Belki bu yazıyı kaleme almam gereken an ‘zaferle bitirilen bir lig sonu’ olmalıydı. Şu anda bunu yapmam belki bordo mavi renklere daha çok güçlendirir.
*
Yıl 2012.
Trabzonspor futbol takımı şike kumpasıyla derdest edildi.
Yıldız oyuncular gemiyi birer birer terketti.
Kulüp yavaş yavaş budanmaya başladı.
Kayyum atamak için fırsat kollamaya başlayanlar türemeye başladı.
Hatta ağız kokularını hissetmeye, içimize çekmeye başladık.
Futboldan soğuyan Trabzon, basketbola sarıldı.
“Biraz olsun bunda yüzümüz gülsün” serzenişleri kulaklarımdan o gün bugündür gitmez.
Yönetimde çatlak sesler, tribünlerin bölünmesi, her açıdan zayıflayan bir kulübün basketbolu ne yapabilirdi ki!..
Yöneticiler çıkış arasa da içlerinde yaşanan çatışmalar her geçen gün manşetleri süslüyordu.
Trabzonspor Basketbol Kulübü Başkan Mehmet Yiğit Alp ve ekibi Levent Erkuloğlu, Ahmet Fikret Gökhan, Ömer Faruk Ayvacı, Ahmet Ozan Şener, Kemal Şahin, Münir Koçan, Ertuğrul Doğan, Dursun Ali Sakarya, Ömürden Yavuz
Yalçın Orhan, Özer Bayraktar, Hakan Usta, Yiğit Duman, Volkan Karakaş, Serkan Günaydın
İsmail İnan, Mustafa Öngün, Namık Birinci, Yahya Üstün ve Emin Albayrak.
Dedilerki; düştüğümüz yerden kalkacağız birinci lige çıkacağız.
Yine sular durulmadı.
Bende gazeteci refleksiyle gelişmeleri yakından takip etmeye şike kumpasını detaylı incelerken basketbolu da boş bırakmayaya başladım.
Öyle ki medyadan bazı deplasmanlarda tek başıma kalıyor, yapılan haksızlıkları herkese duyurmak için otobüs koltuğunun bir muavin koltuğunda bir lastik üstünde saatlerce kafa patlatıyordum.
O arada olanlar oldu!
İstifalar geldi.
Yönetim İstanbul-Trabzon arası dağılma evresine girdi.
İlk yarı oyunculardan problemler gelmeye başladılar.
*
Umudum kalmamıştı.
Başkan Alp bir gün yanıma geldi.
Yine böyle hararetli bir maç sonrası omzuma dokundu, “Bak bundan sonra gazeteciliği bir kenara bırak, bu kulübün danışmanı, yöneticisi başkanı da sensin! Ona göre hareket et. Birinci lige çıkacağız.”
Yaptım.
Dediklerinin neredeyse hepsini.
Sadece bir tekini beceremedim!
O da gazeteciliğimi bir kenara hiç koyamadım.
Ne bileyim beceremedim.
*
Ligin sonunda…
Trabzonspor Basketbol Kulübü, binbir zorluğa, çileye, ayak oyunlarına rağmen birinci lige yükseldi. Kupasını müzesine taşıdı.
Ben mi?
1 ay boyunca sırtımda koca bir morluk, göğsüm ve omzumda eziklerle oflana puflana dolanırken yüzümde salakça bir gülümseme vardı.
Malum..
Hatırlarsanız Giresun’da yükselme müsabakalarında onlara - Giresunlu taraftarlar demiyorum - kendini bilmezlerin yaptıklarının izleriydi onlar!
Bana göre ise zaferi dövme gibi vücuduma kazımıştım.
*
Şimdi gelinen noktaya bakıyorum.
Basketbol kulübünün kapatılması bile düşünülüyor.
2,5 milyon lira borçla birinci lige çıkan kulübün, 15 milyona yakın borcu ve zar zor ligde kaldığı oyuncularla belirsizliğe sürükleniyor.
**
Trabzon’a zaferle dönüş gecesi sevinçten bir taraftarın kulübün otobüsünün önünde asfalta uzanarak ‘ezin beni.. Sizi görmeden sarılmadan bırakmam’ denilenlerin çoğu şu anda futbol kulübünde yöneticiler.
Ana yönetimdeler!
Mehmet Yiğit Alp, Dursun Ali Sakarya, Yalçın Orhan, Özer Bayraktar gibi..
Bu isimler şimdi bir yol çizmeleri gerekiyor.
Belirsizliği ortadan kaldırmaları gerekiyor.
Günden güne faciaya doğru giden basketbolu ayağa kaldırmaları gerekiyor.
Bu defa ellerinde futbol da var.
Hem hızlı hem de doğru karar alacaklar.
*
Her ne yapacaklarsa şunu unutmasınlar;
Benden eyvallah!
Morluk çekecek sırt hala var..
Sorun yok!
Lakin bordo mavililerin şike kumpaslarına boyun eğen yönetimlere, hakemlerle ezilen bir Trabzonspor’u görmeye, basketbolda ikinci lige düşmeye doğru giden bir takım izlemeye sabırları kalmadı.
Kalpleri dayanmaz artık..
Bilesiniz..