“Bizim üniversitede her bölümümüz çok iyi” devri sona eriyor. Üniversiteler, başarılı oldukları branşlarda uzmanlaşacak, yurtdışından akademisyen getirebilecek, altyapı yatırımı alacak.
Eh KTÜ’de kendini konumlandıracak, iyi olduğu alanları ve bu alanları geliştirmek için alınması gereken önlemleri saptayacak, YÖK’e bildirecek.
Geç kaldığımız kesin, hızlı değiliz, havuz balığı gibiyiz; tek teselli zararın neresinden dönersen ‘kar’ olacak.
KTÜ 1955’de kurulurken Maarif Komisyonu başkanı Trabzon mebusu Mustafa Reşit Tarakçıoğlu ve arkadaşları TBMM’ne verdikleri yasa önerisi, (yedi il sayıldıktan sonra) “Bölgenin kalkınması için bir teknik üniversite kurulması...” şeklindedir.
Dördüncü Sanayi Devrimi
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da düzenlenen “Rekabet Kongresi”nde Dördüncü Sanayi Devrimini (4.0) ve insanın yeni rolünü dinlerken ‘Trabzon- İstanbul’ arasında git - geller yaşadım.
Birinci, İkinci ve üçüncü sanayi devrimlerini tamamlayan dünya, dördüncü sanayi devriminin kapısından hızla geçip ilerliyor.
Biz ilk üç sanayi devriminin de son kompartımanlarına zor bela yerleşmişken, rekabet zilleri yeniden çalıyor.
Şimdi dördüncü sanayi devrimi ile sarsılan dünya, yepyeni bir rekabet alanı yaratıp hızla ilerliyor.
Büyük balığın küçük balığı yediği dönem geride kaldı. Artık hızlı ve çabuk adapte olabilen balıklar kazanıyor.
Reformları hızlıca, hem de 4.0’ı tam merkeze koyarak yapmak;
Bu defa son kompartıman yerine önlerde yer almak mecburiyetindeyiz.
Bugüne kadar iyi, gayet iyi, aferin, çok güzel, idare eder gibi vasatı öven sözlerle, rekabeti geliştiremedik. Kapasitemizi sonuna kadar zorlamayan tüm öğretmenlerimize çok kızdık. Bu nedenle: Ne yıldız bilim insanları, ne yıldız sporcular, ne de yıldız sanatçılar diyarı olamadık.
Vasat ile idare ettik; yağladık balladık birbirimizi.
Buna rağmen onbin dolar fert başına milli geliri bulmuşken bu kez orta gelir tuzağına yakalandık.
Rakipler (4.0’a) yelken açmış hızla ilerlerken;
Biz rekabetin temel odağı olan üretimde, sıkıntıları görüp nerdeyse vazgeçtik. Ticareti –üretimin- yerine ikama ettik.
Üretimin yerine ticareti ikame etmek (yeğlemek, koymak) satrançta şah yerine veziri alıp idare etmekten başka bir şey değildir.
Lafla peynir gemisi yürümez sözü ne kadar bizden bizi anlatıyor.
Enerjimizin çoğunu kullanan “aklımızın” verimlilik esasına göre ter akıtmasının zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Gelelim Trabzon’a
Karınca misali “yüksek katma değerli üretim”, “yüksek katma değer” ve daha da önemlisi “üniversitesiz olmaz” deyip duruyoruz.
Büyük hedeflerimiz olmalı diyoruz.
En başta doğa ile uyumu gözeterek “ ekolojik olmayan ekonomik de olmaz” diyoruz.
Marka ürünlerimiz olmalı diyoruz.
Diyoruz da nasıl olacak? Rekabet kör döğüşü değil ki.
Bu nedenle “Marka Şehir Trabzon Çalıştayı Raporuna” çok sık vurgu yapıyorum. Eğer hedef yoksa gerisini konuşmaya gerek yok deyip duruyorum.
Trabzon’da olanı biteni bir hedefe, bir plana bağlamalıyız.
Plan yerine pilav diyen “hangi sektörden olursa olsun” artık hantallaşmış havuz balıklarıdır;
Koşmak, hem de surlara saldıran yeniçerinin hızıyla koşmak için neyi bekliyoruz?