Türkiye Cumhuriyeti`nin ön sözünün yazıldığı Gelibolu Yarımadası`n da, adeta bir Çanakkale Destanı yaşanmıştı! 10 ay süren Çanakkale Savaşları`n da, ilk gazi Alaşehirli Mehmet oğlu Osman, ilk şehit telefoncu er Balıkesirli Salih oğlu Hamit, son şehit ise Ekrem Mazhar Efendi idi. Peki, ilk subay şehit kimdi? Rütbesi neydi? Nereliydi?
İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun o dönem başkenti İstanbul'u alarak, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın kontrolünü ele geçirmek istiyordu. O günlerde çok zor durumdaki Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul'u zapt etmek suretiyle, Almanya'nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak, İttifak Devletleri'ni zayıflatma ya da yok etmek, toprak altındaki değerli maden ve petrole erişmek, Osmanlı topraklarını parçalamak, paylaşmak amaçları ile ilk hedef olarak, Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdi. Ancak önce denizden, ardından karadan saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Kara ve Deniz Savaşları sonucunda, iki taraf da çok ağır kayıplar vermişti.
*****
Önce Birleşik Krallık ve Fransız gemilerinden oluşan 18 adet çelik zırhlıdan oluşan güçlü bir donanmanın, Çanakkale Boğaz'ına geniş çaplı saldırıları, 1915’in Şubat ayında başlamıştı. Sert ve soğuk rüzgarların estiği boğazda, özellikle 19 Şubat ile 25 Şubat arası karaya yapılan bombardımanların sonucu, Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Çobanlı, giriş tabyalarının geri çekilmesi emrini uygulatmış, en güçlü saldırıları ise 18 Mart 1915 günü olmuştu. Amiral De’Robeck komutasındaki Birleşik Filo, destek ve lojistik gemileriyle birlikte toplam 103 parça gemiden oluşmaktaydı.
Bu Birleşik Donanma o gün ağır kayıplara uğramıştı. Bazı önemli savaş gemilerini, onların deyimiyle yenilmez yüzen çelik kalelerinden bazıları yaralanıp, bazıları da boğazın soğuk dibini boylayınca, deniz harekâtından vazgeçip dönüş manevrası yaparak, boğazı Ege Denizi’ne doğru karanlık sularda terk etmişlerdi.
Binlerce yabancı askerin katıldığı, bu kara harekatından önce boğazda gökyüzü kapalı, soğuk bir havanın olduğu 19 Şubat 1915 günü, sabah saatlerinde Corwallis savaş gemisinden 11 kilometre mesafeden Orhaniye tabyasına, Triumph gemisinden Ertuğrul tabyasına, Suffren gemisinden Kumkale tabyasına ateş edilmiş; böylelikle Çanakkale cephesi açılmıştı. Düşman, öğlen saatlerinde Seddülbahir tabyasını da bombalanmaya başlamış, görüş mesafesinin giderek düşmesi üzerine, saat 17:30’da harekâta son veren İtilaf donanması, Çanakkale Boğazı’nın önünden çekilmek zorunda kalmıştı... Bu gemilerin manevra yaptığı bölgeye depolarda kalan 26 adet mayını gece yarısı döşeyen Nusret mayın gemisi, savaşın seyrini değiştirmişti. Önce kenar tabyalardan vurulan, ardından bu mayınlara çarpan Bouvet, Irrestable ve Ocean içindekilerle boğazın karanlık sularına gömülmüştü. Agamemnon, Inflexible, Gaulois ve Souffren zırhlıları ise ağır yaralı olarak Ege’nin sularına geri çekilmişti.
Bundan 107 yıl önce; bir ay kadar sonra tekrar boğaza yanaşan gemiler, nereye gittiklerini bile bilmeyen sömürgelerine ait askerleri ve kendi askerlerini de gemilerine doldurup, flikalarla kıyıya çıkartarak, karadan 25 Nisan 1915 sabahı ilk çıkartmalarını yapmışlardı.
Tarihçi Mithat Atabay’ın ortaya koyduğu bazı belgelere göre ise, Çanakkale Cephesi’nin ilk subay şehidi ise; 5. Alay, 1. Tabur, 2. Batarya, 2. Takım komutanı olan, 1893 Trabzon doğumlu, Rıza oğlu Trabzonlu Teğmen Murtaza Efendi olmuştu. Subay Murtaza'nın kardeşide Yemende şehit olmuştu.
Bu rapora göre Trabzonlu Teğmen Murtaza Efendi, bir akşam üstü Seddülbahir Kalesi’nin iç meydanına düşen bir mermi parçasının, vücudunun önemli bir yerine isabetiyle, gözetleme yerinde hayatını kaybetmiş ve şehit olmuştu. Elimizdeki tek bilgi Trabzonlu idi. Fotoğrafını bulamadık. Babasının adı Rıza idi ama Trabzon’un neresindendi, nerede yaşıyordu? Öğrenilemedi. Gerçi önemi de yoktu. Önemli olan canını vatan toprağı için genç yaşta verenlerden olmasıydı.
