Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki; insanımız birbirini dinlemek, anlamak için değil; kendini, inandığı, düşündüğü şeyleri anlatmak ve kabul ettirmek gayesi ile mücadele veriyor. Kişiler kendi fikirlerini dayatmak için gayret ediyor. Karşı fikirlerin doğruluğunu sorgulama yerine kendi görüşlerini acımasızca kabul ettirmek derdinde. Bunu yaparken karşısındakinin; arkadaşı, dostu, kardeşi, yakını, bilgili, görgülü olup olmadığınna bakmadan; bencilce, acımasızca, cahilane tavırla yerden yere vuruyor.
Bu görüntüdeki insanların; statüsü ne olursa olsun, tavır ve davranışları değişmiyor. Aslında böyle insanlar; kişilikleri oturmamış, toplum adabından, etik kurallardan uzak, cehaletin pencelerine teslim olduğunu fark edemeyen; çok bildiğini zannedip hiçbir şey bilmeyen kişilerdir.
Özellikle son dönemde bu tip insan sayısı toplumda oldukça artmış durumda. Toplumsal birlikteliğe en büyük zararı böyle insanlar vermektedir. Toplumda insanlar arasında kin, nefret ortamının oluşmasına, tahammülsüzlüklere, ötekileştirmeye, insanları ayrıştırmaya en çok bu tip insanların davranışları, sivri dilleri, acımasız eleştirileri neden oluyor.
Fikirlere saygı duymamaları, karşı fikirlerin doğruluğunu sorgulamamaları, kendi fikirlerinin hep doğru olduğunu düşünmeleri, olaylara taraflı gözle bakmaları, objektif değerlendirme yapamamaları, ideolojik saplantılara sahip olmaları, doğmatik düşünce nedeniyle melekeleri ve vicdani yönleri oldukça zayıflamış durumda.
Özellikle son dönemde kültürel yozlaşma, siyasi taraf olma ve mensubiyet duygusu, kendi dünyasında oluşturduğu şekilci inanç taassubu, aileden gelen yanlış öğretiler, merdiven altı düşünceler ve ideolojilerin yönlendirmesi, dijital dünyanın deforme ettiği sosyal platform, bilgi kirliliğinin yoğun bombardımanı insanları büyük bir cehaletin içine çekmiş. O nedenle bu tür insanlar kendinden başka kişilerin ne duygularını ne düşüncelerini ne yaşantılarını kabullenmez. Hayata ve gelişmelere at gözlüğü ile bakar. Kendi penceresinden bakarak karşı taraftakini yerden yere vurur.
Skolastik düşüncenin girdabında dönen bu insanlar karşısındaki insana sevgiyi, saygıyı da kaybetti. Nezaketsiz sözler ve davranışlardan da geri kalmış; kırıcı, incitici, itici oldular. Hasım ve husumet besler gibi tutum sergiler, karşısındaki kişinin yakını, komşusu, arkadaşı vb. olup olmadığına bakmazlar. Eyleminde, söyleminde kendi fikriyatını, ideolojisini dayatmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken kendi bildiğinin doğru olduğunu vurgulamak için saygı dışı her yolu kullanırlar.
Bu insanlar niyet okumaya düşkündür. Sanki senin kafanın içinde olup biteni bilip ona göre sana davranış, tutum ve söylem geliştirir. Onlara niyetinin ne olduğunu anlatsan bile, onlar kendi niyetini telaffuz ederler. İnsanın içini, niyetini sadece Allah bilir. Maalesef; bu tiplere ne söylen söyle kendilerini bu hastalıktan kurtaramaz.
Hayatları eleştiri üzerine kuruludur. Tenkit etmekten kendindeki eksiklikleri göremez. Karşısındakine sürekli eleştiri yaptığı için doğruları, güzellikleri eş geçerler.
Netice itibariyle karşısındaki insanı anlamak yerine kendi bildiğini okuyan tipler toplumsal birlikteliği, huzuru dinamitlemektedir. İnsanlar arasında kin ve nefret duygularını körüklemektedir. Zıtlıkların toplum içi keskinleşmesine neden olmaktadır. Rövanşist duyguları azdırmakta; kızgınlıkları, kırgınlıkları, küskünlükleri yaygınlaştırmaktadır.
Sevgili dostlar ! Birbirini dinleyen, birbirini anlayan, hoşgörülü, anlayışlı, zerafet,nezaket sahibi olmaya çok ihtiyacımız var. Empati yapmaya ihtiyacımız var. Kardeş olmaya, dost olmaya her zamankinden daha fazla gereksinimiz var. Birbirini kırıp döken değil, hastasında, cenazesinde, düğününde, iyi ve kötü günde birbirimize çok ihtiyacımız var. Ömür kısa... Kısa olan bu ömrü kıymetli kılmak va arkamızdan güzel konuşulması için birbirine sevgiyle saygıyla, muhabbet, anlayışla yaklaşmak temennisiyle...