Trabzonspor'un unutulmaz golcüsü Fatih Tekke şampiyonluk kutlamalarının ardından duygularını GOAL Türkiye'ye anlattı.
İşte o röportaj;
Şampiyonluk nasıl hissettiriyor hocam? Trabzon doğup büyüdüğünüz yer. Şüphesiz çok mutlusunuzdur...
"Trabzon'a şampiyonluk gününün sabahında geldim. Tarihi ana şahit olduk. Şehri şehir dışından, yukarıdan izledim.
"Çok yoğun duygularla mutlu olduk ama tarif et dersen tarif edemeyeceğim bir his. İnsanlar bağırıyor. çağırıyor sabahlara kadar horon, kolbastı, havai fişekler... Bence şehrin tamamında bir şok vardı. Nasıl sevineceğimizi bilememenin şoku olabilir. İlerleyen günlerde daha planlı, programlı ve organize çok daha büyük, festival havasında bir kutlama bekliyorum."
Siz daha önce Zenit'te de şampiyon olmuştunuz. Dolayısıyla daha önce tattığınız bir duyguydu. Oyuncu olarak şampiyonluk kazanmakla, taraftar olarak şampiyonluk yaşamak arasında nasıl bir fark var?
"Zenit'te Rusya Kupası, Rusya Ligi ve UEFA Kupası da dahil olmak üzere beş kez kupa sevinci yaşamıştım. Trabzonspor'un şampiyonluğu Trabzonlular için çok daha derin anlamlar ifade ediyor. Trabzonspor'un şampiyonluğu sadece bir şampiyonluk denerek geçiştirilecek bir durum değil. Bu şampiyonluğu değerlendirirken şehrin ülkedeki durumu ve konumu, taraftarların davranış şekli ve mozaik yapısı gibi faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Beni ben yapan şey bordo-mavili renkler ve Trabzonspor. Bu kulüp daha önce birçok şampiyonluk kazandı. Futbolculuğumuzda nasip olmayan bu şampiyonluk taraftar olarak nasip oldu. Umarım bundan sonra bu kadar ara vermeden sık sık böyle şampiyonluklar yaşarız."
Siz Trabzonspor forması giydiğiniz dönemde aslında şampiyonluklara bir hayli yaklaşmıştınız. 95-96 kadrosunda genç bir oyuncu olsanız da vardınız. Sonrasında 03-04 ve 04-05 sezonlarında da şampiyonluğa çok yaklaşmıştınız. Özellikle 96'da var olduğunuz için merak ediyorum. Bu takımdaki hangi oyuncular o takımda oynayabilirdi?
"96 kadrosu yetenek anlamında çok özel bir kadroydu. Ama bununla beraber o dönem rakiplerin kadrosu da çok özeldi. Çok ciddi rakiplerle mücadele edildi. 2010-2011 kadrosu da çok güçlü bir kadroydu. Bu sezonki kadronun farkı ise 96 ve 2011 kadrosundan iyi diyemesem de rakiplerinden daha iyi bir kadro olması. 03-04 ve 04-05 kadroları belki bu kadar iyi kadrolar değildi ama kimse kusura bakmasın, o takımda Uğurcan olsa o iki sezonda da şampiyon olurduk. Uğurcan bu sezon ciddi anlamda fark yaratan bir oyuncuya dönüştü."
Trabzonspor play off'u geçebilirse Şampiyonlar Ligi'nde yer alacak. Siz bir teknik direktör olarak nerelere takviye gerektiğini düşünüyorsunuz?
"Böyle bir başarının ardından kariyerinde ileri bir adım atmak isteyip ayrılmak isteyenler olacaktır mutlaka. Bu kadronun Şampiyonlar Ligi grup aşaması için çok eksik olduğunu düşünüyorum. Değerlendirme yaparken Süper Lig'in kalitesini de düşünmek gerekiyor. Trabzonspor'un şu anki kadrosunun Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olması bence zor. O mevkilerdeki mevcut oyuncular çok iyi performans vermelerine rağmen kenar oyuncusu ve santrfor şart. Orta sahadaki üç oyuncunun ikisinin değişmesi gerekiyor. Sol bek lazım, sağ bek ve bir tane stoper de mutlaka alınmalı. Şampiyonlar Lig'nde belli bir hedef belirlenecekse mevcut kadroda önemli değişiklikler gerekiyor.
