Moderatörlüğünü webinar sistemi üzerinden Trabzon Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Nurettin Çakıcı’nın yaptığı Trabzon’un Fethi ve Tarihsel Arka Planı adlı panele Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kenan İnan ve Marmara Üniversitesinden Doç. Dr. Hanefi Bostan katıldı.
Trabzon’un fethinin 562. Yıldönümü nedeniyle bir araya gelen tarihçi akademisyenler, 26 Ekim olan fetih gününün 15 Ağustos şeklinde tespit ve tescilinden azınlıklara, Fatih Sultan Mehmed Han’ın siyasi zekasından Trabzon’un Türkleşmesine kadar birçok konuda aydınlatıcı ve çarpıcı bilgiler verdi.
KONJONKTÜRÜN MÜKEMMEL OKUNMASI
Fatih Sultan Mehmed Han’ın Trabzon’un fethini komutasındaki ordusu ile birlikte 15 Ağustos 1461’de gerçekleştirdiğini söyleyen Dr. Nurettin Çakıcı, Trabzon’un fethinin başlı başına bir siyaset dehası olarak okunması gerektiğini söyledi.
Çakıcı, “Osmanlı yayılmacı ve işgalci değildir. Dünya düzenini esas alarak, Nizam-ı Âlem adına yola çıkmıştır. Fatih Sultan Mehmed de İstanbul’dan sonra fethettiği Trabzon’a bu doğrultuda Türk-İslam ülküsünü yerleştirmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han’ın Trabzon planını ve fetih organizasyonunu incelerken büyük Osmanlı hakanının ne kadar öngörülü biri olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle; dönemindeki siyasal konjonktürünü mükemmel okuyan bir padişah olduğunu Trabzon’un fethinden anlayabiliyoruz. Fethin tarihinin 26 Ekim’den 15 Ağustos 1461’e alınması önemlidir. Bu tarih değerli hocalarımızın dikkatli çalışması ile belirlenmiş ve kesinleşerek literatüre girmiştir. Trabzon’un Hatay, Edirne, Mersin gibi ilelebet Türk kalacağından en küçük şüphemiz yoktur. Bu topraklar bize can verilerek, kan dökülerek bırakıldı. Her bir karış için ağır bedel ödendi. Vatan haline getirilen bu toprakları biz aynı şiar ve ülkü ile koruyacağız. Trabzon’un fethini idrak ederken geleceğe bu bilinç ve şuurla yön vereceğiz” ifadelerini kulandı.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalından Prof. Dr. Kenan İnan da Fatih Sultan Mehmed Han’ın Trabzon’un fethini yıllar öncesinden planladığını belirttiği konuşmasında Fatih’in dehasını anlatırken birbirinden çarpıcı tarihi örnekler verdi. İnan programda şunları söyledi:
TRABZON’DAN SONRA ROMA’YI ALACAKTI!
“Sefer sırasında emek sarfetmiş, gazi olmuş, şehit düşmüş herkese minnetle rahmet diliyoruz. Onların bıraktığı vatan parçasında yaşamaya devam ediyoruz. Tarihi zaruretler bu fethi gerekli kılmıştır. 1461’in 8 yıl öncesinde Fatih, herkesin ittifakla bahsettiği gibi çağ açıp çağ kapatan İstanbul’un fethini tamamlamış, Doğu Roma’nın sonunu getirmişti. Ancak her ne kadar sonu gelse de Doğu Roma’nın; nam-ı diğer Bizans’ın Trabzon’daki Rum devleti ve Mora Yarımadasındaki despotlar vardı. Devletçikler vardı. Fatih ise Doğu Roma’nın tüm topraklarına hakim olmayı kafasına koymuştu. Devletçiklerin devamını sağlaması ya da onları ortada bırakması beklenemezdi. En önemli fetih sebebi buydu. İkincisi, zaten Fatih Sultan Mehmed Han, tüm tarihçilerin belirttiği gibi İstanbul’un fethinden sonra Karadeniz’i bir iç deniz haline getirmek istiyordu. Komutanları ve devlet adamları ile istişarelerinde özellikle Karadeniz’in kıyısındaki yerleşim yerlerinin neden alınmadığını anlamamıştı. Çevresine ‘Bana söyleyin, atam ve dedem bu toprakları neden fethetmedi’ diyordu. Bahsettiği yerler İsfendiyar, Amasra ve Trabzon’du. ‘Bu toprakların alınmaması benim huzurumu giderir’ diyordu. Buralardaki beylikler geçmişten geliyordu. Selçuklu döneminde işbirliği içindeydi. Potansiyel bir haçlı seferi oluşturabilir miyiz, şeklinde idealleri vardı. Avrupa’da bu meyanda görüşmeleri, girişimleri oluyordu. Fatih ise bir hamle önden gidiyordu ve bunu anlayarak harekete geçti. Kendisine ne işin var oralarda diyen annesine, ‘Bizim derdimiz toprak derdi değildir, toprak davası değildir; Allah rızasıdır. Bir İslâm devletinin başında bulunan şahıs, cihatla yükümlüdür’ demişti. Fatih Sultan Mehmed 1461’de sefere çıkarken aslında Trabzon planının 1453’te oluşturulmuş ve tamamlanması gereken faaliyet olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Zaten İstanbul’un fethinden önce yaptırılan hisarlar, Karadeniz’e geçişin sınırlandırılması, buradaki potansiyel işbirlikçileri ve gayrimüslim güçlere hizmet eden devletçiklerin Osmanlı topraklarına katılması planlamasıydı. Kırım ve Boğdan seferlerine bakılınca da Fatih’in çok planlı bir şekilde bu amacına hizmet ettiğini görüyoruz. Ki, sonu da Otranto ve İtalya fethiydi ama ömrü vefa etmedi.”
