Kendini Trabzonspor camiasından akıllı zannedip ''Bunlar zaten aday bulamaz!'', ''Bunlar zaten bu paraları ödeyemez!'', ''Mecburen dönüp bana gelecekler!'' diyerek 28 günlük bir seçim takvimi bahşederek yarattığı kaos ortamında kendini yeniden iktidara taşımayı hedefleyen Muharrem Usta'nın seçildiği ilk günden itibaren aklının köşesinde bulunan ''Trabzonspor'u teslim alma ve kendine mahkum - muhtaç hâle getirme'' planı, Ahmet Ağaoğlu'nun adaylığını açıklamasıyla suya düşmüş gibi gözüküyor.
''Her şer'de bir hayır vardır'' derler ya; bizimkisi de o hesap!
Koca camia için ''Başkan adayı dahi bulamadılar!'' denmesinden bile hiçbir utanç duyamayacak kadar ihtiraslarının kölesi olmuş Usta'nın gidişinin ardından Trabzonspor; yıllardır bir umutla beklenen ''Yerlinin yerlisi, formanın terlisi'' felsefesine dönüş yapacağa benziyor.
Elbette bu o kadar da kolay değil... Kurumsal ve durumsal erozyonun yok etmeye en yakın olduğu kültürlerin başında gelen Trabzonspor'un yeniden kendini hatırlaması, kendine gelmesi ve kendi aklıyla ''mutlu yarınlar'' inşa etmesi çok büyük bir mesele.
Önce; kaybettiklerinizi geri kazanacaksınız, daha sonra onarıp yeni, benzer ve daha iyilerini üretmek için uğraşacaksınız.
Meşakkatli bir yol!
Ahmet Ağaoğlu'nun önünde ruhsuz bir takım, huzursuz bir ortam, mutsuz bir kamuoyu ve sabırsız bir şehir var. Kavgalar, küslükler, dengeler ve dengesizlikler var.
Unutulmamalı ki; yaşamsal faaliyetleri durma noktasına gelmiş, ekonomik olarak da kendine solunum cihazı arayan Trabzonspor'u tekrar ayağa kaldırabilmek sadece Ağaoğlu'nun tek başına veya seçeceği yönetim kuruluyla birlikte yapabileceği bir iş değil.
Ne diyor Martin Luther King; '' Ya hepimiz kardeş olarak birlikte yaşamayı öğreneceğiz... Ya da aptallar gibi hep beraber yok olacağız.''
O yüzden; Trabzonspor, Ağaoğlu'nun sunduğu saha içi ve kurumsal felsefeyle birlikte saha dışında da samimi bir ''barış felsefesi'' benimsemek zorunda!
BU AYIPLARDAN VAZGEÇELİM!
Ahmet Ağaoğlu geçtiğimiz günlerde Radyospor'a bağlandı, konuşması sırasında ''Sayın İbrahim Hacıosmanoğlu beni bizzat telefonla arayarak bana bu süreç içerisinde her türlü desteği vereceğini beyan etmiştir. '' dedi. İbrahim Hacıosmanoğlu dahil tüm eski başkan ve yöneticilere kulübe hizmet ettikleri için büyük saygı duyduğunu ifade etti.
El uzatanın eli geri çevrilmez... Hacıosmanoğlu, Ağaoğlu'na elini uzattı, Ağaoğlu da O'na...
Şimdi yapılması gereken başkanlık döneminde finanse ettiği, başkanlıktan sonra da yakın ilişkiler içinde bulduğu bazı sosyal medya / haber sitelerinde Ağaoğlu'nu yıpratmaktan vazgeçmesi!
Ağaoğlu böylesi bir dönemde ve bu denli olağanüstü şartlarda Trabzonspor'un daha iyi olması için inisiyatif kullanmış, zorluğa talip olmuş, mücadeleye soyunmuş... En iyisi, en uygunu, en doğrusu için kafa yoruyor ve bu amaç uğruna yönetim kurulu oluşturmaya çalışıyor.
Bir haftalık süreçte sağlıklı bir yönetim ve birlikte çalışabilecek bir ekip kurabilmek için uğraşan adama ''Liste yapamıyor'', ''Para bulamıyor'', ''Parası olan adam bulamıyor'', ''Hacıosmanoğlu bir şekilde buluyordu, o bulamaz'' diye yazmak, yazdırmak, yazılmasında bir beis görmemek en hafif tabiriyle ayıptır.
Bu ayıplardan vazgeçelim!
HELALLİK!
Trabzonspor'da ''disiplinsizlik'' o kadar büyük ki; yılda 8.5 Trilyon kazanan Olcay Şahan, oyundan çıkarken tribünlere ''kartal pençesi'' yapabiliyor. Aynı Olcay Şahan takıma ağabeylik yapıp mağlubiyetin sorumluluğunu üzerine almak yerine suçu Trabzonspor'un gözbebeği Okay, Yusuf ve Abdulkadir'e atarak ''Genç oyuncular olunca böyle sıkıntılar yaşanıyor'' diyebiliyor.
Trabzonspor'da öylesine derin bir ''teknik direktörsüzlük'' sorunu var ki; Çalımbay maçın ortasında kızgınlıkla oyuncu değiştirebiliyor. Hem maçı, hem oyundan aldığı oyuncuyu hem de yerine koyduğu ve gole sebebiyet veren Okay'ı aynı anda kaybedebiliyor.
Trabzonspor, ''idarecilikten'' o kadar yoksun ki; Burak Yılmaz Galatasaray tribünleriyle dalaşabiliyor, maç içinde takım arkadaşlarına sinir bozucu serzenişlerde bulunabiliyor, maçtan sonra soyunma odasında önüne gelen herkese bağırabiliyor.
Trabzonspor'da ''kurumsallık'' o kadar vahim bir halde ki, gözünün önünde ''Şampiyonların kupası müzesinde olur'' yazan Galatasaray'a okkalı bir cevap vermek yerine ''Bizi mi kastettiniz, doğruyu söyleyin'' diye saçma sapan bir açıklama yapılabiliyor.
Eee... Şimdi gelmiş iki yönetici ağabeyimiz ''Çok emek var, çok mücadele var. Hakkınızı helal edin'' diye helallik istiyor.
Takım yok, ruh yok, borç çok... Kadro dışı yok, ceza yok, teknik direktör yok... Verdiğin hiçbir sözü tutamamışsın, yaptığın hiçbir işte sebat edememişsin... Kandırmışsın, aldatmışsın, Trabzonspor'u mahcup ve muhtaç etmişsin...
Bir de ''helallik'' öyle mi?
Ne diyelim, helal olsun valla!