Gada Mehmet

‘’Biz futbolu yontma taş devrinde oynamıştık’’

Trabzon’un futboluna kaleci olarak, 1950 ile 1964 yılları arasına adını yazdıranlar  arasında yer alıyordu…

*****

Onlara ben yanlış zamanda, erken doğanlar diyorum.

1932 yılında Gümüşhane’ye bağlı, Kızılköy’de doğmuş. Anne, baba birbirinden ayrılmak zorunda kalınca, kendisi 5 yaşında iken, annesi ve iki ablası ile Trabzon’a gelip yerleşmişler.

O zaman şirin bir kumsalı olan deniz kıyısı, şimdi ise imar rezaleti olan Çömlekçi mahallesine…

Kendisini yine ruhuna yakın olan, genelde İdmangücülülerin mahallesi olarak bilinen Sotka’da bulmuştuk.

Güzel yazdan kalma bir hava yakalayınca ‘’ Hadi Mehmet amca, bi Sera Gölü yapalım’’dedik. Döneminin ünlü kalecilerinden olan, idmangücülü nam-ı diğer Gada Mehmet ile gölün kenarında çayımızı yudumlarken, gölde su bisikleti ve kayıkla gezenler, güzel bir fotoğraf karesi alabilmek ve göle düşmeden selfie yapabilmek için çabalıyorlardı sanki… Etrafta ki seyrek ağaçlıklar, üstü sanki yeşile boyanmış gölün üstüne, gölge gibi düşmüştüler. 

Hafiften esen rüzgar Mehmet amcanın yorgun çizgili yüzüne çarpıp dönerken, çevreye kurbağalar da dahil sessizlik hakimdi.

Bu sessizliği Gada Mehmet’in ilk sözü bozdu ‘’ Beni Mehmet Duran diye arasaydınız, bulamazdınız’’ ve devam etti  ‘’Herkes Gada Mehmet olarak tanır beni  delikanlı. Hey gidi günler’’

Kendisinden önce İdmangücü’nde değil de, İdmanocağı’nda bir kaleci varmış ‘Gada Mahmut ’ üstelik iyi bir kaleciymiş. Ondan sonra oda yani Mehmet Duran’da eldivenleri giyince, aynı tribün seyircisi onu Gada Mahmut’a benzetmişler.

Anlayacağınız adı da bundan ötürü ‘Gada Mehmet’ kalmış.

Gada aşağıyaaa, Gada yukarıyaaa!
                                                                 *
İlkokulu 3.sınıf bitene kadar Trabzon Yavuz Selim İlkokulu’nda okumuş.

Sonra Kayalık Mahallesi’ndeki tarihi Cumhuriyet İlkokulundan mezun olmuş. Ortaokulu 3 yıl, liseyi 2 yıl Endüstri Meslek Lisesi’nde, yani zamanın Sanat Okulu’nda okumuş, marangozluk bölümünde. Üniversiteye gidemedin mi diye soracak oldum. Gerek kalmadı.

‘’Trabzon’da Üniversite vardı da, biz mi okumadık evlat…’’

Sera Gölü’nün huzur veren manzarasına arada bir bakarken, göldeki evcil ördeklerin homurtularını Gada Mehmet kesti ’’Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuş ya. İyi ki geldik, buraya ilk geldiğim tarih 1949 idi. Niye diyecek olursanız, o zaman büyük bir heyelan olmuştu burada. Dere yatağının akışı ve yatağı değişmiş ve bu göl oluşmuştu. Bizde duyunca, rahmetli babam elimden tutmuş, Gülbahar Hatun Mahallesinden kalkıp, yürüyerek buraya gelmiştik. Vay be bunun üzerinden 60 yılı geçmiş.’’

Karşı yamaçta çiçekleri açmaya başlayan ağaçlara doğru, gözlüğünün üzerinden bir an bakarak, bir noktaya dalıp gitti.

Sübabı dışarıda olan o zamanki meşin yuvarlakla tanışması, o dönem Trabzon Futbol Amatör Küme’de mücadele eden Sanat Okulu takımıyla olmuş. Bir gün, bir tanıdığı kasap Kenan (Kenan Türk) ‘’ Gel seni İdmangücü’ne verelim’’ dedi. Çünkü; İdmangücü’nün kalecisi Vehbi, o aralar futbolu bırakmak üzereydi.