100 BİN KİŞİLİK GÖRÜNMEZ ORDU
İnan şöyle devam etti: “1461’den hemen öncesinde yola çıkarken Fatih’in nasıl hareket ettiği çok önemlidir; Osmanlı kaynakları ittifakla belirtir ki, ‘Bu sultan sefere çıktığında nereye gittiğini kimse bilmezdi.’ 1481’deki son seferine çıktığında Anadolu’ya olduğu malum oldu ama nereye olduğu malum olmadı, Fatih kimseye nereye gittiğini söylemezdi. Kişiliği ve komutanlığı özel tasvirler ister. En az 5-6 aylık, 150 bin kişilik bir orduyu yola çıkarıyorsunuz ve buradaki kimse nereye gittiğinizi bilmiyor. Nasıl bir komuta zinciri var ki sultanımız bilir diyor, nereye gittiğini bilmiyor ama sonuna kadar gidiyorlar. Bugünkü haberleşme imkanlarının hiçbirinin olmadığı şartlarda 6 aylığına insanları bilinmeze götürmek… Babası ile sorunları, Yeniçeri Ocağı’nın başkaldırıları, Kapıkulu krizleri içinde bunu yapabilmesi muazzam bir şey.
Fatih Sultan Mehmed’in bu yönetimi altında şanslı bir padişah olduğunu da söyleyebiliriz. Komutanları çok iyiydi. Veziriazam Mahmut Paşa bunlardan biridir. Trabzon’u teslim alan kişidir. Donanma bu işin önemli parçasıdır. Fatih Nisan ayı başında sefere çıktığında yine çok enteresan bir şekilde taktiksel bazı adımlar attı, kafaya koyduğu Candaroğulları beyi İsmail beyin gardını düşürdükten sonra Ordu-Ankara civarına geldiğinde İsmail Bey’in oğlu tutuklanmış ve ordu bir anda Kastamonu’ya yönlendirilmiştir. Orada Sinop ele geçirilmiştir. Donanma da Sinop’a girince iki koldan burası ele geçirilmiş ve ordu Trabzon’a gidebilmiştir. Tarihi olarak bilinen şu; Trabzon’a güneyden Karadeniz dağlarını geçerek bir kuvvetin gelmesi çok mümkün olan bir şey değil. Dolayısıyla gelen donanma ile Trabzon’daki Rum güçlerinin birbirlerine bir şeyler atarak oyalanmaları söz konusuydu.
Rum tekfuru nasıl olsa deniz bozacak fırtına çıkacak terk edip gidecekler diye düşündü, güneyden kimsenin geleceğini hesap edemiyordu. Çünkü bu zaten pek mümkün değildi. İki-üç sıra dağ vardı, iki bin ve üzerinde rakımda dağlar vardı. Bugün Zigana’yı 10 dakikada geçiyoruz. O gün eski yol bile yoktu. Torul ve civarı Rum beylerinin elindeydi. Osmanlı kuvvetlerinin güneyden gelip kimseye görünmemesi lazımdı. Fatih Trabzon üzerine doğru gelirken bilinmeyen yollardan geldi. Ordusunu iki kısma ayırdı. Kuş uçuşu ile mümkün olmayan yerlerden geçtiler. Ormanları aça aça geldiler. Sonraki yıllarda bakılıyor, Sumela kayıtlarında bölgeden herhangi bir Osmanlı kuvveti geçtiğine dair kayıt yok. Vazelon kayıtlarında da yok. Kabazitenler herhangi bir şekilde haber veremiyorlar. Torul’un bilgisi yok. 100 binin üzerindeki bir kuvvetle buradan geçiyorsunuz ama kimsenin haberi olmuyor. Fetihle biten bir zafer kazanıyorsunuz. Tekfur bir anda dev bir kara ordusunu karşısında görünce mahvolmuş… Onlar belli kayıtlarda 28 gün kuşatma oldu deseler de Gölçayırında kuvvetlerin birleşip geldiklerinde tekfurun iknası ile 15 Ağustos 1461’de Trabzon sulh yolu ile teslim alınmıştır. Görsellerde toplar tüfekler, çarpışmalar, çatışmalar gösterilse de bunlar kale nöbetçilerini korkutmak için yapılmış olabilir ama burası teslim alınmıştır. Bu, çok büyük bir zaferdir. Hemen fethin ardından görüyoruz ki şehrin hemen boşaltılması ve kendi insanlarımızın yerleştirilmesi söz konusu olmuştur.”
