Bu yazıyı yazmak ile yazmamak arasında gittim geldim. Vicdan muhasebesi yaptım. Eleştireceğim şeyin tuzağına bu yazı ile düşmekten korktum.
Sonra dedim ki kendime ”Hayır yazmalısın”. Malumunuz geçen hafta cuma günü sabah saatlerinde Sayın Başbakanın sevgili anneciği vefat etmişti. Cumartesi günü de ebedi istirahatgahına defnedilmişti. Allah tekrar rahmet eylesin. Sayın Başbakanın şahsında bütün ailesinin başı sağ olsun.
Aktif siyaset içinde iken Ak Parti İktidarı ve Sayın Başbakana olan muhalefetimi maneviyat dünyasından ayrı tutmayı başarabilmiş bir insanım. Dolayısı ile sayın başbakanın manevi konulardaki uygulamalı bilgisine sonsuz saygı duydum ve duyuyorum. Maneviyat dünyası şüphesiz tartışma götürmeyecek kadar hassas ve üstelik her yerde de konuşulmaması gereken bir konudur. Ama bu konu o kadar sabote edilmiştir ki artık insanların manevi ve insani duyguları bile olağanüstü bir yaklaşımla ticari kaygılar eşliğinde medya satırlarına taşınabilmektedir.
Sayın Başbakan duygusal bir insandır. Ama ülkemizdeki tek duygusal Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN değildir tabii ki. Eski Başbakan Tansu ÇİLLER’in de duygusal anlarına bir çok kez tanık olmuşuzdur. Bir başbakanın kameralar önünde veya değil, duygulanmasına gerçek bir samimiyetin göstergesi olarak bakmaktayım. Çünkü duygu yoğunluğu denilen şey basit bir şey değildir. Hele hele söz konusu olan canınızdan çok sevdiğiniz bir aile büyüğünüzün cenazesi ise yapacak hiçbir şey kalmıyor.
Ama bizim ülkemiz çok garip bir ülkedir.
Maneviyatı güçlü bir başbakan annesinin cenaze töreninin helallik isteme bölümünde artık duygularına hakim olamadı ve ağladı. Vay sen misin ağlayan, bütün kameralar çekime başladı. O anda ve o akşam bütün televizyonlar belki yüzlerce kez bu sahneyi yayınladılar. Ertesi gün bütün gazetelerin sür manşetinde gözleri yaşlı başbakan çıktı. Mesele neredeyse Sayın Başbakandan yararlanmaya kadar gitti. Kısaca medya konuyu reyting malzemesi yaptı. Köşe yazarları başbakanın ağlamasındaki samimiyeti ortaya koyan yazılar yazdılar. Bir tanesi şöyle diyordu yazısında; “Gözlerine baktım, onu hiç bu kadar samimi görmemiştim”.
Medyada durum böyleydi de halkın bir bölümünde farklı mıydı?
İnternetteki haber sütunlarında veya sosyal paylaşım sitelerinde cenaze töreni ve Sayın Başbakan ile ilgili yorumları bir okusanız şaşar ve bu ülkeyi terk etmek isterdiniz. İğrenir ve isyan ederdiniz. Türklüğünüzden ve bu ülkenin vatandaşlığından utanır hale gelirdiniz. Bu yorumların en masumane olanı şöyle bir cümlede yer aldı; “Kameraları gördü numara yapıyor.”
Bu kadar vahşi, bu kadar iğrenç, bu kadar aşağılık, bu kadar alçakça yorumlar nasıl yapılabilir anlayan beri gelsin. İnsanlık denilen o yüce duygudan nasibini almamış böyle iki ayaklı yaratıkları bu toplum nasıl içine sindirebilmektedir?
Kimi yorumlarda ise konu şehit cenazeleri ile yarıştırıldı.
Ya partili bazı bayanlara ne demeli?
Cenazeye katıldıkları haberini kendi çağırdıkları basına yaptırmalarına başka hangi ülkede rastlanırdı bilemiyorum doğrusu.
Bu akşam bu yazıyı yazmadan önce bir görüntü izledim. Daha doğrusu görüntü olmadan ses kayıt edilmiş bir paylaşımdı izlediğim. Sesin sahibi yabancı değildi. Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, annesi için düzenlenen hatim merasiminde 19 ayetten oluşan İnfitar Suresi’ni bizzat kendisi makamlı okuyordu. Bir kez daha gıpta ettim. Duygulandım, gözlerim nemlendi. Defalarca dinlerken Türkçe Mealini de ibretle okudum.