Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Yurtnaç, yurtdışında yaşayan Türk ailelerden alınan çocukların çoğuna haç takıldığını söyledi. Bu dramı bitirmek için çalışmalar yapıldığını belirten Yurtnaç, “Türk ailelerini bakıcı aile olmaları için yönlendirmeye çalışıyoruz” dedi.
YENİ DEVLET POLİTİKASI: Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, 2010 yılında kuruldu. İşi, gücü yurtdışında yaşayan Türkler'in sorunları. Bir de Türkiye'nin yurtdışında, siyasi arenada yıllarca eksikliğini yaşadığı lobi faaliyetleri. Ermeni Diasporası, Yahudi Diasporası gibi etkin bir Türk Diasporası'nın temelleri atılmaya başlandı. Kurumun Başkanı Kemal Yurtnaç, "Türk Diasporası oluşmak zorunda. 5 bin dernek var ama bu derneklerin ortak hareket etmeleri için kapasite gelişim projeleri uyguluyoruz" diyor. 2014'te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2 milyon 550 bin yurtdışında yaşayan seçmen ilk kez oy kullanacak, hazırlıklar tamamlanmış.Yurtnaç, yurtdışında kültürel değerlerine sahip ama kendisini o ülkenin diliyle aksansız ifade eden, vatandaşlık haklarını sonuna kadar kullanan bir nesil oluşturmaya çalıştıklarını anlattı. Artık yurtdışında yaşayan Türkler'in, bulundukları ülkelerde siyasal hareketlere, yönetimlere katılmaları, partiler, dernekler kurmaları bir devlet politikası. Yurtnaç ile bu devlet politikasının sütunlarını konuştuk.
TÜRK ÇOCUKLARININ BOYNUNDA HAÇ ASILI
* En son bir çocuğun ailesinden alınarak eşcinsel bir çifte verilmesi gündeme gelmişti, çocuk hâlâ orada mı?
Bununla ilgili mahkeme süreci devam ediyor. Ülke içindeki mahkeme süreci bittikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar konuyu götüreceğiz. Kültürel değerlerimize aykırı, yaşam tarzını benimsemediğimiz ailelere çocukların verilmesini önlemeye çalışacağız. Ailesinden koparılan, kültürlerinden uzaklaştırılan çocuklar artık Türkiye'nin gündeminde. Avrupa'da da bu farkındalığı oluşturmaya çalışıyoruz.
HEPSİNİ AİHM'E GÖTÜRECEĞİZ
* Nasıl bir yöntem izlenecek bu tür olaylarla ilgili?
Amacımız çocukları ailelerine kavuşturmak ama o devletlerin de ayrı hukuki prosedürleri var, talimatla çocukları alamıyoruz. Önce uzman raporlarına itiraz ediliyor, temyiz mahkemelerine gidiliyor. Bütün bunlar olumsuz sonuçlanırsa AİHM'e kadar hepsini götüreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi çocuklarını sahipsiz bırakmayacak, her bir çocuğuna sahip çıkacak.
* Türk ailesinin çocuğunun o ülkelerde bir Hristiyan aileye verilmemesi için nasıl bir çözüm buldunuz?
Türk ailelerini bakıcı aile olmaları için yönlendirmeye çalışıyoruz. Bakıcı Türk aileleri yok. Türk aileleri,camilerde, sivil toplum örgütlerimizde neslimize sahip çıkılması için bakıcı aile olmaya yönlendiriliyor. Çocuklar artık yabancı ailelere verilmeyecek, Türk ailelerde kalacaklar. Sivil toplum kuruluşları kanalıyla bir çağrı merkezi oluşturuyoruz, çocuk aileden alındığında bu çağrı merkezine bildirilecek, bu çocuklara sahip çıkılacak.
BELGE VERMİYORLAR
* Türk ailelerden alınan kaç çocuk var?
Şu anda elimizde istatistiki bir bilgi yok çünkü Gençlik Daireleri uygulamalarını gizli yürütüyorlar. Genel sayı biliniyor, 2012 yılında 30 bin çocuğun alındığını açıklıyorlar, bu çocukların kaçının Türk, Müslüman olduğuna dair bir bilgi ve belge vermiyorlar. Çağrı merkezine ailelerin müracaat etmeye başlamalarıyla o sayıları öğreneceğiz.
* Bu çocuklar, kültürel kopuş yaşıyor mu?
8 yaşında çocuğu alıyorlar 16 yaşına kadar yanında durduğu ailenin değerlerini sahiplenmemesi mümkün mü? Anne-baba yok ortalıkta. Bir çok Türk çocuğumuzun boynunda Haç asılı.
* Türk çocuklarını Hristiyanlaştırma politikası mı söz konusu?
Sadece Türk çocuklarına yönelik bir uygulama değil. Farklı milletlere de aynı uygulamalar yapılıyor ama farklı milletler de olsa çoğu aynı kültürden geliyor. Türkiye'de biz mesela bir Hristiyan ailenin 5 aylık çocuğunu alıp bir Müslüman aileye versek, bu çocuk 10-15 yaşına kadar Müslüman olmaz mı? Yurt dışındaki çocuklarımız için maalesef böyle bir durum söz konusu.
ANNEN KIZARSA BU NUMARAYI ARA DİYE ÖĞRETİYORLAR
* Bu çocuklar en çok hangi gerekçelerle ailelerinden alınıyor?
Genellikle şiddet gördüğü iddiasıyla alınıyor. Okullarda, ana sınıflarında çocuklara şarkı gibi "annen sana kızarsa şu numarayı ara" diye öğretiyorlar, çocuğa annesi kızdığında çocuk sonucunu bilmeden o numarayı arıyor. Annesi dövmese bile kızdığında çocuk o numarayı aradığında Gençlik Dairesi yetkilileri hemen gelip çocuğu alıp götürüyor.
* Böyle yaşanmış ilginç vakâlar var mı?
Aile nemli bir evde oturduğu için, sosyal konut veren bir birime müracaat ediyor, yetkililer geliyor, "burada bu çocukların yaşaması zor" deyip, ev verecekleri yerde o ailenin çocuklarına el koydu. Bir kız çocuğu, ergenlik çağında dışarı çıkmak istiyor, anne, baba baskısı görüyor, dışarı çıkmasına izin vermiyorlar, Gençlik Dairesi'ne müracaat ediyor, kızı ailesinden alıp götürdüler. Hollanda'da bir çocuk uyuşturucu kullanan bir aileye verildi, çocuk uyuşturucudan öldü. İlgili birimin başkanı istifa etti.
* Çocuğu dövüyorsa anne-baba ne olacak?
Eğer anne baba çocuğunu dövüyorsa ne gerekiyorsa o yapılmalı, anne-babada böyle bir eğilim varsa anne baba eğitilmeli, hemen çocuk aileden koparılmamalı. Bu sonuç vermiyorsa diğer yollar denenmeli.
İKİ DİLLİ ANAOKULLARI AÇILACAK
* Türk çocuklarının eğitimiyle ilgili bir çalışma var mı?
Almanya'da bizim fen liseleri gibi "gymnasium" dedikleri okullar var, buraya gidecek öğrencileri sınıftaki başarı derecesine göre okullardaki öğretmenler seçiyor. Türk çocuklarının çoğunu dil konusunda sorunları olması sebebiyle meslek okullarına doğru yönlendiriyorlar, işçi çocukları ancak kalfa olsun, işçi olsun gibi bir durum ortaya çıkıyor. "Gymnasiumlar"da da mesela çok başarılı Türk öğrenci olursa öğretmenlerin Alman öğrencilere "Türk kadar kafan çalışmıyor" gibi sözler sarfetmesi psikolojik olarak çocukları etkiliyor.
* Üçüncü nesilde bir dil problemi ortaya çıkıyor gibi, bunun önüne nasıl geçilecek?
Üçüncü nesilden itibaren kırık Türkçe konuşuluyor. Bu çok büyük bir tehdit. "Türkler niye dil öğrenemiyor" diye bir çalıştay yaptık, ana dilini iyi bilmeyenlerin başka bir dili öğrenmekte sorun yaşadığı sonucu ortaya çıktı. Önce ana dilin bilinmesi gerekiyor, bunun için 0-3 yaş arasında evde, 3-6 yaş arasında anaokullarında ana dilin öğretilmesi gerekiyor. Şimdi biz çift dilli anaokulları açılması projesine destek vereceğiz. Bugüne kadar çift dilli anaokulları yoktu, şimdi açacağız, hem Almanca hem Türkçe dersler olacak. Bir tane bile olsa eylülde başlayacak dönemde açacağız. Buradan çıkan çocukların iki dili nasıl öğrendiğini ve hayatlarında dil konusundaki uyum sorununun nasıl aşıldığını göstereceğiz.
ÇİFTE VATANDAŞLIK İÇİN BASKI YAPILACAK
* Çifte vatandaşlık problemi aşılabilecek mi?