15 AĞUSTOS LİTERATÜRE GEÇTİ
Fethin 1 yıl öncesine kadar 26 Ekim’de kutlandığına işaret eden İnan bu konuda da şunları kaydetti: “Fatih Sultan Mehmed, Türkistan Hakanı olarak İstanbul fatihi olarak tarihe damga vurduktan sonra Bizans ya da Roma ile ilişkisi olan tüm devletçikleri ortadan kaldırmıştır. Doğu Roma’nın bilinen tüm topraklarına tümü ile hakim olan bir padişahtır. Trabzon’un fethi 15 Ağustos 1461’dir. Trabzon fethedildiği tarihten günümüze kadar bir Türkistan toprağı olarak kaldı ve böyle devam edecektir. 1 yıl öncesine kadar fetih tarihi 26 Ekim olarak kutlanıyordu. 15 Ağustos 1461’in doğru fetih tarihi olduğunu, bunun da tarihi gerçeklere dayandığını, bu bilgileri daha fazla bir araya getirip sunduk. Bilim insanları ve tarihçilerle bir araya gelerek bunu literatüre taşıdık. Bilahare Türk Tarih Kurumu’na yazıldı. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.”
“TÜRKLEŞME”NİN DEMOGRAFİSİ
Marmara Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimlerinden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hanefi Bostan da programda tarihi gelişimi, fetihten önceki beylik ve birlikleri anlatarak demografik kronoloji hakkında bilgiler verdi.
1486 tarih kaydında şehir nüfusunun 7 bin civarında olduğunu belirten Bostan, “Bunlardan sadece 2 bin 25’i Müslüman Türklerden oluşuyordu. Trabzon’a yerleşenlerin sürgün yolu ile yerleştirildiğini görüyoruz. Tacettinoğulları, Hacıemiroğulları (Bayramoğlu) ve Çepnioğulları beylikleri orta Karadenizde hükümranlık sürdü. Trabzon’a ilk yerleştirilenler Türkmenlerdir. Çepniler ağırlıktadır. Bunların bir kısmı Samsun’dan, bir kısmı Bafra’dan, Vezirköprü’den, Tokat’tan, Çorum’dan, Merzifon’dan, Amasya’dan sürgün edilenler olarak gelmişlerdir. İlk Müslüman Türk gruplar bunlardır. Kendiliğinden gelip yerleşenlerden olmuş. Özellikle Yavuz Sultan Selim şehzadeliği ve padişahlığı döneminde yoğun olarak Trabzon’a dışarıdan gelerek yerleştirilenler oldu. Buradaki Türkmenlerin önemli bir kısmını Of-Rize arasına yerleştirdi. Sanatçılar Akkoyunlular’ın hükümran olduğu Tebriz’den Trabzon’a ve İstanbul’a gelmiştir. 1710’lu yıllara ait bir kayıt bulduk; Of, Çaykara, Dernekpazarı bölgesine Yavuz tarafından Maraşlılar yerleştirilmiş. Buraya yerleştirilenlere genel olarak İslamiyeti anlatma ve bölgeye nüfus aktarma karşılığında Trabzon ve çevresindeki yaylaların kendilerine tahsis edildiğini görüyoruz.”
Bostan sözlerini şöyle tamamladı: “Trabzon tarihinde lakaplar ve soyadların da genelden uzak, Trabzon’a özgü olduğu aşikardır. Özellikle Türkmen gruplarının varlıklarına şahit oluyoruz. Tımarlı sipahi olarak ya da bölge nüfusu olarak buraya yerleştirilmişler. Zaman içinde gayrimüslim nüfus da bölgeye yerleştirildi. Özellikle şehir merkezinde ve Rize çevresinde Kıpçaklar uzun süre hüküm sürdü. Bugüne kadar da geldiler. Benim babaannemin isimlerinden biri Çatlı’dır. 19. Yüzyılın ortalarında bu isim verildiğine göre Kıpçaklar günümüze kadar soylarını devam ettirmişler. Buradan Rumeli’ye de çok sürgün yapıldı, böylece gayrimüslimler sürülerek ve bölgeyi kendiliğinden terk ederek nüfus Türkleştirildi.”