA YARANMAYA ÇALIŞIRKEN; CEMAATİN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPIP ERGENEKON, BALYOZ VE BENZERİ DAVALARIN SAVCISI GİBİ ESİP GÜRLERKEN; BİRÇOK BASKI, TEHDİT, EKONOMiK SIKINTI VE DAVALARA KARŞIN ''TÜRKİYE'Yİ, DEMOKRASİ VE HUKUK DEVLETİNİ'' SAVUNDUK... ŞİMDİ SAHTE DEMOKRATLAR, KARŞIMIZA GEÇİP SÖZDE DARBE KARŞITLIĞI YAPARAK, CEMAATİN BU KADAR TEHliKELİ HALE GELMESİNDE BÜYÜK PAYI OLAN İKTİDARI ELEŞTİRDİĞİMİZ İÇİN, YAZILARIMIZI ÇARPITARAK BİRİLERİNE JURNALLİYOR, SELAM GÖNDERİYOR, BU TOZ DUMAN İÇİNDE BİZİ HEDEF HALİNE GETİRİYOR, EKMEĞİMİZLE OYNUYOR... TRABZON VE TÜRK BASIN TARİHİ BUNLARI YAZACAKTIR..

Hasan Kurt’un Ali Öztürk’e ‘güldürme bizi’ cevabı

Kargaları güldüren gazeteci!

Darbe girişimi ve ardından vatandaşın demokrasiye sahip çıkma eylemleri, toplum genelinde az da olsa bir rahatlama yarattı.

Diğer yandan da hemen herkes birbirine darbe girişimini kim, kimler yaptı, cemaat bu kadar güçlü müydü? Yarın ne olacak sorularını sormaya başladı…

Darbecilerle ve uzantılarıyla uzun süre kolkola gezenlerin, ülkeyi birlikte yönetenlerin bugün yarısı sessiz, yarısı kendilerini kurtarmak için dünkü ortaklarının ipini çekme yarışında!

Kimileri de hedef şaşırtma peşinde!

Trabzon’da her devirde işini gören, muhafazakar cenahta etkili bir gazeteci, ikisi CHP’li biri MHP’li üç gazeteciyi cemaatçi yapmış…

Neymiş, Ergun Ata sosyal medyada bir paylaşımda bulunmuş… Murat Taşkın ve Ahmet Şefik, yazılarında hükümeti eleştirmiş!

Bu üç gazeteciden ikisi rahatlıkla kendilerini savunabilirler... Ki, savunacakları bir şey de yok…

Biz bu işe neden müdahil olduk? Veya bu konuda neden yazma ihtiyacı duyduk?

Hedef şaşırtmaya gönlümüz razı olmadı. Bir de atışma ve tartışmayı çok sevdiğimiz için!

Ahmet Şefik Akçaabat’ta kireç çıkaran Gozola şirketinin adını çağrıştıran bir gazete çıkarsaydı, Ergun Ata Gürbulak köyünde, Murat Taşkın Arsin’de  Mazola şirketini kum ocağını alsaydı ve kapanan bir bankadan kredi alıp üzerine bina yapsaydılar, bize öyle geliyor ki cemaatçi damgasını yemeyeceklerdi!

Bu üç gazeteci Trabzon’da cemaatle suçlanamayacak en son isimlerdir.

Mesela, bu muhafazakar gazeteci, Hasan Kurt için cemaatin yurt dışındaki bir okulunda Şenol Güneş ile birlikte ödül verdi veya Ankara’da Spor salonunda hükümet üyelerinin, bürokratların da katıldığı bir toplantıyı takip etti deseydi, yerden göğe haklıydı…

Türkçe’de ‘Kargaları güldürme’ diye bir deyim vardır.

Muhafazakar gazeteci, ikisi CHP’li biri MHP’li bu üç gazeteciyi cemaatle ilişkilendirmesiyle, toplumun her kesimini ve yaşamları boyu gülmeyen kargaları bile güldürmüştür!

Kargaları bile güldüren bu maharetli muhafazakar gazeteciyi kutluyoruz!
 
