Çok şükür, yaşıyoruz!..

Ziya Osman, bir şiirini “… çok şükür öleceğiz” diye bitirir. Ölüme tevekkülle yaklaşan şair, belki de 8 yaşındayken kaybettiği annesine kavuşma arzusuyla söylemiştir bu sözü.

Yaşamayı çok seven, ölümden alabildiğine korkan dostu Cahit Sıtkı bile “Çoktandır tekneyi aldı sular / Çoktandır ümitler sende ölüm” diye dizeler yazar ve trajik bir sonla erken yaşta çekip gider o masal ülkesine. 

Şimdi hayat ve memat üzerine birkaç kelam edeyim fakat böyle üzünçlü olmasın diyorum. Bir hocamızın, köyde minareye ilk kez hoparlör takıldıktan sonra deneme selası okuyup arkasından “Dikkat, dikkat! Ölü ölmemiştir.” diye düzeltmesi gibi neşeli…     

Bizim köylerde bazı mezarlıklar, olur olmaz yerlerdedir, bilirsiniz. Ama oralardan da boş geçmek olmaz. Bir yolun kenarında bir tabela görmüştüm:

“Dikkat! 30 metre yukarıda mezar var. Ruhuna Fatiha…”

İstanbul’un tarihi mezarlıklarından birinde bir hocamız mezar taşı yazıtlarında inceleme yaparken eski yazıyla şöyle bir cümleye rastlamış:

“Karı dırdırından öldü.”

Kabul edelim ki dırdırı erkek de yapabilir. Ve dırdır, insanı öldürmese bile sakat bırakabilir…

Bektaşi 70 yaşında ölmüş. Vasiyeti gereği mezar taşına şöyle yazmışlar: 

“5 yıl yaşadı.”

5 yıldan kasıt, rahmetlinin gülerek, eğlenerek, hayattan keyif alarak yaşadığı vakitler.

Öyleyse gayet uzun bir süre bile sayılabilir. 

Köyde bir Zehra teyzemiz vardı. Yolun kenarında her gördüğümde hatırını sorardım, o da bana uzun ömür dilerdi. 

“Allah sana da uzun ömür versin, teyzem.” dediğimde, “Yok, uşuğum, dema, dema!” diye çıkıştı bir gün. “Boyle hayatın uzun olmasina hiç lüzum yok!..”

Az ya da çok yaşayalım, hayatımızı gülerek, eğlenerek Bektaşi bakışıyla uzatabiliriz. Ama en güzeli, toplum olarak hep birlikte gülebilmektir. “Beraber gülmeyi öğrenemezsek beraber ağlıyoruz.” 

Çocukluğumuzun Gırgır mizah dergisi, haftalık satışı 400 binleri bulan bir dergiydi. 7’den 70’e herkesi güldürmeyi başarıyordu. Toplumsal ve siyasal hoşgörü zemininde.

“Mizah hayata tahammül etme sebeplerinden biridir diyor mizahçı Metin Üstündağ. “Doğuyorsun, ölüyorsun. Sanat bu arayı manalı kılma çabası. Mizahçı bu manalı kılma çabasının da çok saçma olduğunu söylüyor. Yok hacı öleceğiz, diyor, saçma diyor. Bundan ‘komik’i üretiyor işte…”

Öte yandan “komik” çoğu zaman hayatın içinde doğal yolla oluşuyor.

1957 seçimlerine doğru… Bizim köylerin birinde bir Hakkı dede var, koyu Halk Partili. Hastalanmış, yatıyor. Bir yandan seçim yaklaşıyor, bir yandan son yolculuk…

“Gittii...” diye sayıklıyor Hakkı dede. “Gitti inen o dağ gibi koç, gittii..”

Söylediği tam anlaşılmıyor aslında. İbrahim peygambere inen koçtan mı bahsediyor, yoksa başka bir şey mi söylüyor?... 

Herkes kulak kesilip dinliyor. Meğer Hakkı dedenin aklı hâlâ seçimdeymiş. Bir oy da bir oydur, aslında şöyle diyormuş kendisini kastederek:

“Gitti İnönü’nün dağ gibi koçu, gittii...”

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri