Türkiye"nin son yıllarda geçirdiği siyasal süreci önceden kestirmek çok kolaydı. Çok küçük yanılgılarla gerek ekonomik gerekse siyasal sonuçları tahmin edebiliyorduk.
Şahsen yanıldığım hiç olmadı dersem abartmış olmam.
Ancak bu AKP ile başlayan ve devam eden süreç son derece ilginç bir hal aldı.
İlk günden beri görünmez bir el AKP ve özellikle başbakanın her köşeye sıkışıp duvara tosladığında ya da çıkmaza düştüğünde içine düştüğü kuyudan çıkarıveriyor.
Parti kurulur kurulmaz koalisyon hükümeti, yaptığı tarihsel reformların sonuçlarını beklerken Bahçeli bir anda bütün siyasal beklentiler ve öngörüleri yok sayarak iktidarı altın tepside AKP"ye sundu. AKP iktidar oldu ancak Erdoğan başbakan olamamıştı.
Çözüm bulundu. Bu kez kurtarıcı el CHP"den geldi.
İşlem tamamdı.
Uygulama başladı.
Türkiye hızla el değiştiriyordu. Önce borsası, ardından bankaları, holdingleri, turizm şirketleri, dev kamusal kuruluşları ardı ardına el değiştirmeye başladı.
Türkiye Türklerindir sloganı hoş bir nostaljiye dönüştü.
Tüm uyarılara rağmen sıcak parayla halk, esnaf, memur büyük bir tuzağa düştü, herkes canının derdindeydi, gemisini kurtaran kaptandı.
AKP; klasik sıcak para tuzağının sonucundaki %34 ile iktidardı. Ancak halkın %82"si Ahmet Necdet Sezer"e destek veriyordu. Süreç geldi, ekonomi halkın yaşamını çekilmez hale getirdi. Yavaş yavaş homurtular başlamıştı ki sözde değil özde gibi, Cumhuriyet mitingleri gibi- Sezer"in görev süresi doldu.
AKP ve Başbakan klasik kavga ve tehdit üslubuyla yine halkın karşısındaydı. Başbakan, meclis grubunda bağırıyordu. ilkeli olmak, omurgalı olmak falan filan..
Uzlaşma kültürü beklentisindeki halkın karşısına dayatma kültürü konulmuş, Abdullah Gül adeta Cumhurbaşkanı atanmak istenmişti.
Her kesimden, hatta partililerinden bile tepki alan bu davranışla köşeye sıkışan AKP ve Erdoğan"ın imdadına bu kez uzanan el e-muhtıra idi. AKP bu kez de mağduru oynamaya başlamıştı (Dikkat edin oynamak).
Seçimlerde meydanlarda demokrasi, el altından Müslüman birini cumhurbaşkanı yapmak istemiyorlar propagandasıyla %47 oy alınmıştı.
Halk, uzlaşma kültürünü beklerken beklentisinin boş olduğunu kısa sürede anlamıştı. Zira bir kez daha Bahçeli elini uzatarak AKP ve Başbakanı bu çıkmazdan çıkarıvermişti. İşlem bir kez daha tamamdı. Gül cumhurbaşkanıydı.
Artık sıra Misak-ı Milli ve Cumhuriyet"e gelmişti.
Sessiz sessiz sürdürülen başkentin İstanbul" a taşınması ve yeni Osmanlı hareketi bir anda deşifre olmaya başladı. Çıkan sesler yükselmeye başlamıştı ki Irak"ın kuzeyinde hazır bekleyen terör figüranları katliam görevlerini yapmaya soyundular.
Türkiye sokaklardaydı. Teröre karşı bir an önce gereken yapılmalıydı. Hükümet bir kez daha köşeye sıkışmış, futbol deyimiyle topu halka ve taca atıyordu.
Direnci, halkın baskısı karşısında fazla sürmedi.
Amerika"nın da kendisine karşı tepkiyi yumuşatması ve İran"ın Irak"taki etkisini azaltmak amacıyla desteklediği malum sınırdışı operasyon yapıldı. Operasyon sonuçları hiç kimseyi tatmin etmemiş, ordunun geri çekilmesi şaşkınlık yaratmıştı.
Muhalefet de bu çekilişi anlayamayıp hesap sormaya kalkınca hükümetin ağzını bıçak açmıyordu. Tam bir köşeye sıkışmışlık vardı.
İşte tam bu noktada Büyükanıt Başbakanı içine düştüğü açmazdan çekip çıkarıyordu.
Kötü ekonomik politikalar ve siyasal açmazlara bir de bütün dünyayı sarsmaya başlayan ve hiç hazırlık yapamadığımız mortage kriziyle, dünya yangın yerine dönmüş, ekonomiler toz duman, ABD"nin en köklü bankalarından birisi bile tutunamayarak batmış.
Yayılan çöküş dalgası Edirne kapılarına dayanmış, Türkiye"yi vurmak üzere. Memur, esnaf kısacası yüzbinler sokağa dökülmüş AKP gündemi değiştirmek için klasik kalkanı olan türbana (örtüye) sığınmış, tam bir çöküş süreci başlamış. İşte tam da bu aşamada büyük bir el daha uzanıyor; 160 sayfalık bir iddianame ile Yüce Divan"da AKP"nin kapatılması isteniyor.
Şimdi ortada bekleyen soru şu;
Bu da başka bir el mi?
Bu sorunun cevabını yaşayıp göreceğiz. Ancak sonuç ne olursa olsun şayet Yüce Divan yerel seçimlerden önce karar vermez ise, o zaman durum gayet açık ve sorunun cevabı belli ki bu da öncekiler gibi kurtarıcı el.
O zaman can alıcı sorular şunlar:
Nerede bu el?
Ne yaparsak yapalım bu tuzaklardan kurtuluş yok mu?
Hedef küresel ısınmayla daralacak kara parçası üzerinde yaşama alanı olarak kalacak Anadolu"yu paylaşmak mı?
Sırada Kazakistan mı var?