Bilmek, gerçeği bilmektir. Herşey bilmek, hiçbir şey bilmemektir. Bildiğini iddia etmek, hiçliğin içinde yok olmaktır. İnsan hiçbir şey bilmediğini idrak ederse, bilginin ve bilmenin kapısını, yolunu açar. Varlığının olgunluğuna, bilginin ve bilgeliğin ateşine ilk kıvılcımı çakar. İşte o zaman insan kör kuyulardan çıkar, bilgi ışığının gölgesinde kendi varlığına varır. Ama bildiğini zanneden aydınlıkta karanlık kuyuya tökezleyip düşen olur.
Son dönemin insanı herşeyi bildiğini, en iyisini bildiğini düşünüyor ancak hiçbir şey bilmediğini görmüyor. Bilen insan mütevazı, alçak gönüllü, ali-cenap olur. Yeri ve zamanı geldiğinde bildiğini ortaya koyar. Ancak bildiğini iddia eden insan ukala, şımarık,bencil, egoist olur. Bilen insan çeveresine faydalı olur. Bildiğini zanneden ise sadece zarar verir. Bilen görür, bildiğini zanneden ise sadece bakar, bakar kör olur.
Bilmek, insanın ruhunu açar. Bu sayede kendini tanır, varlığının farkına varır. Kendi dünyasının dışını tanır.Tanımak, insanın kalp gözünü, ufkunu açar ki, sonsuzluğun özünü kavrar.Bilmek; alemin içinde zerre-i miskal olduğunu anlaması, bilmemek ise alemin kendi etrafında döndüğünü zannetmesidir.
Maalesef bu tip insanlar ya hiçbir şey bilmez ya da herşeyden az buçuk bilir.Herşeyden biraz bilen kendini allem-i cihan olarak görür. Halbuki az şey bilmekten daha iyidir hiçbir şeyi bilmemek. Çok şey bilmek bir şey ifade etmez, haddini bilmek gerekir.Topluma zarar işte bu gruptan gelir. Ön planda her yerde, onlar yer bulmaya çalışır ki, bilenlerin geri planda kalmasına gayret ederler. İşte böyle toplulukta başlar ayak, ayaklar baş haline gelir. Başımıza ne gelirse bunlardan gelir.
Bir masada, çay ocağında, bir koltukta beraber oturmaya gör.Yeter ki konu açılsın. Sana konuşurken para bozdurmazlar. Ağzını açmana fırsat vermezler. Sen konuyu bilsen de senden fazla bildiğini göstermek için aklına ne gelirse sayarlar. Mübarekler sanki hazreti Google...Bilmediği hiçbir şey yok. Ukalalıklarının bini bin para... Eğer işin ehli isen, bileni isen bilmiyormuş gibi yapacak susacaksın, ya da kalıp çıkacaksın. Ancak mütevazi insan kalkıp çıkmayı değil, dinliyormuş gibi yapıp karşısındakine tahammül edip, sineye çekip, bekliyor tercih ediyor..Yine çile bilene kalıyor.
Sağlıktan eğitime, tarihten siyasete, spordan sanata, tarımdan sanayiye her konuda fikir beyan ederler. Sanki akil insanlarmış gibi... Ezberledikerini papağan gibi öterler. Bilenler susmaya devam ederler. Konuşmak isteyen olursa onu da ezerler.Ezilenler konuşmak için gayret ederse onu itibarsızlastırıp, sindirirler. Bildiği halde hiç ses çıkarmayan susar, kendi gemisini yüzdüren kaptan misali kendi işine bakar.Bildiğini söyleyen, dik duranlar ise ötekikeştirilir, sevimsiz gösterilir. Böyle toplumlarda unutmayın ki; cahiller cesur olur, akiller sefil olur.
Her kurum ve sosyal platformda liyakatsiz, basiretsiz, yetenek yoksulu insanlar mevki paye sahibi haline getirilirken; liyakatli , yetenekli insanlar arka planda tutulmaktadır. Yorumum o ki; iş bilen, yöneten değil; inisiyatif alamayan yönlendirilen ve bu sayede kendi dünyalarındaki düzeni kuracak ve devam ettirecek insanlar tercih ediyorlar.
Sosyal hayatta gördüğümüz bu cahiller güruhunu, son yıllarda televizyon ekranlarında da izliyoruz. Sanki memlekette hiç aklı başında insan kalmamış gibi aynı yüzler, her akşam ekranlar çıkartıyorlar. Bu yüzler herşeye hakim, her alanda bilgi sahibiymişler gibi ahkam kesiyor, algı oluşturuyorlar. İnsanlara sorsanız, "yüzlerinden usandık, aynı konuşmaları yapmalarından bıktık, o yüzden bu programları izlemiyoruz" derler. Hakikaten insanlara bıkkınlık getirdiler. Belkide onların yüzünden insanlar televizyonda diziler, eğlence programlarını daha çok takip ediyorlar. Bunun bilinçli yapıldığı izlenimini alıyorum.
Ne yazık ki; insanımız bu algıyı kırıp okumaya , araştırmaya yönelmiyor. Oluşturulan düzenene ayak uydurmuş, herşeyden bi haber, ancak konuşmaya gelince mangalda kül bırakmaz, ondan daha fazla bilen olmaz. Bilgiye sahip olanlar kendilerine değer verilmediğini, konuşsalar bile birşeylerin değişmeyeceğini düşünüyor. O nedenle ne bir yere talip oluyorlar, ne bir yerde görev alıyorlar, ne de bir yerde bizde burdayız diyorlar. Kendi kabuklarına çekiliyorlar, ama sürekli de gördükleri, yaşadıklarından şikayetçi oluyorlar. Halbuki; sürekli şikayet yerine milletin ve gelecek nesillerin iyi yaşamı için azimli, fedakâr mücadelesinden geri durmayıp fikir ve iş üretmelidirler.
Cahiller öne çıktıkça, liyakat sahipleri geri durdukça bu görüntüler hiç eksik olmayacak. Cesur cahiller, pasif akillere hükmetmeye devam edecektir. Sonuçta; idari, siyasi,yönetimsel, ekonomik, sosyal alanda niteliksiz cahiller toplumun geri kalmışlığına çanak tutmaya devam edecektir.
* * *
Kalem ile konuşmayan cahil ile konuşur.
Cahil ile konuşan kör kuyu ile konuşur.
Kör kuyular karanlığa konuşur. Karanlığa konuşan boş bedene dolaşır.
* * *
Bildiği ile konuşan hakikate ulaşır. Hakikatle konuşan özüne ulaşır.
Özüne kavuşan benliğine ulaşır.
Benliğine varan bilgeliğe ulaşır.
Bildiği ile konuşan, bilmediğinde susmasını bilen, bilene saygı duyan, liyakat sahiplerine imkan sunan, şafak vaktinin söktüğü an gibi geleceği aydınlatan, cehaleti ateş olan, gelecek güzel yarınlara ışık saçan bireyler olmak dileğiyle...