Orta Asya'nın bozkırlarından, dağlarından ve yaylalarından Altaylardan -Tanrı dağlarından yola çıkan Türk'ün; Anadolu'ya uzanan zorlu ve uzun yolculuğunun Toroslar'a, Kaz dağlarına Ilgaz'a, Kaçkarlar'a, Ağrı dağına ulaşan bir kadim öz kültürü yayla ve yaylacılık...
Yayla ve yaylacılık kültürü bizlere atalarımızın miras. Esas olan bu kültürün devamını sağlamak ve bu kültüre sahip çıkmaktır.
Deniz ve sahilleri ile fazla bir özelliği kalmayan bölgesinin, yaylaları hem bölge insanının hem de yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Karadeniz'de sahili yakın olup kısa sürede ulaşılan böyle doğa harikası bir yayla daha yoktur herhalde.
Bununla birlikte doğa harikası olup ta böyle berbat edilen bir yayla da yoktur herhalde.
Bu hafta sonu Hıdırnebi'ye ailece çıkıp bir nefes alalım dedim. Çıkmaz olaydım. Böyle perişan olmuş yayla ortamı görmedim. Düzensizlik, tertipsizlik, kontrolsüzlük, nizamsızlık olamaz.
Temizlik konusu ise ayrı bir rezalet.
Tabiatın bahşettiği Hıdırnebi Yaylası yayla olmaktan çıkmış, panayıra dönüşmüş. Kim kime dum duma... Oturacak, nefes alınacak temiz bir yer kalmamış. Bir taraftan yabancı turistler diğer taraftan yerli turistler ve yaylanın sakinleri. Neyin ne olduğu belli değil. Gittiğime bin pişman oldum.
Temizlik yetersiz, herşey dağınık, berbat edilmiş bir doğa, kimin nerede ne yaptığı belli olmayan bir yayla olmuş Hıdırnebi.
Yaylaya girişten itibaren ne araçların ilerliyeceği ne yayaların konaklayacağı yer kalmamış. Gelişi güzel herkesin bir yer tutmaya çalıştığı yer olmuş.
Yol kenarları perişan. Panayır çadırları istila etmiş her tarafı. Yaylanın sakinleri turizimden nasiplenmek için evlerini bahçelerini turistlere açmış. Kimin ne yaptığı belli değil.
Ormanların içerisinde kontrolsüz mangallar yakılıyor, semaverler eşliğinde çaylar demleniyor. Her an herşey olabilir. Yangın vb. gibi.
Hıdırnebi 'de gördüğüm manzara moralimi yerle bir etti. Gittiğime bin pişman oldum.
Tesisler kendi halinde, ev sahipleri kendi halinde, üç beş kuruş kazanmak isteyen vatandaş kendi haline, çadırlar kurup kazanç kapısı oluşturanlar kendi haline.... Say say bitmiyor. Sahipsiz, kendi haline bir yayla ama neyin ne olduğunu belli olmayan curcunaya dönmüş bir yayla...
Yol kenarlarında kurulan derme çatma çadırlar, gölgeliklerin altında satış yapanları mı ararsın, evlerinin önünü alışveriş mekanına çevirenleri mi ararsın, ufak çaplı tesislerde amatör hizmet vereni mi arasın.. ve ve ve ve ve....
Yani inanılmaz bir görüntü ile karşılaştım. Yazık çok yazık ! Sahipsiz bir yayla ile karşılaştım.
Yaylanın görüntüsü sanki eski çağlardan filmlerden fırlamış kareler gibi...
Ama fiyatlara gelince her tarafında ateş pahası. Araplar sadece para olarak görülüyor. Araplar da sanki kendi babasının malı gibi görüyor yaylayı, paraları varya.
Kısaca; yaylanın her köşesini para kazanma ve adam kazıklama yerine çevirmişler.
Zaten yerli turistlerin yüzüne bakan yok. Varsa yoksa yabancı turistlerin peşinde koşuyorlar.
İşletmeler, hizmet sektöründe olanlar bu kafa ile giderse zaten zamanla bu turistleri bulamayacak. Yerli turistlerde o zaman değere binecek.
İnanın yaylanın neresini yazacağımı bilmiyorum. Anlamak için orada olmak lazım. Bir görmek gerekir Hıdırnebi Yaylası'nı. Bu haliyle turizm sezonunda bir daha da gitmem.
Kimin gözüne baksan gözlerde euro'yu, dolar'ı görüyorsunuz..
Sonuçta Hıdırnebi Yaylası yayla olmaktan çıkmış. Tertip, düzen yok. Temizlik zaten yok. Para hırsı gözleri bürümüş, Para var diye yabancı turistler baş tacı, yerlilerin yüzüne bakan yok.
Denetim, kontrol, düzen yok denecek kadar az. Yayla Ortaçağ panayır ve pazar yerlerine dönmüş. Güzelim yere yayla demeye bin şahit lazım.
Para var diye neler kaybedilmedi. Bu kafa ile neler kaybetmeye devam edeceğiz acıyorum, üzülüyorum.
Şunu da belirtmek isterim. Bu alan turizm bölgesi ise ki öyle, yaylanın yol ağının da böyle olmaması gerekir.
Velhasıl, yaylalarımıza sahip çıkalım.