Meteoroloji uzmanlarına göre:
’Balkanlar’da sel felaketine neden olan kuvvetli yağış sistemi, Türkiye’nin aksi yönünde hareket ettiği için, ülkemize gelmesi beklenmiyor’.
Gönüllere su serptiği kadar, aslında yanıltıcı bir ön görü de.
Hava tahmini tıpkı deprem tahmini gibi yorum esasına dayansa da Meteoroloji Bilimi son yıllarda yaptığı atılımlarla deprem tahminlerinin çok üzerinde bir başarıya ulaşabilmiştir.
Ancak yine de hava tahminlerinde önemli bir yanılma payı var.
Üstelik küresel iklim değişikliği nedeniyle hava tahmini ile ilgili öngörülerde de önemli sapmalar olmaktadır.
İklim Bilimcileri küresel boyutta etkin yağış kuşağının önümüzdeki 50 yıl içerisinde ülkemizin daha kuzeyine doğru kayacağını ön görse de, yine de sağanak yağışların özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde sel ve heyelanlara neden olacağını vurgulamaktadır.
Gerçekten de iklim değişiminin ayak sesleri 1973 yılından itibaren Avrupa’dan ülkemize doğru gelmektedir.
Son Balkan Faciasında 3 ayda yağması beklenen yağış 3 günde yağınca sokak ve caddelerdeki ulaşım araba yerine botlarla yapılmağa başlandı.
Beklenmeyen veya öngörüsü olmayan sağanak yağış 300 heyelana neden oldu.
150.000 kişi evlerini boşalttı
20.000 kişi mahsur
35 ölü
İleri düzeyde meteorolojik tahminlere rağmen yine de yaşanan trajik bir olay.
Ders alınması, tedbir alınması ve üzerinde çok düşünülmesi gereken bir olay.
Balkanların doğuya doğru devamı olan Karadeniz Bölgesi sel ve heyelan tehlikesine açık bir bölgedir.
Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinin jeolojik özelliği ve topografik yapısı kısa süreli etkin yağışlara aşırı duyarlıdır.
Gittikçe tehdidini artıran ‘Küresel İklim Değişimi Tehlikesi’ balkanlarda olduğu gibi Doğu Karadeniz Bölgesinde de bir risk faktörüdür.
Vurgulamak gerekirse
Yoğun nüfus bölgelerinde, yamaçlardaki potansiyel heyelan sahalarında inşa edilmiş çok katlı binalar;
Yamaç önü düzlüklerinde yeterli drenaj ağı olmayan sele ve taşkına açık yerleşim alanları;
Küresel iklim değişiminden ve tehlikesinden en çok etkilenecek bölgelerdir.
Ancak şurası da bir gerçek ki,
Tehlikeyi okuyarak değil, yaşayarak anlamağa çalışan bir toplumuz