Futbolcular mülakatla alınsın, her yanlış bir milyonu götürsün

Ünlü bir spor adamı, “Nazik adamlar sonuncu olur.” demiş. Sporda en çok kazananların en saldırgan kişiler olduğu, bir sosyal psikoloji tezi. Nitekim biz de futbolda hırçın ve çirkef olup çok takdir ve para kazanan sürüyle “adam” tanıdık. Arzın talebine saygılar sunarız.

Sözleşmeyi cebe attıktan sonra yan gelip yatanlar da çoktur. Carlos Kaiser efsanesini herkes duymuştur. “Gerçekten oynamak istemedim. Amacım eğlenmekti.” demiş. 24 yıllık kariyerinde 6 takıma transfer olmayı başarmış. Toplam 61 maça çıkıp 6 gol atmış. Ne mutlu ki bizim, sıfatı “süper” olan ligimizde Carlos tarikatı müritlerine hiç rastlanmaz. Hatta tam tersi çoktur ve biz emekten yana olanlar, sömürülen bu emekçi kardeşlerimiz için asgari ücretin üzerinde ücret talep ediyoruz efendim.

Biz kim miyiz? Hasan Hüseyin üstadın dilinden diyek gayrı:

“ben işçi çocuğuyum evladım / demiryolu atölyesi işçilerinden / emekli Şükrü’nün oğluyum / ekmekle doydu karnım / ekmekle avutuldum / ekmekle korkutuldum / sen sofraya havyar da koysan kuzu kızartması da / önce ekmeğe varır elim / çilemin adı benim / ekmek kavgası…”

Yok, mevzu o değil elbet. Lakin biz de cebindeki son parayı maç biletine verip Avni Aker’in soğuk betonlarında saatlerce oturmuş, haksız yere gol de yemiş, cop da yemiş garibanlarız. O yüzden iki söz söyleme hakkımız da olsun artık.

Bir siyahi oyuncumuz vardı, başka takıma transfer oldu; üzüldük filan. Bunu da mı yazmayak arkadaşım? Aslen Nijeryalı bir arkadaşa sordum:

“Bu adam gerçekte kaç yaşındadır bilader?”

“43 vardır.” dedi. “Bizim orda 200 dolar veren herkes yeni tarihli doğum belgesi alabilir...”

Biz kendisini 34 bilirdik ama 43 kere maşallah!..  

Gerçeğin kendisi çok komik işte! Mizahçı esnafına Tanrı acısın.

Avni Aker’de -paramızın yettiği vakitler- kapalıdan kombine almışız. Yaşı ellilerde bir abimiz de her hafta gelip biraz ötemize konuşlanıyor. Maçın başından itibaren hakeme, futbolculara, her şeye küfrediyor. Bir ara ezan okunuyor. “Ben gidip namazımı kılayım.” diyor. Kılıp geldikten sonra kaldığı yerden sövgüye devam…

Pek gol atamayan bir golcümüz vardı. Babası arada maçlara geliyor ve tam önümüzde oturuyordu. Harcanan her pozisyondan sonra seyirci ağzını bozdukça adamcağız mahcup oluyor, bizi de üzüyordu. “Benim diğer çocuk daha iyiydi aslında ama pek şansı yaver gitmedi…” filan diye savunma yapma gereği duyuyordu.

Antep’le oynuyoruz yanlış anımsamıyorsam. 2-0 da öndeyiz. Biraz ileride, komşu vilayetten gelmiş kasketli bir amcamız var. Rakip saldırmaya başlayınca amca ha bire bizim savunma oyuncularına bağırıyor:

“Bırahma! Ula bırahma, gaçiir…”

Amca, “Bırahma, bırahma” derken bir gol yiyoruz.

“Ula, ben seen bırahma demedim mi?..”

Sonra bizimkiler bir kez daha bırakıyor ve maç 2-2 bitiyor…

Arkadaşlarla zaman zaman konuşuyoruz:

“Bu futbol işi bize göre değil. Bırakıp başka meşgale bulalım kendimize…”

Ama Trabzonspor’dan bahsediyoruz burda, kolay değil.

“Bırahma gardaş!.. Zete istesen de bırahamazsın!..”

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri