Bir dayağın 40 yıl hatırı vardır

“Ramazanda yesen bile orucun bozulmaz…” şeklinde bilmece yapılıp sorulur. Futbol gibi, herkesin bir fikrinin olduğu konulardandır dayak.

Tahta cetvelin yanıyla parmak uçlarına sertçe vurularak “eğitilmiş” bir kuşaktanım. O yüzden “dayağa karşıyım” gibi cümleler kurmaktan imtina ederim. Zaten “boks” adıyla spora dönüştürülmüş bir etkinliktir dayak. Spora karşı olmak da ne derece mantıklıdır ki?..

Rüya yorumcularına göre, dayağı rüyada yemek bile faydalıdır. Düşünde dayak yediğini gören kişi; iş, aile ve sosyal hayatında olumlu gelişmeler olacağına dair işaret almış demektir. Hele dayağı bir ulu kişiden yemişse müjdeler olsun ona!..

Fakülteden arkadaşım Hürriyet, mezun olduktan sonra bir ortaokula atanmıştı. Bir gün derste “Dayak insana yakışmaz. Eğitimde dayağın yeri olamaz.” minvalinde konuşunca çocuklardan biri itiraz etmiş:

“Öğretmenim, dayağın gerekli olduğu yerler vardır.”

Yoktur - vardır diye bir tartışma peyda olunca çocuk, eliyle sıraya vurarak gürültü çıkarmaya başlamış. Bundan sonuç alamayınca kalkmış, sıraların üzerine çıkıp arkadaşlarının defterlerine, kitaplarına basa basa yürümeye başlamış. Yaptığı uygunsuz eylemden ötürü kendisine dayak attıracak, böylece fikrini kanıtlamış olacak.

Amaç bu olunca öğretmenin sözlü uyarıları metelik etmemiş. Çocuk sıraların üzerinde gezinip durmuş fakat öğretmen de kararlı. “Arzulanan” dayağı yemek nasip olmamış maalesef. Arkadaşları da “Ayıp ediyorsun, in aşağı, otur yerine…” diye ısrar edip durunca inmiş, suratını asıp oturmuş çocuk. 

Efendim, yediğim dayaklardan birinin 40. yılı münasebetiyle bugün sizleri “dayak yarıştırmaya” davet ediyorum. Çocukken daha iyisini yiyen varsa Muzaffer İzgü üstadın deyimiyle onu “dayak birincisi” seçelim.

Ortaokula gidiyoruz. Okuldan sonra dayımın bakkalında vakit geçiriyor, iş varsa yardımcı oluyoruz. Boyutları vesikalık fotoğraftan biraz küçük Golden sakızları var o dönem. Sakızların üzerinde bir kuşak, kuşağın arasında da bizim “artiz”lerin portreleri var. Küçük kardeşim bu kartlardan on - on beş tanesini açık kenarlardan çıkarıp almış. Saklayayım diye bana getirdi, ben de alıp çorabımın arasına koydum. (O zamanlar çok zekiydim). Etrafta tamirhaneler var. Çıraklardan biri, “Abi, ha bu sakızlardan niye resim çıkmay?..” diye şikâyetçi olunca dayım, işini ciddiyetle yapan cevval polis edasıyla üzerimi aradı. Ardından sarı potinlerimi çıkarttırdı, resimleri buldu. Bu başarılı operasyondan sonra ince bir demir çubukla avuçlarıma vurdu. Ben o acı ve utançla dükkândan fırladım, ayağımda pabuç yok, ağlaya zırlaya bir kilometre kadar koşup eve -sığınağıma- vardım. Annem beni görünce üzüldü filan…

Fakat itiraf etmeliyim, bu dayak çok işe yaradı.

Golden sakızlarındaki resimlerin herkes için önemli olduğunu anladım.

Demir çubukların sadece inşaatlarda kullanılmadığının farkına vardım.

Ayakkabısız da koşabildiğimi görüp kendimle iftihar ettim.

Bilirsiniz, çocukken yenen dayaklar kısa süre sonra unutulur. Ben farklı vesilelerle yediğim dayakları unuttum gitti. İnanmazsanız şimdi yirmi kadarını bir çırpıda sayabilirim. Mesela, dayım beni bir gün de kemeriyle dövmüştü...

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri