Bazen deniz kıyısında dalga sesinde, Bazen yaylada bir çam ağacının gölgesinde,
Bazen ormanda hafif rüzgar ile yaprak hışırtısı eşliğinde,
Bazen bahçede ter atarken verilen molada ,
Bazen günün yorgunluk ve stesini atmak için koltuğa uzandığımızda,
Bazen bir masa başında dost-arkadaş ile sohbette keyifle yudumladığımız; adını dilden, tadını damaktan eksik etmediğimiz eşsiz içeceğimiz çay...
Yanlızlığımızda onunla arkadaş, dert ortağı oluyorduk.
Kalabalıkta onunla muhabbeti koyulaştırıyorduk.
Dostluklara sıkılık, sıhhatimize ve ruhumuza kıvam veriyorduk.
Bazen tekliği, çokluk yapıyorduk. Bizi, bizle çoğaltıyorduk.
Kederimizi, tasamızı, üzüntümüzü, kasvetimizi dağıtıyorduk Neşenimize, sevinçlerimize, mutluluklarımızda ona baş aktörlük görevi veriyorduk.
İnsana haz, damağa tat, vücuda sıhhat ve esenlik veren çay için; " kan kırmızısı, tavşan kanı" gibi deyimleri kullanıyor; "gazelli, süzgeçli, demli olsun " gibi sözcüklerle seslendiğimiz çayımız vardı.
Kahve kültürü yaygın iken çay bilinmezdi Anadolu'da. Anadolu bu keyif verici ürün ile 18 yüzyılın sonu, 19. yüzyılın başlarında çay tiryakileri sayesinde tanıştı. Öyle ki;
(1819) Edirne doğumlu Mehmet İzzet Efendi Adana valiliğine tayin olmuş. Valiliği sırasında mahiyetindekiler çay ile meşgul olurmuş. İzzet Efendi misafirlerine bol bol çay ikram edermiş. Böylece çayın kullanımını bir kültür haline getirmek için uğraşırmış. Hatta 1879 yılında İstanbul'da " Çay Risalesi " adıyla bir eser yayınlamış ve çayın demlenmesinden faydalarına kadar geniş bilgiler sunmuş.
Ya şimdi?
Şimdilerde çayın ne tatı, ne adı kaldı. Yaşam şartları insanları birbirinden ayrı düşürdü.
Herkes gündelik geçim derdine düştü.
Şartlar; bazılarının sahile inip bir masada oturmasını, köye - yaylaya çıkmasını, dostlarla bir araya gelip birbirine çay ısmarlamasını bile kısıtlar oldu. Yani çayı bile hesapla içer oldu. Bir yerde oturduğunda arkadaşına, dostuna bir çay ısmalamanın hesabını yapıyor. Dışarı çıkmaktan çekiniyor. Bırak onu, evde bile ocağın üstüne demliği atarken daha hesaplı düşünüyor.
İnsanların çayı içerken bile hesap kitap yapmak zorunda kaldığı yerde, çayın ne tadı kalır, ne muhabbeti.
Milletçe işlerin yeniden yoluna girdiği, damak tadının yerine geldiği, çay için bile hesap kitap yapmadığı, çay eşliğinde muhabbetlerin yeniden yeşerdiği mutlu günleri kısa zamanda geri döndürmek umuduyla...