“Ben yer altı şehrine değil Göbeklitepe’ye gitmek istiyordum.”
“Yusuf ‘a katılıyorum. Ben kapalı alanlarda dolaşmaya korkuyorum.” dedi Osman. “ Yerin altında şehir mi olurmuş. Yemeklerini nasıl yapmışlar? Temiz havayı nereden almışlar? Hem şey tuvaletlerini nereye yapmışlar ki? Sahildeki kumların sayısı kadar kafamı karıştıran soru var.”
“Hepsini cevaplayacağım arkadaşlar, sakin olun. Güvendeyiz. Buraya gelmeden önce yer altı şehirleri hakkında belgeseller izledim.” diye hemen atıldı Meryem. “Tarihi ve turistik yerleri tanıtan yazılar okudum.”
“Neden sürekli bir şeyler araştırıyorsun ki? Bak zorunda değilsin biliyorsun değil mi ? Oyun oynasan, ip atlasan, ödevlerini yapsan keşke.” deyiverdi kıkırdayarak Osman. “Sen ne zaman belgesel izlesen kendimizi macerada buluyoruz.”
“Hayatınıza renk katıyorum, teşekkür etmen gerekiyor bana.”
“Tamam bir oylama yaptık ve Derinkuyu Yer Altı Şehri kazandı.” diye söze girdi Ömer. “Gizemli mağarada beyaz solucan taşları ve haritayı bulduğumuzdan beri her şey yolunda gidiyor. Nereyi merak ediyorsak gidip görebiliyoruz. Sokaklarında yürüyebiliyoruz. Dünyada böyle bir güce sahip olan kimse yok. Şanslı çocuklarız. Notları yazan bilim insanının nerede olduğuna dair henüz bir iz olmasa da onu bulabileceğimize eminim.” Dördü de hem konuşuyor hem de yer altı şehrinin içindeki küçücük tünelde ilerliyordu.
Meryem, ekibin en gezgin ruhlu kişisiydi. Gezilecek yerleri, tarihi ve turistik bölgeleri, dağları, gölleri, ovaları adı gibi bilirdi. Derinkuyu Yer Altı Şehri’ni belgeselde görüp izleyince arkadaşlarına da bahsetmişti. Boğazını temizleyerek Yer Altı Şehri hakkında bilgi vermeye başladı.
“Öncelikle yürürken sakın başınızı yukarıya doğru kaldırmayın. Aksi halde kafanızı taş zemine çarpabilirsiniz. Tünelleri adeta bir tilki geçebilecek kadar küçük yapmışlar.”
“Neden bu kadar küçük ve daracık tüneller var?” diye sordu Yusuf.” Yer altı şehri ne için inşa edilmiş?”
Meryem elindeki feneri sağa sola yolu bulmak için hareket ettiriyor hem de soruları cevaplıyordu.
“İnsanlar binlerce yıl önce yer altı şehirlerini savaşlardan ve işgallerden korunmak için yapmışlar. Kaçıp kurtulmak için bir yol bulmak istemişler. Düşünmüşler, düşünmüşler... Eğer toprağın üstünde evler yaparsak bir anlamı olmaz, biz de yer altına bir şehir inşa edelim. Bizi orada asla bulamazlar ve zarar veremezler diye düşünmüşler. Öyle de olmuş. Savaş zamanlarında kaçıp sığınmışlar ve kimsecikler onlara zarar verememiş.”
“İnsanlar yerin üstünde bina yaparken bile zorlanıyor, binlerce yıl önce toprağın altına odaları nasıl yaptılar?” diye sordu Osman. “Aklım almıyor!”
“Hep birlikte hareket ettiler. Üstelik bilinen tam 8 katı var. Henüz girilemeyen odaları ve katları bile olduğu düşünülüyor.”
“8 katta neler olabilir ki? Yoksa hayvanlarını da mı getirmişler? Ahır da yapmışlar dersen düşüp bayılabilirim.”
“Evet Ömer , ahır bile yapmışlar. Erzak odaları, sığınma odaları, dini ibadetlerini yapabilecekleri alanlar, hepsini düşünmüşler. Çünkü yer altı şehirlerinde bazen çok uzun süre kaldıkları oluyormuş. Mutfakları, yatak odaları bile varmış.”
“Peki yerin altında nefes nasıl alıyorlardı ki?” diye sordu Yusuf.
“Yeryüzünden yer altı şehrinin son katına kadar inen hava bacaları yapmışlar. Hava bacaları her alana oksijen verebilecek şekilde planlanmış.”
“Bu mimari bir zeka , tebrik etmek gerek.” dedi Osman. “Peki giriş kapılarını fark eden olmuyor muydu? Ya onları takip edip bulurlarsa? Eyvah!”
“Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamışlar. Eğer kendilerini bulur ve takip ederlerse hemen şu sağdaki tünellerde gördüğünüz sürgülü taş kapıları kapatıyor ve bağlantıyı kesiyorlarmış. Tünellerin daracık olmasının sebebi de bu, onların hareketlerini yavaşlatabilmek. Bir giriş keşfedilir diye de çok sayıda farklı alanlarda girişler oluşturmuşlar.”
“Burası çok büyük kaç kişi yaşayabilir acaba?” derken doğrulan Ömer başını taş zemine hafifçe çarpmıştı. “Of, çok dikkat edin!”
“Yirmi bin kişi alabiliyormuş. Düşünsenize Derinkuyu dünyanın en büyük yer altı şehri ünvanına sahip. Şu an tam olarak neredeyiz biliyor musunuz?”
“Ben bilmek istemiyorum. Buradan çıkıp evime dönmek ve anacığımın yemeklerini yemek istiyorum.” dedi yüzünü ekşiterek Osman.
“Kapadokya’dayız. Hani şu...”
“Uçan balonların olduğu ülke mi?” diye atıldı Yusuf. “Uçan balonların altında meğer bir şehir mi yatıyormuş. Keşke onları da görebilsek, doğa defterime not ederdim.”
“Evet, uçan balonların olduğu yer ancak ülke değil şehir Yusuf. Nevşehir ilindeyiz. Türkiye’miz ne kadar güzel tarihe ve güzelliklere sahip öyle değil mi?”
“Kapadokya’nın kelime anlamı ne acaba?” diye sordu meraklı Ömer.
“Güzel atlar diyarı, demekmiş. Ayrıca Kapadokya sadece bir alanın değil, içinde birçok bölge bulunduran büyük bir coğrafyanın adı.”
“Öğretmenimiz geçen derste anlatmıştı. Peri bacaları, şimdi hatırladım. Onlar da Kapadokya’ydı.” dedi Yusuf.
“Evet peri bacaları da Kapadokya’nın zenginliklerinden birisi. Burası büyülü bir doğa!”
“Daha fazla büyüsüne kapılmadan ve daracık tünellerde kaybolmadan lütfen evimize geri dönelim.” dedi gözlerini fal taşı gibi açarak Osman.
“Hepsi yorulmuştu ve nefes nefese kalmıştı. Koca bir yer altı şehrini gezme fırsatları olmuştu. Ayakları şişmiş ve kızarmıştı. Bilekleri bile acıyordu. Dördünden başka kimsenin sesi duyulmuyordu. Ömer’in arada bir çıkarıp arkadaşlarının ellerine sıktığı mandalina kolonyası olmasa koku bile alamayacaklardı.
“Tamam, beyaz solucan taşları çıkaralım ve mağaranın resmini çizelim, daha fazla geç kalmayalım.”
“Yusuf haklı, geri dönelim.” diye ekledi Ömer.
Beyaz solucanı anımsatan yumuşacık taşları çıkardılar. Yer altı şehrinin erzak odasına mağarayı çizdiler.
“Bir diğer gideceğimiz yer Göbeklitepe olsun lütfen.” diye ekledi yolculuğa çıkmadan Osman. “Hem orası tarihin doyduğu yermiş.”
Arkadaşları kahkahaya boğulmuştu.
“İlahi Osman, doyduğu değil yahu doğduğu doğduğu.” dedi kıkırdayarak Meryem.
Önceki Bölümleri okumak için tıklayın:
Bulut Köyü Dedektifleri Bölüm 3 : Tablodaki Hayalet
'Bu mağarada ne işimiz var ki! Ben korkmaya başladım!” ' Kestane toplamaya çıkmasaydık yağmura da yakalanmazdık!" dedi ıslanan saçlarını düzelterek Ömer.' Kimin fikriydi? Yusufff! Hep senin şu doğa merakın yüzünden, al...
Bulut Köyü Dedektifleri - 2 Kayıp Günlüğün Peşinde
Hikayenin ilk bölümü için tıkla... 'Sen! Gözlüklü, başla bakalım!” Çocukların dördü de evin duvarının dibine oturmuş, birbirlerine sarılmıştı. Alınlarından sıcacık terler akıyordu. Tangur tungur devrilen tencerelerden fırlayan...
Bulut Köyü Dedektifleri -1
BÖLÜM 1: Köyde bir ajan nine mi var? ‘'Bana tombul bir fare gibisin diyemez'' dedi ve arkasına bakmadan uzaklaşmaya başladı Osman. Okul çıkışıydı. Tüm öğrenciler kendilerinden daha ağır olan sırt çantalarını yüklenmişler...