Siz bu sezon son olarak Denizlispor'da çalıştınız. Mutlaka Trabzonspor'da çalışma hayaliniz vardır hatta geçtiğimiz günlerde, "Trabzonspor ile Şampiyonlar Ligi finali oynamak istiyorum" şeklinde bir açıklamanızı okudum. Teklifler elbette oluyordur ama sizi yakın dönemde Süper Lig'de görecek miyiz?
"Hiç teklif meklif olmuyor. Hiç öyle bir şey olmadı. Söylemek istediklerimizi çok açık söylesek de bazen anlaşılmıyor. 'Şampiyonlar Ligi finali oynamak istiyorum' derken kastettiğim şey Türk futbolunun bulunduğu durumla alakalıydı. Ligin tamamında bu kalitenin yakalanması için oyuncuların oyunun gücüyle yükseldiği bir düzenden bahsetmiştim ama tabii ki anlaşılmadı. Çok fazla kimse ilgilenmedi çünkü tabela birçok şeyi engelliyor. Ülkemizde önemli olan şey skor. Skoru nasıl aldığınla ise kimse ilgilenmiyor. Süper Lig'deki başkanların iyi teknik direktör tanımını dünya futbolunun elit ligleri üzerinden tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Ülkede bu işlere kafa yoran insan sayısı çok fazla yok ama en azından 3-5 tane var. Umarım bir gün koşulların iyi olduğu bir ortamda Süper Lig'de yer alabilirim. Yapmak istediğim çok şey var ama koşullar buna izin verecek mi göreceğiz."
Türkiye 21 yaş altı oyuncu kullanımında Avrupa'nın son sırasında. U21 ligleri kapandı ve bu sezon özelinde U11 ligleri de oynatılmıyor. Türk futbolunun yarınlara umutla bakması için nasıl bir planlama içine girmek gerekiyor?
"Her şeyden önce altyapıların önemini iyi kavramak gerekiyor. Altyapılardaki fiziki şartları ve teknik adamların şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor. Altyapı hocasına asgari ücrete verirseniz buradan bir şey çıkmaz. Kulüpler bütçelerinin yüzde 5'i veya 10'unu altyapıya ayırıp, oyuncuları liyakatle seçilen hocalara teslim etmek gerekiyor. Genç oyuncuların oynatılmaması son derece normal çünkü o yaştaki oyuncuların çoğu hazır olmadan A takıma alınıyor. Oyuncuların altyapıda oyunun gücünü kavramış, planlı bir organizasyon kovalayan antrenörlerin elinde olması gerekiyor."
Kerem Aktürkoğlu'nun geçtiğimiz günlerde bir açıklaması oldu. Altyapıdan oyuncuların A takım kadrosuna dahil edildiğinde A takım oyuncularını çalımladıkları zaman çok sert müdahalelere maruz kaldığını ve bu hiyerarşinin yıkılamadığından bahsetti. Türk futbolunda bu tarz eğilimler devam ediyor mu?
"Bizim zamanımızda çok fazlaydı. Kerem böyle söylediyse mutlaka yaşamıştır. Eskiden daha fazlaydı çünkü yabancı sayısı daha azdı. Şimdi yabancı sayısının yükselmesinden dolayı biraz daha azalmış olabilir. Türkiye'de altyapıdan bir oyuncunun çıkması kolay değil. Fenerbahçe şampiyonluk yarışında daha iddialı olmuş olsa Arda bu kadar fazla süre alabilir miydi? Keza aynı şeyi Kerem için de söyleyebiliriz. Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür oynamaya başladığında Trabzonspor da yarışta değildi. Türkiye'de oyun gücü olmadığından ve oynanan oyun spontane olduğundan oyuncular bir şeyleri ancak bireysel çabalarıyla başarabiliyor. Bu ülkedeki yetenekli çocukları iyi eğitemiyoruz. Kulüpler de bu çocukları kullanmak yerine ilk olarak yabancılara yöneliyor. Maddi ve manevi olarak baktığınızda ülke futbolunu kurtaracak olan şey doğru eğitilmiş çocuklarımız. Trabzonspor'un oyun tarzı ve kimliği neyse altyapıda da aynı oyun oynanmalı ve bu kısa süreli olmamalı. Türkiye'de şu an başarılı olarak gördüğümüz takımlara bakın. Hepsinin hocası 1.5 yıldan uzun süredir görevinin başında. Demek ki bir teknik direktörün bu organizasyonu yapması için zamana ihtiyacı var. Kulüpler antrenör seçerken seçtikleri antrenörlere istedikleri zamanı vermek zorunda. Diğer türlü gelişim mümkün değil. 3-5 maçlık kararlar verirseniz başarılı olamazsınız."