Almanya, Avusturya ve Danimarka'da çifte vatandaşlık problemi var. Bu ülkeler Türkiye ile çifte vatandaşlığı kabul etmiyorlar ama bunun objektif bir yanı yok. ABD'lilere, Koreliler'e, Japonlar'a çifte vatandaşlık veriyor, Türkiye olunca geri duruyorlar. Sayılarının çok olmasından dolayı bir tehdit algısı var, bu algıyı değiştirmemiz gerekiyor. Yakın zamanda Almanya'da eyaletlerden başlayarak çifte vatandaşlığın gündeme geleceğini, eyaletlerin çifte vatandaşlık için baskıda bulunacaklarına inanıyorum çünkü Türkler artık siyasette etkin olmaya başlıyor. Siyasi analistler bunu görüyor.
EN BÜYÜK TEHDİT IRKÇILIK VE İSLAMOFOBİ
*Avrupa'da ırkçılığın da yükseldiği görülüyor, bu oralarda yaşayan Türkler'i nasıl etkiliyor?
Irkçılık kendisini bir de İslamofobi olarak göstermeye başladı. Kapıkule Gümrük Kapısı'ndan giren ve çıkış yapan 3 bin 500 kişi ile yurtdışında yaşayıp Burdur'da kısa dönem askerlik yapan 4 bin kişi üzerinde yaptığımız iki araştırmaya göre, en büyük tehlike ve tehdit unsuru ırkçılık ve İslamofobi olarak görülüyor. O insanlar Avrupa'nın bugünlere gelmesine katkıda bulundular, bir dinden bir korku kültürü oluşturulmasını doğru bulmuyoruz. Diyanet İşler Başkanlığı'nın "Uluslararası İlahiyat Projesi" var. Oralarda doğmuş, yaşamış çocuklar, Türkiye'de ilahiyat eğitimi alıp orada din adamlığı rolü üstlenecekler. İslam'ı hem akademik seviyede hem de din adamı seviyesinde onların diliyle anlatabilmeliyiz. Bu proje, İslamofobinin törpülenmesinde önemli bir işlev görecek.
ARTIK 'AVRUPALI TÜRKLER' VAR
* Türkiye'den giden Türkler kendilerini oralara hâlâ göçmen olarak hissediyor mu?
Hayır, artık onlar yerliler. Vergisini orada veriyor, çocukları orada doğmuş, orada evlenmiş, bazı mezarlıklar orada, "Biz Alman vatandaşıyız. Biz Fransız vatandaşıyız" diyorlar. Biz artık yurtdışında yaşayan Türkler'e "gurbetçi" demiyoruz, kendilerine "gurbetçi" denilmesini istemiyorlar, "bize Avrupalı Türkler deyin" diyorlar. Biz de onlara "Avrupalı Türkler" diyoruz.Alman vatandaşı olabilirler ama kültürel olarak Müslüman bir coğrafyaya, İslam coğrafyasına aitler. Onların kendilerini ne olarak gördüklerinden ziyade içinde yaşadıkları toplumun onları nasıl algıladığı önemli. Alman vatandaşı olmuş bir Türk, Hasan olarak müracaat ettiğinde işe alınmıyor, Hans olarak müracaat ettiğinde görüşmeye davet ediliyor, işe alınıyor.
YÜZ YILLIK AÇIK KAPANMAYA BAŞLADI
* Ortadoğu coğrafyası ile ilişkilerde Türkiye yüz yıllık açık kapatılabiliyor mu?
Tabii, ülkelerin siyasi coğrafyalarının sınırları var ama gönül coğrafyasının sınırı yok. Biz Ortadoğu'daki Osmanlı coğrafyasından yüz yıldan beri uzak durduk. Yüz yıllık açık kapanmaya başladı, karşılıklı kucaklar açıldı. Kültürel programlar düzenliyoruz, Türkiye'ye öğrenci getiriyoruz. Dünyanın 140 ülkesinden 11 bin 500 burslu öğrenci getirdik, 10 sene sonra Afrika'da, Asya'da, Ortadoğu'da 110 bin 500 Türkçe bilen insan demek. Bu öğrenciler ülkeleriyle ülkemiz arasında köprü olacaklar. İşadamlarımız oralara gittiklerinde, Türkiye'de okumuş bir kitle onları güleryüzle karşılayacak.
Türkiye’deki istikrar vatandaşa güven getirdi
*AK Parti’nin metni komisyonda partilerin uzlaştığı maddeleri içerecek mi?
Aşıldığını düşünüyorum, Türkiye’nin artan ekonomik, siyasi gücü, istikrarı, uluslararası siyasette sözünün dinlenir olması vatandaşlarımızın da güvenini getirdi. Dünyanın en büyük 16 ekonomisinden birisiyiz, Avrupa’da ilk 10’dayız, bunlar vatandaşlarımıza özgüveni getiriyor. Bunu çok yakından görüyoruz, pasaportunu çıkarıp “şak” diye ortaya koyuyor, “Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyor, evvelden çift pasaportlular diğer ülkenin pasaportunu gösteriyordu.