KTÜ’de son tango!

Trabzon’da iki yerel gazete; KTÜ rektörlük seçiminden sonra, rektör adayı Süleyman Baykal ve en büyük destekçisi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kamu yönetimi mezunu, Yusuf Şevki Hakyemez’in açıklamalarını hemen her gün yazıyor.

Hukukçu olmayan yani hukuk fakültesini bitirmeyen Hakyemez, söylemlerinde zaman zaman hukukçu olduğu izlenimi verir. Hakyemez’in hukukçuluğu, bir üniversitede Anayasa hukuku üzerine doktora yapmasındandır. Bir mühendis veya işletmeci de bir başka alanda doktora yapabilir. Sonuçta doktora yaptığı bölümden diploma alamaz.

TSK’da bir gurup askerin darbe girişiminin, iktidarıyla muhalefetiyle, askeriyle, polisiyle, bürokratıyla, vatandaşın hükümete ve demokrasiye sahip çıkmasıyla önlenmesinden sonra, devlet arşivlerinde, kamuoyunda cemaatçi veya cemaate yakın isimler olarak bilinen şahıslar, manevra üstüne manevra yapıyor, bu yapılanma ile ilişkilerinin olmadığını söylüyorlar vs…

KTÜ’deki cemaatçi yapılanma ile ilgili çok ama çok yazı yazdık. KTÜ’nün etkili ve yetkilileri oralı bile olmadı… 15 Temmuz’dan sonra ise oralı olmayanlar telaşlandı…

Trabzon’daki muhafazakar bir gazetecinin, cemaatle uzaktan yakından ilişkileri bulunmayan üç gazeteciyi cemaatçi ilan etmesi gibi KTÜ rektör yardımcısı Yusuf Şevki Hakyemez de, üniversitedeki cemaatçilerden bir oy bile alamayan diğer rektör adayı Orhan Aydın’ı cemaatçilerin desteklediğini iddia ediyor…

Hakyemez; Orhan Aydın için AKP’ye yakın bir isimdir dese itiraz etmeyiz. Ama Cemaatten oy aldı veya cemaat Aydın’ı destekledi derse ki öyle diyor, itiraz ediyoruz.

KTÜ’deki bilumum cemaatçiler, cemaate yakın isimler, Baykal döneminde üniversiteye alınanlar ve çocuklarına, yakınlarına kadro verilenler, mevcut dekanlar, bölüm başkanlarının büyük bir ekseriyeti Süleyman Baykal’a oy verdiler.
Bu kesimlerden oy almak için de Hakyemez ve ekibinin büyük gayret sarf ettiğini iddia ediyoruz.

***
Hakyemez’e burada birkaç soru soruyoruz…

Kamu yönetimi profesörü Hakyemez, elini vicdanına koysun ve bu sorulara cevap versin?

Orhan Aydın, devletin parasıyla ABD’ye, Pensilvanya’ya gitti mi? Gitmediyse kim veya kimler gitti?

Orhan Aydın, Abant toplantılarına katılıp, bildirgelerin altına imza attı mı? Atmadıysa kim attı?

Orhan Aydın, Zaman gazetesine abone miydi? Değilse KTÜ kampüsünde kimler aboneydi?

Trabzon’dan Pensilvanya’ya kim veya kimler BAL getirdi?

KTÜ’de birkaç ay öncesine kadar lojmanlarda veya civar evlerde yapılan toplantılara kimler katıldı? Hakyemez’in bu toplantılardan haberi var mıydı?

Isparta’dan Arsin Mersin Yüksek Okulunda faal olmayan bir bölüme gelen öğretim görevlisi, rektörlüğe neden alındı?Hakyemez’e sorulması gereken o kadar çok soru var ki…

Hakyemez, bu sorulara cevap da vermeyebilir…

Ben veya biz cemaatçi değiliz, cemaat onu destekledi demek, gerçekleri ters yüz etmektir. Darbe girişimi sonrası ülke çapında binlerce cemaatçi bürokratı, polisi vs. görevden alan Ankara ve ilgili merciler,  KTÜ’de olup bitenleri bizden daha iyi biliyor.