Kupada Galatasaray'ı elediğiniz maçtan sonra sürekli topa sahip olmak istediğinizi söylemiştiniz. İstanbulspor'da da benzer şekilde topa sahip olma oranı yüksek bir takım oluşturmuştunuz. Topa sahip olmanın önemi Şampiyonlar Ligi'ndeki Manchester City-Atletico Madrid maçıyla birlikte tekrar tartışmaya açıldı. Siz Atletico Madrid'in topu tamamen bıraktığı 5-5-0'ı hakkında ne düşünüyorsunuz?
"Atletico Madrid Teknik Direktörü Diego Simeone rakibini gayet doğru analiz etti ve o gün oynanabilecek en doğru oyunu oynattı. Atletico her maçında 5-5-0 oynamıyor. Sadece City'ye karşı oynadılar ve mantıklıydı. Burada asıl konuşulması gereken oyunun geldiği nokta. Guardiola Barcelona ve Bayern Münih dönemlerinden bu yana futbolu değiştirdi. Topa sahip olduğunuzda aslında top rakipte olmadığı için en iyi savunmayı da yapmış oluyorsunuz. Bu oyunun bazı riskleri elbette var. Topa sahip olduğunuz bölge de önemli. Mesela ikinci bölgeden üçüncü bölgeye geçişlerde ya da rakibin bir sizin üçüncü bölgenizde topa sahip olduğunuzda, arkanızda bıraktığınız boşlukları maç içerisinde en kötü takımlar bile iki veya üç kez değerlendirebiliyor. Bu üç pozisyondan biri gol olunca ön tarafta topa yüzde 70 oranında sahip olsanız bile skoru alamazsanız bu sefer maçı kaybediyorsunuz ama onlar bunun tedirginliğini yaşamıyor. Bu şekilde oynadığınız 10 maçın en fazla bir tanesini kaybedersiniz. Savunma yaptırmak zor değil kolay. Bu şekilde oynarsanız ortaya belki sıkıcı bir oyun çıkar ama bazen bu da gereklidir. Oyunun en zor kısmı bana göre topa sahip olunan bölümdeki bölgeler arası geçiş.
Bu geçişlerdeki organizasyonunuz ve bulacağınız boşluklarda yapacağınız rotasyonlar sahada fark yaratan unsurlar oluyor. Bu noktada da tabii ki oyuncu kalitesine ihtiyacınız var. Her gittiğim takımda buna yönelik yol aldık. İstanbulspor'da geçirdiğim iki sene boyunca ciddi bir yol kat etmiştik ama elbette zaman da gerekiyor. Oyunun hücum yönü savunmadan daha zor"
Bazen oyuncular risk de almak istemiyor. Mesela kaleciler 4-4-2 yerleşen ve stoperlere iki hücum oyuncusuyla baskı yapan her takıma karşı sürekli uzun toplara başvuruyor. Oyuncuları bu oyuna ikna etmek zor oluyor mu?
"Artık günümüz futbolunda kalecilerin ayaklarının da normal oyuncular kadar iyi olması gerekiyor. İstanbulspor'da bunu başarmıştık. Oyunu birinci bölgeden ikinci bölgeye geçirmeye çalışan takımların sayısı çok az. Francesco Farioli önce Karagümrük'te şimdi Alanyaspor'da bu yönde iyi işler yaptı ama bu şekilde çıkmaya çalışırken 2-3 gol yiyince tepki de aldı. Rakipler size önde baskı yaptığında ve topu kazandığında bu onlar için büyük bir avantaj oluyor çünkü topu kaleye çok yakın bir noktada kazanmış oluyorlar. Ama diğer yandan siz bu baskıyı kırıp topu iyi bir şekilde çıkartırsanız, aynı şey sizin için geçerli çünkü baskıya kalabalık gelen rakip arkada az adam bırakıp büyük boşluk bırakmış demektir. Türkiye'de bunu deneyen hoca yok. Sen belki antrenör olmak istediğin için sordun ama konuşan da yok. Ben son beş yıldır oyuna böyle bakıyorum ama bazen oyuncuları buna ikna etmek kolay olmuyor. Antrenmanlarda tekrara ihtiyaç duyan bir oyun bu. Bu 1-2 aylık mesele değil belki 1-2 yıl gerektiren bir konu ama ülkede kimse size bu zamanı vermiyor."