Türk Eğitim-Sen 2 Nolu Trabzon Şube tarafından Öğretmen Meslek Kanunu’na tepki verildi.
Türk Eğitim-Sen 2 Nolu Trabzon Şube Başkanı Metin İskenderoğlu, tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Öğretmen yetiştirmeye ilişkin yanlışlar silsilesi sadece Millî Eğitim Bakanlığı’na ait değildir. YÖK’ün yıllardır niteliği bir kenara atarak sırf yükseköğretim kontenjanlarını artırmak adına ihtiyacın çok üzerinde öğretmen yetiştirmesi ile sonuçlanan politikaları doygunluk sınırını çoktan aşmış bir öğretmen adayı havuzuna sebep olmuştur. Bu havuzdan öğretmen seçme durumunda kalan MEB nitelikli öğretmen seçme hususunda yaşadığı güçlükleri ortadan kaldırmak için en kötü tercihe yönelmiş olup çözüm olarak eğitim fakültelerinin yetki ve sorumluluklarını kendi üzerine almak yoluyla bu problemi çözebileceğini düşünmüştür. Millî Eğitim Akademisi kurulmasına ihtiyaç duymak, MEB ve YÖK arasındaki koordinasyonsuzluğun en büyük göstergesidir. Ülkenin nitelikli öğretmen ihtiyacı “sen yapamazsan ben yaparım” mantığıyla değil, ancak kapsamlı bir iş birliği ile mümkündür. Bu itibarla kanunun özellikle Milli Eğitim Akademisi kurulması ile ilgili düşüncelerimiz şu şekildedir:
1982 yılından beri ciddi bir öğretmen yetiştirme tecrübesine sahip olan eğitim fakültelerinin bu bilgi ve deneyimleri kanun teklifi ile göz ardı edilmiştir.
Farklı kamu kurumlarının bünyesinde yer alan “Akademiler” bir meslek diplomasına sahip olmuş kişileri yeniden yetiştirmek iddiasında değil, mesleğin farklı kollarında uzmanlaşma iddiası ile kurulmuştur. Bu itibarla kanun teklifinde yer alan Milli Eğitim Akademisi benzerlerinden çok farklı olup eğitim fakültelerinden rol kapmak üzerine inşa edilmiştir.
Hizmet içi eğitim amaçlı olması gereken Milli Eğitim Akademisinin eğitim fakültesi rolüne soyunması hizmet içi eğitimlere de gerekli önemin verilmemesine sebebiyet verecektir.
MEB ile YÖK arasındaki irtibatsızlığın ve kötü planlamanın sonuçlarının öğretmen yetiştirme kurumlarımızın işlevsizleştirilmesi ile sonuçlanması kabul edilebilir olmaktan uzaktır.
Özellikle öğretmen adaylarının hizmet öncesi dönemde okullarda uygulama sürelerinin artırılması kesinlikle gerekli iken çözüm olarak 1,5-2 yıllık bir akademinin kurulmasının akla yatkın bir yönü bulunmamaktadır.
Öğretmen olma sürecinde 4 yıllık fakülte eğitiminin üzerine 1,5-2 yıllık ek sürenin koyulmuş olması eğitim fakültelerine gelmeye istekli gençlerin bu isteklerini yeniden gözden geçirmelerine ve motivasyonlarının yok olmasına sebebiyet verecektir.
Niteliksiz bir pedagojik formasyon eğitiminin ürettiği düşük profilli öğretmen problemi ancak ve ancak öğretmen yetiştirme görevinin sadece ve sadece eğitim fakültelerine geri verilip iyileştirmeler yapılmasıyla çözülebilecektir.
Milli Eğitim Akademisinin amacına, içeriğine, yapısına ve işlevine yönelik bilinmezlikler, bu akademilerde eğitim fakültesinde öğretilen bilgilerden farklı olarak neler öğretileceğine yönelik tereddütler toplum üzerinde gereksiz bir kaygı oluşmasına sebep olmaktadır.
Hanımefendiler, Beyefendiler, değerli öğrenciler ve kıymetli basın mensupları
Tüm bu gerekçelerden yola çıkarak insanlığın binlerce yılık bilgi birikimi içerisinden süzülüp gelen öğrenme ve öğretme süreçlerine yönelik evrensel ve alana özgü içeriğin kuramsal ve uygulamalı olarak eğitim fakültelerinde geleceğin öğretmenlerine kazandırıldığı unutulmamalıdır. İyileştirmelere her zaman ihtiyaç olduğu gibi bugün de ihtiyaç vardır. Ancak “Sen yapamıyorsun, ben yapacağım!” şeklindeki bir anlayış yıllardır damıtılarak oluşturulmuş olan öğretmen yetiştirme sistemimizin temeline dinamit koymaya eşdeğerdir. Basın açıklamamızı Türk milletinin gülen ve güldürürken düşündüren yüzü Nasreddin Hocamızın bir nüktesi ile bitirmek istiyorum:
Kasabanın eşrafı ok atmaya giderken Nasreddin Hoca’yı da yanlarına almışlar. Sırasıyla herkes hedefe ok atmış. Kimi isabet ettirmiş kimi ettirememiş. Sıra Hoca’ya gelince “Haydi Hoca seni de görelim.” demişler. Hoca fırlatmış, ok hedefin çok uzağına düşmüş. “İşte”, demiş Hoca, “Sekban başı böyle atar.” İkinci ok da hedefi vurmamış. Hoca bu kez de “Bizim subaşı da böyle atar.” demiş. Üçüncü ok hedefe tam isabet edince göğsünü kabartıp arkadaşlarına dönüp eklemiş: “İşte Nasreddin de böyle atar.”
Unutmayalım bizim deneme tahtası olacak bir öğretmen yetiştirme sistemimiz olmadığı gibi ön hazırlığı yapılmamış, paydaşlara danışılmamış, plansız, programsız ve oluşmuş bir geleneği göz ardı eden, sorunu çözmekten çok sorun çıkaracağı aşikâr olan bir akademiye de ihtiyacımız yoktur.
Belli bir geleneği oluşmuş kurumlarımızın, kurumlarda görev yapan akademisyenlerimizin ve geleceğin öğretmenleri olan gözümüzün bebeği öğrencilerimizin her türlü tartışmadan ve hesaplaşmadan uzak tutulması gerektiğine inanıyor, yetkililerin bu yanlıştan tez zamanda dönmelerini ümit ediyoruz.”