Askeri kışladaki üniformalardan, toprak sahalardaki formalara uzanan öykü…
‘’Elle golü ilk kez Maradona değil, ben atmıştım’’
“Askeriyedeki futbol performansım, Trabzonspor’un dikkatini çekince, iyi bir teklif yaptılar ve aklımda hep futbolda kalmıştı, kabul ettim. Askeri üniformamı çıkardım, Trabzonspor’un formasını giydim.”
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Trabzonspor’un sancılar sonrasında kuruluşunun, resmi tarihinin 1967 olduğunu bilmeyeniniz yoktur.
Resmi tarihten bir yıl önce kırmızı – beyaz renklere ve sadece -T- şeklindeki logoya sahip olunan, 1966-1967 sezonunda yer alan oyuncular, bordo-mavi renklerle bir yıl sonra yeniden kurulan Trabzonspor kadrosuna dahil edilmişlerdi…
Dünya tarihi için karanlık bir dönemin başında, 2. Dünya Savaşı başlamadan bir yıl önce takvimler 1938’i gösterirken, Trabzon’un merkez köylerinden Gölçayır’da, o zaman ki adıyla Divranos köyünde doğmuş Selahattin Altın…
Kireçhane’nin derme çatma ilkokulundan mezun olduğunda 2.Dünya Savaşı bitmiştir.
Fırsat bulup ender geldiği memleketi Trabzon’da kendisini yakaladığımız da biz sorduk, o anlattı; “ İlkokuldan sonra babam beni kolumdan tuttuğu gibi, Astsubay hazırlama ortaokulunun imtihanlarına soktu. İmtihanı kazandım. İstanbul Çengelköy’de çocuk yaşta asker oldum anlayacağınız. Bir yıl orada okudum, ikinci yıl okul İçel’e taşındı. Bizden önce ordumuzun atlı birliklerinin yerleşik olduğu bir binayı boşaltmışlar, bize yatakhane yapmışlardı. Altlı, üstlü demir ranzanın alt katında yatıyordum ama ne mümkün uyumak. Yıllarca oradaki birliğin atları ve katırları duvarlara işemişler. Ne kadar temizlenmiş ve badana ile boyatılmışlarsa da duvar leş gibi kokuyordu.”
81 yaşındaki Selahattin Altın bir yandan anlatıyor, bir yandan da sohbete oturduğumuz, Maçka’daki Sümela Manastırı’nın altındaki mesire yerinden, dişisinin dikkatini çekmek için öten karatavuklar eşliğinde, çok güçlü akan Coşandere’nin dans eder gibi akışını seyrediyordu.
Yaşına rağmen fiziğinde bir kilo fazlası olmayan Selahattin Altın, önünde duran Cami Boğazı Yaylası’ndan akıp gelen soğuk sudan bir yudum aldıktan sonra, devam etti:
“Uyumaya çalışırken başımı çevirdiğim taraf, çok keskin ağır sidik kokan duvara bakıyordu. Mecburen başımı çevirip ters tarafıma doğru yatmaya başladım. Haftalarca, aylarca, yıllarca bu şekilde yattım. Kafam biraz yanladı gibi oldu, başımın
Astsubay hazırlama okulu bittikten sonra, bir yıl meslekle ilgili staj yapan ve o yıllarda futbola merak saran Altın, subaylık hayatına Amasya’da 6. Er Eğitim Tugay’ın da başladı.
“1966 yılıydı sanırım. Tugayda ki Karadenizli askerleri toplamaya başladım” diyerek, konuşmasına devam eden ihtiyar delikanlı, “Karagücü olarak bölükler kışlalar arası maçlar yaptırmaya başladım. Ben de oynuyordum. Bu arada bizimle oynayan ve teskere alıp Trabzon’a giden oyuncular, Trabzon futbolunun benden haberdar olmasını sağladı. O sıra kardeşim de futbol oynuyordu. Daha sonra bordo-mavi forma altında o da top koşturanlar arasında yer aldı, bilirsiniz Mehmet Cemil.”
***
Nam-ı diğer lakabı ile yazarsak, Yankafa Selahattin veya Başçavuş Selahattin. 1. Lig tarihinde ilk kez şampiyon olan Trabzonspor’un efsane diye adlandırılan kadrosunda yer alan ve 3 yıl formasını giyen Mehmet Cemil Altın’ın da ağabeyi. Ayrıca yine şampiyon kadrodan Yaşar Alemdaroğlu'nun hem dayısı hem de kayınpederi.
Gerisini isterseniz kendisinden dinleyelim: “ Bahri bey o zaman Numune Hastanesi’nde Başhekim, bana ordudan istifa edip, Trabzonspor’da forma giymem için, hastanede sigortalı iş teklif ettiler, 950 lira maaş karşılığında. Ayrıca kulüpten de 250 lira maaş ve 4 bin lira da nakit para eklediler bu teklife. Bana çok cazip geldi. Kabul ettim. O dönem Trabzon Sanat Okulu’nun tam arkasında, ufak bir maddi destekle 640 metre kare bir arsa aldım.”
Kışladaki üniformasını bırakıp, sahalardaki formayı giydiğinde 28 yaşındaydı. O dönemde hemen hemen her futbolcunun bir lakabı vardı. Daha çok başı biraz yan kaldığı için, yankafa diye hitap edilen Selahattin Aydın şöyle devam etti “ Şimdiki Avni Aker’de bir Samsunspor maçımız var, 2.Ligdeyiz, galip gelirsek maaştan fazla bir prim var. 400 lira. Çok iyi para o zaman. Hatırlayanlar bilir Samsunspor şampiyonluğa oynuyor, bizim iddiamız yok o yıl ve Samsunspor, Bursaspor ile çekişiyor şampiyonluk için. Şampiyon olan 1.lige çıkacak. Samsunspor karşısında tek kale oynuyoruz, ne yaptıysak gol atamıyoruz. İkinci yarının ortalarına doğruydu sanırım 70.dakikalar falan, dağ tarafındaki kaleye kapalı tribün tarafından bir orta geldi. Yükseldim ama baktım top beni aşacak, vuramayacağım, o anki refleksle elimi uzattım, top elime çarptırdım ve top filelere gitti. Ama havada o anki açım, bu pozisyonu hakemin görmesini engelledi. Ben hakeme baktım, vermez diye düşünürken santrayı gösterdi. Ortalık yıkıldı. Samsunspor’un kalecisi Erol, haklı olarak çıldırdı. Saha karıştı ve şampiyonluğa oynayan Samsunspor, golü iptal ettiremeyince sahadan çekildi.
Anlayacağınız elle geçerli gol ilk kez dünya kupasında Arjantinli Maradona değil, Avni Aker’de ben attım. O zamanlar kamera mamera olsaydı izlerdik” dedi ve gülüştük.
Selahattin Altın, daha sonra karşılaşmayı 3-0 hükmen kazandıklarını belirterek, devam ediyor “Karşılaşma böyle tescil edilince, maçımız Spor Toto kuponundan çıkarıldı. Haliyle golü attık ama söz verilen 400 lira primi elle atılan golle galip geldik diye alamadık. O sezon da Bursaspor şampiyon oldu.”
***
Mesariye Köyü’nden Fethiye hanımla evli olan ve şimdi 6 yetişkin evladı Tuncay, Ali Rıza, Leyla, Gülşen, Güllü ve Gülizar’ın babaları Selahattin Altın, kendisinden sonra bu mesleği, şimdi Antalya’da yaşayan kardeşi Mehmet Cemil’in devam ettirdiğini ifade ederek “Trabzonspor’da şampiyonluk da ona nasip oldu. Hiç unutmam Astsubay okulunda iken, bizim nişanlanmamız, evlenmemiz yasaktı. Çünkü öğrenciydik. 19 yaşındaydım. Babam eşimi ailesinden istedikten sonra köyde gizli gizli imam nikahı kıymıştık. Çok korkmuştum o sıralar, duyulacak da beni askeri okuldan atacaklar diye, hey gidi günler…”
Şairin dediği gibi, kimine göre kafa golünde kralım, kimine göre yalanım, kimse kafaya takmasın, ben aslında falan filanım… Anlayacağınız üniformalardan, formalara uzanan, uzun bir öykü aslında bu.
Selahattin ağabeyimiz, ilerleyen yıllarda emekli olduktan sonra, Balıkesir’in Edremit ilçesine yerleşmiş. Trabzon futbolunun kafa golleriyle tanınmış ismi Yankafa Selahattin, tebessümle başlayıp tebessümle bitirdiği sohbetimizde, son sözlerini şöyle tamamladı. “Etrafa sorsanız Selahattin diye inanın kimse tanımaz ama Başçavuş yada yankafa diye söylerseniz, o dönemden olan herkes tanır. Hem 1966-67’de kırmızı-beyazlı hem de 1967-68’de bordo-mavi renklerle sahip, Trabzonspor formasını giyen ender oyunculardan biri oldum. İki sezon Trabzonspor’da futbol oynadım. En büyük özelliğim hava toplarına iyi yükselmem ve az da olsa kafa gollerimdi. Daha sonra Sebat Gençlik takımına transfer oldum. Sebat Gençlik takımını aynı yıl şampiyon yapıp, 3. Lige çıkardık ve ben o zaman futbol için yaşlı şimdi ise olgun sayılabilecek 31 yaşında futbolu bıraktım.”
***
Sohbetimizin sonunda, arkasına yaslandı, sanki biraz hüzün bastı ve “ Beni tekrar o günlere getirdin” diyor. Bu günlerini şirin Edremit ilçesinde ailesiyle eski günleri anarken, sinema makinisti gibi, hayallerini de tekrar tekrar geriye sararak, Trabzonspor filmini izlemeye devam eden Selahattin Altın, ölmeden bir şampiyonluk daha görmek istediğini de, özellikle not düşmemi istiyor ve ardından Trabzon’da ki günlerini yine hatıralarıyla geride bırakarak, Edremit’in yolunu tutuyor.