*****
Mustafa Kemal Atatürk ve tüm subay arkadaşları başta olmak üzere tüm er ve erat bu çok önemli deniz ve kara savaşında destan yazmıştı. Her cephede, her siperde, her tabyada, bazı isimlerin olağan üstü gayretleri ise bugüne kadar gelmişti. Türkiye’de diline, dinine, ırkına, mezhebine bakmadan, her etnik kökenden, bu topraklarda doğanlardan oluşan askerler dahil, Ezineli Yahya Çavuşlar, Bigalı Mehmet Çavuşlar, Bekir Çavuşlar, Harranlı Seyit Onbaşılar, Selahattin Adil Paşalar, Cevat Paşalar, Veber Paşalar, Nazmi Binbaşılar, Derviş Aliler ve daha niceleri ve de 57.Alay…
İşte bu İngiliz ve Fransızlar, bu bir asır öncesinin intikamını almak için, şimdi masa üstünde ter türlü oyunları ve bu topraklardaki piyonlarıyla, tek bir mermi atmadan ülkeyi içten yıkmaya çalışıyorlar. Çünkü bu bağımsızlık mücadelesinin 107 yıllık acıları çok büyük halen daha unutamamışlar. Nankör dostlarıyla! halen daha Izdırap ve intikam hırsı içindeler!
Mesela; boğazdaki deniz savaşında, ordumuzun 12 top mermisi ile büyük yara alan Agemennon gemisi, batmamak için boğazdan Ege’nin açıklarına kaçmıştı ama bakın bu İngilizler, yaklaşık 3 yıl sonra Vahideddin Paşa hükümetine ne yaptırdı?
Osmanlı İmparatorluğu adına Bahriye Nazırı Rauf Bey tarafından, Limni adasının Mondros Limanı'nda, demirli bir zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı önce ‘’Mondros Ateşkesi’’ imzalandı.
Şimdi sıkı durun: Limni Adası 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedilmiş; Balkan Savaşı’nda ise kaybedilmişti. Yüzyıllarca Osmanlı toprağı olarak kalan bu ada İmparatorluğun sonunu hazırlayan anlaşma için, adeta özel olarak seçilmişti. Rauf Orbay ve beraberindeki heyet yavaş ve yorgun adımlarla limanda demirlemiş İngiliz savaş gemisine doğru yürürken, binlerce yıllık düşmanlığın sudaki izleri yüzeye en net haliyle çıkmıştı. Limni Adası’ndaki Mondros Limanı’nda demirleyen ve görüşmelerin gerçekleşeceği savaş gemisinin adı neydi biliyor musunuz? "Agamemnon!’’
Bu antlaşma ile beraber Osmanlı İmparatorluğu fiilen sona ermişti. 1922’nin kasım ayında ülkeyi düşman postallarından kurtarmak için, milli mücadeleyi yapanlar tarafından saltanat sona erdirilince; Sultan Vahideddin, apar topar ‘Malaya’ adlı İngiliz gemsiyle Malta’ya doğru, İstanbul'u acilen terk etmişti! Sürgün yıllarında en son 4 yıl yaşadığı İtalya’da vefat etmişti.
*****
Bu destansı savaşta, subay ve er olmak üzere, ağır hastalıktan Çanakkale’de 64 bin 440 askerimiz cepheyi istemeden terk etmek zorunda kalmış, cephede her türlü hastalık ve yara enfeksiyonlarından 21 bin 498 askerimiz ise şehit olmuştu. 10 bin 67 askerimiz o cephelerde kaybolmuş, 100 bin 177 asker, hafif ve ağır yaralanmıştı. 55 bin 127 askerimiz de muharebe esnasında şehit olmuş ve toplam 251 bin 309 subay ve erimiz, zamanın Genel Kurmayı olan Osmanlı Erkanı Harbiyesi, Türk ordusunun kayıplarını bu şekilde açıklamıştı. Britanya Krallığı’nın resmi kaynaklarına göre ise, müttefik düşman ordularının kaybı ise Türk ordusuyla neredeyse aynı sayıda, toplam 252 bin kişi civarında olarak açıklanmıştı.
Şimdi o topraklarda cephe hattını adım adım gezerken, akşam güneşinin denizin üstünü hafif esen rüzgarın hüznü ile yavaş yavaş terk edip, Trabzonlu Teğmen Murtaza gibi şehitlerle dolu o kanlı topraklara karanlık çökerken, gecenin ürperten sessizliğinde; Ertuğrul Koyu’ndan, Conk Bayırı’ndan, Kanlı Sırt’tan, Zıhındere’den, Nara Burnu’ndan, Soğanlıdere’den, Kerevizdere’den, Kirte Düzlüğü’nden, Eceabat’tan, Biga Köyü’nden, Anafartalar’dan, taa derinlerden, sanki topluca kalabalık bağrışmalar, gür sesler ve süngülerin havada çarpışma sesleri gelir halen!