Son söz olarak; Süleyman Baykal’a veya Hakyemez’e, bu gazete hiçbir zaman cemaatçi demedi… Baykal’ın cemaatçi veya cemaate yakın bir isim olduğuna da inanmıyoruz… Baykal’ı eleştirmemizin nedeni, KTÜ’yü genelde cemaatçilere teslim etmesidir.

Konuyu ucundan da olsa Karadenizin sesi genel Yayın müdürü Tekin Atay da ele aldı ve Ali Öztürk’ü hedef seçti ve eleştirdi.

Ak Parti’ye toz kondurmamakla suçladı.

İşte Tekin Atay’ın o yazısı;

Medyanın darbe sınavı 

Bu bir mesleki özeleştiri yazısıdır. Ergenekon ve sonraki kumpaslar döneminde medyanın büyük çoğunluğu iyi bir sınav veremedi ne yazık ki!

Subaylar, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar vs. yüzlerce insan, dönemin kudretli savcısı Zekeriya Öz ve avanesi tarafından hükümeti darbeyle düşürecekleri suçlamasıyla derdest edilip cezaevlerine tıkıldığında, ‘Bu işte bir yanlış var’ diye o uyduruk soruşturmalara kuşkulu yaklaşan bütün gazeteciler, iktidar yanlısı meslektaşlarının hışmına uğradı.

Hepsi ‘Darbe yanlısı’ olmakla suçlandı!

İktidarcı medya, Zekeriya Öz ve ekibini kahraman olarak öylesine kutsadı ki, bırakın gerçekleri görmek için uğraş sarf etmeyi, gördüklerini bile çarpıtmaktan, halkı kandırmaktan, masum insanları hain ilan etmekten kaçınmadı!

Sonra her şey ters yüz oldu.

Gerçek olduğuna inandıklarının yalan, yalan olduğuna inandıklarının ise gerçek olduğu ortaya çıktı!

Birkaç istisna hariç, yüzleri dahi kızarmadı, itibarsızlaştırdıkları, hedef gösterdikleri, hain ilan ettikleri kimseden özür bile dilemediler!

***
Gelelim bugüne…

Tarihin en alçak ve hain saldırısı karşısında, milletimizle birlikte medya kuruluşları da büyük bir kahramanlık örneği sergiledi.

İktidar yanlısı kalemlerin düne kadar ‘Vatan haini’ olmakla suçladıkları medya organlarının çalışanları, darbecilerin karşısında dimdik durdu, ihanet şebekesinin amacına ulaşamaması için büyük gayret gösterdi.

Nihayetinde milletçe başardık ve kurmay zekâlarına fazlasıyla güvenen terörist müritler bozguna uğradı.

Şimdi hep birlikte buraya nasıl gelindiğini ve bundan sonra neler yapılmasını gerektiğini sorgulama vaktidir.

Yanlışları görmek, göstermek, eleştirmek ve çözüm önerisi getirmek, gazetecilerin asli görevlerindendir.

Hal böyle iken ve tüm bu yaşananlara rağmen, halen iktidara toz kondurmamak için çırpınan bazı meslektaşlarımız, eleştiri yapanlara ne yazık ki yine ‘Darbe yanlısı’ yaftasını yapıştırıveriyor!

Darbeyi kim savunuyorsa vatan hainidir.

Dolayısıyla, sırf eleştiri hakkını kullanıyor diye insanları böyle ağır bir suçlamayla hedef göstermek, vicdani değildir, ortamın provokasyona bu kadar müsait olduğu bir dönemde gazetecilik sorumluluğuna da aykırıdır.

Hatırlatmak isterim ki; uğruna sokaklara döküldüğümüz demokrasi, farklı fikirlere saygıyı ve tahammülü gerektiriyor.

Bütün meslektaşlarımı bu konuda daha özenli olmaya davet ediyorum.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Trabzon Haber Haberleri