UEFA’da yer alabilme iddiasını sürdürebilmek için, Trabzonspor’un bu zorlu deplasmandan mutlak galip dönmesi gereken bir karşılaşmaydı.
Osmanlı sanırım tokadı, bu sefer hafifte olsa kendine vurdu.
Başkentin merkezinde çok uzak, sanki bozkırda bir stadyum…
Kim gelir maça? Buna rağmen sadece kapalı tribün doluydu. Maraton tribününde de 500 kadar bir izleyici.
Bordo mavili 800 kadar taraftarda takımlarını yalnız bırakmamış gelmişler, helal olsun.
TFF ağlıyor insanlar maçlara niye gelmiyor diye, Süper Lig de 6-7 takımın haricinde stadyumlar dolmuyor. Niye? Birincisi kimse bu Türkiye Futbol Federasyonu’na ve Merkez Hakem Komitesi’nin dürüst olduğuna asla inanmıyor ki, bence de öyle!
İkincisi de yapılan tüm yeni stadyumların, şehir merkezlerinin çok çok uzağına yapılması.
Ancak 15-20 yıl sonra bu stadyumlar, kentin içinde kalır duruma gelir.
Belki o zaman tribünler ful olur. Belki!
*
Süper Ligin 29. haftasında bu şartlarda önemli bir karşılaşma, konuk ekip Avrupa hedefini sürdürmek için, ev sahibi de kümeye gitmemek için varını yoğunu ortaya koydu.
Trabzonspor’da cezalı olan Okay ve sakat olan Esteban, Castillo, Onazi, Batuhan ve Burak kadroda olmayan isimlerdi.
Genç Hüseyin, Uğurcan, Arda ve Sami Can’ı kadroda görmek ise sevindiriciydi. Bu takımda kademeli olarak pahalı yabancı oyunculardan kurtulmanın sırası artık gelmiştir sanırım.
Trabzonspor’un yeni başkan ve yönetiminin, Başkent de bir dizi resmi ziyaretten sonra, Osmanlı Stadı tribünlerinde tam tekmil yer almaları ve ilk maçlarını beraberlikle kapatmaları, gecenin sakinlik getiren bir nefesiydi.
*
Oyunun ilk 13 ve 15. Dakikalarında Novak ve Yusuf’un ayağından gelen şok gollerle abondene olan küme düşme adayı İ.Melih Gökçek’in takımı Osmanlıspor, sanırım bu lige yavaş yavaş el sallamaya başladı.
İlk yarıda Trabzonspor’un kaçırdığı 2 pozisyon daha vardı, o kadar. İkinci 45 dakikada da bir o kadar.
İkinci yarı başlamadan rakibinin set darbesine maruz kalan Abdülkadir, ciddi bir sıkıntıya sebebiyet verilmemesi için sanırım, devre arasında yerini Pereira’ya bıraktı. Halbuki genç Abdülkadir çok da iyi oynuyordu.
Yusuf ile birlikte her geçen gün daha da güçlenen ve fizik gücünü de yükselten bu oyuncular, bordo mavililerin önümüzdeki sezon, ligi sallayacak oyuncuları olmaya en banko adaylar diyebilirim.
*
Bordo mavili takım ikini yarıya süzülmüş, durulmuş başladı ve yaklaşık 30 metre mesafede boşluk bulan Musa nefis vurunca, bu golle mor sarılılar umutlandı. Bu arada bordo mavili orta saha, ninni ile uyuyordu.
Ardından bir şık rövaşata golü de Rodellaga’dan gelince, fark yine 2 ye çıktı. Biraz sonra bu oyuncu yerini N Doye’ye bıraktı. Bu bana göre Rıza hocanın büyük bir hatasıydı. Zaten bu dakikadan sonra oyun döndü.
Osmanlı takımının yabancı oyuncularından Sokol’da beklenmedik golle umutlara yelken açarken, uzatmalar ile son 10 dakikaya girildiğinde ev sahibi ekip de yine takımında gecenin yıldızı Musa’nın şık kafa vuruşunu, kaleci Onur dizinii tutarak uzanmasına rağmen, köşeden çıkaramadı ve top filelerle kucaklaştı.
Burada da bordo mavili defans bloğu sanki gezmeye gitmişti.
3-1’den 3-3’e gelen skor, bu sefer Trabzon takımını alabora ederken, kapalı tribünün üst katından önündeki yedek kulübesine bağırarak taktik veren İ.Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek’in çabaları, ancak 3-3’lük skora yetti. Mübarek sanki teknik adam!
Özellikle Abdülkadir’in oyundan alınması ve Yusuf’un yorulması, Rıza hocanın ekibine adeta fren yaptırdı.
Ha, unutmadan Trabzonspor'un lehine verilmesi gerekirken aleyhine verilen faul pozisyonunda Uğur'un yerde yatar vaziyette attığı golü faul gerekçesi ile saymayan Halis Özkahya, bana göre verdiği geçersiz karar maçın kırılma noktasıydı.
Anlayacağınız yine de bu gece ne şiş yandı, ne kebap.
Ama kimse hedefini garantileyemedi. Ne Trabzonspor UEFA Avrupa kupalarını nede Osmanlı küme potasından kurtulmayı!