Hani derler ya, Türkiye’de soğuk Erzurum’da doğar, Sivas’ta yaşar, Ankara’ya da gezmeye gider.
İşte böyle bir gün beklerken Başkent’te, hava ilkbahar gibiydi.
Bir takım iç sahada kazanıyor diye, dış sahada da kolay kaybetme lüksü yoktur.
Bordo mavili takım, işte bu mantığı göz önüne alarak başladı, Gençlerbirliği önünde maça Eryaman’da.
Bu ligde alıp başını gitmesi gerekenlerden biriydi aslında bordo mavililer. Gider mi? Yoksa hasıraltı ederler mi yine? Şimdilik bilemem.
Bir teknik adam son haftaları hep galibiyetle kapatıyorsa, üç puana adını yazdırıyorsa, "gidenden" bir farkı olduğunu göstermek için, kendini pozitif yönde ihbar ediyor demektir.
Takımda ciddiyet ve cesaret varsa, yenilgiye başkaldırması gerekenler "ağalık" değil, ‘’ağabeylik’’ yapmayı seçtiği sürece sıkıntı olmaz.
Her yönetim içerisinde ve her takım içerisinde ufak tefek sıkıntılar olur. Önemli olan onları su yüzene çıkartıp malzeme vermemektir.
O yüzden kendi yanlışlarıyla yüzleşmesi gereken adamlar, her kesimde olabilir.
Unutulmasın ki; futbol oynamayanlar, hem takımlarının, hem kendilerinin geleceğiyle oynarlar.
*****
Geçen hafta ilk 11‘de olmayınca hocasıyla ufak bir sürtüşme yaşayan Pereira, bu karşılaşmanın 21 kişilik kadrosunda yoktu. Sakat olan Trodsen ve Ömür, cezalı Olan Baker’in olmadığı konuk ekip, tekrarlamaktan usanmadığı paslı sahnelerle, maç boyu filmin kontrolü elinde tutmak istedi.
Ev sahibinin teknik adamı Mustafa Kaplan, oyunu ve hakemleri eleştirildiği için sitem etmek değil daha iyisini yapamadığı için bundan sonra daha çok çabalaması gerekir. Her şeyden önemlisi yanlışlarda inat etmemektir ama kadrom bu diyorsa, yapacak bir şey de yok gibi!
Rakibe oyunun anahtarını vermemek için, orta sahada kontrolü elinde tutmaya çalışan Abdullah hocanın talebelerinde, özellikle ilk yarıda o bölgenin sorumluluk kolyesini, ilk kez ilk 11’de forma giyen yeni transfer Berat taktı. Neredeyse oyunun büyük bir bölümünde hatasız oynadı. Gerçi çok geniş alanda buldu dersem, yerinde olur sanırım.
Bırakın geçen haftaki farklı mağlubiyetleri için, yolun üzerindeki taşları kaldırmaya bile fazla çaba göstermeyen ev sahibi takıma gelince, Johannson ve kaleci Nordfeldt sakat oldukları için kadroda olmayanlarıydı…
*****
İlk 45 dakika içerisinde daha fazla topa basan Trabzonspor’un ilk golünde, Ekuban ve Djanıny Kız kulesine kayıkla el ele verkaç yaparak giden sevgililer gibiydi.
Oyunun üçte birlik bölümü bitmek üzere iken, ikinci golde de Nwakaeme’nin ara pasında yine sahne alan Ekuban oldu. Defans bloğunda Edgar’ın kademelerdeki boşlukları iyi kapatması, kötülüğün üstünü örten çarşaf gibi oldu.
Ne yalan söyleyeyim, oyunun içindeki kararlılığa bakmayıp, her iki takıma da bir size, bir onlara gibi dengeli davranmak için, gereksiz ve anlamsız düdük çalan orta hakemleri hiç ama hiç beğenmiyorum. Mustafa Öğretmenoğlu’nda sanki böyle bir sezgi algıladım. Kolay bir maçı kafasındaki tilkilerle kendisi için zora soktu vesselam. Bilmem gözlemcisi Aytekin Durmaz kaç puan verir? Çok az verir değil mi?
Son dakikalarda oyuna giren, Kamil Ahmet, Hosseini ve Afobe, akşamın geç gelen süsü oldu. Gençlerbirliği’nin, Mendoza’nın ayağından gelen penaltı golü ise akşamın nazar boncuğu olsun! Karşılaşma tamamlandığında, özellikle konuk ekip için Eryaman’da yine 3 puanlık, zorda olsa bir bahar havası vardı. Son dakikalarda Nwakaeme hep kaçırınca, Gençlerin baskısı, Trabzon’un nefeslerini kesti
İlk devrenin bu son maçında, istediği galibiyeti zorlada olsa alıp, uçakla evine dönen Trabzonspor’un, geçen sezon kaybedilen maçlarda çekilen o eski fotokopilerinin de, hemen önlerindeki Süper Kupa finali öncesinde, geçen sezonun anısına Başakşehir FK’ya karşı, anlamlı bir kupa fotoğrafı olsun.