1951 yılında H.Avni Aker, Trabzon Şehir Stadyumu altında, küçük bir kapalı tribünüyle hizmet vermeye başlamıştı. Saha çizgilerinin dış tarafları doğal çimenlikti. İnsanlar yerde oturur, maç izlerdi diyen Gada Mehmet, kaldığı yerden devam etti ‘’

1951 yılında idmangücü’ne geldim. Bir yıl sonra Trabzon şampiyonu olduk. O aralar Helsinki Olimpiyatları var diye, her nedense Türkiye Şampiyonası için gruplara gidememiştik. 1955 yılında ara verdim ve askere gittim. Şimdiki Yavuz Selim Sahası mezarlıktı. Mezarlığın Numune Hastanesi tarafında da bir türbe vardı, hiç unutmam.’’
                                                                *
Bu yılın başlarında 86 yaşına giren Mehmet Duran, vatani görevi için İzmit’e gitmişti. O dönem bahriyelidir ama İzmir Karagücü’nde kaleye geçer. Daha sonra Ankara Genel Kurmay Başkanlığı’nda şoför olur. O zamanlar meslek Lisesi mezunu olmak önemli bir derecedir. askerliğini orada tamamlar. 

Trabzon’a döndükten sonra, o sıralar rahmetli Hayri Gür’ün çalıştırdığı Yalıspor’a transfer olur. Yalıspor’da 3 yıl kaleyi eldivenlerde olmadığı için, çıplak ellerle korur.  

1959-60’lı yıllarda Martıspor’a transfer olur. Bu tarihten 7 yıl sonra Martıspor , Trabzonspor’un kurulmasında öncülük yapan 4 takımdan biri olur. Rahmetli Hayri Gür hocanın antrenörlüğünü üstlendiği Trabzon karmasında da, İdmanocağı’nın kalecisi Halil ile karma takımının kalesini korur.

Kıyafeti, oturuşu, davranışı ve duruşuyla tam bir beyefendi fotoğrafı veren Mehmet Duran amcamız, anlatmaya devam eder  ‘’Tabi belirtmek isterim ki 5 yaşından beri babasız büyüdük. Top oynuyoruz ama para yok, pul yok. Futbol bunaltmaya başladı, her iki kale direği üstüme üstüme gelmeye başladı. Sadece, İdmanocağı ile oynadığımız maçlarda, o da galip gelebilirsek 10’ar lira prim alırdık. Onunla da giderdik zamanın en iyi mekanı olan Yeşilyurt’ta, kendimize ziyafet çekerdik.

Trabzon’un zenginleri, tanınmış simalar, futbolcular, hep oraya gelirdi. Yeşilyurt’ta tam altımızda, Trabzonlu olan Rum Mimiko’nun şarapçı dükkanı vardı. Bu arada tabi aylıkçı olarak taksicilik yapıyorum. Sonra ortak bir taksi aldım. Gemi yolculuğunun olduğu, şehirler arası otobüs yolculuğunun olmadığı için o dönem, bizim meydandan şehirler arası devamlı yolcu taşıyorduk. Hatta yaklaşık 18 yıl kadar da İstanbul’da taksicilik yaptım. Anlayacağın evlat biz şimdiki gibi değil, yontma taş devrinde futbol oynadık"

Yinede o günleri görmenin ve yaşamanın verdiği mutluluk, güneşle birlikte yüzüne yansıyordu Mehmet amcanın.

Yıllar önce bir Trabzonspor maçına gitmiş, sağındaki, solundakilerin futbolculara küfür ettiğini duyunca kalkmış gitmiş, daha da maç izlemeye gitmemiş iyi mi?

                                                               *
"85 yaşını devirdin, 5-6 ay sonra 86’ya gireceksin ama maşallah delikanlı gibisin, bu dinçliğini neye bağlıyorsun Mehmet amca’’ diye sordum. Güneşi arkasına almış, gölün hemen kenarında oturup, suyun üstendeki yaprağı, Sazanlara karşı kendine sal yapan, bizim helikopter böceği olarak bildiğimiz, Yusufcuk’a derin derin bakarak dalmıştı.  

Parmak arasındaki 33’lük tespihini biraz çektikten sonra, sudan çıkan iri bir sazan balığı bir metre yükselip, gölün üzerine ‘şlaappp’ diye vurunca, irkildik. Başını kaldırdı  ‘’ O yaşlarda ben hep spor yapardım. Lastik toplarla akşama kadar oynardık. Malzeme sıkıntısı hat safhadaydı. Bir çift kramponu 3 yıl giyerdik vallahi. Çıplak ellerle kaleye geçerdim. Toplar çamur tutar ağırlaşırdı. Sübapları yarım santim dışarıdaydı. Kafaya gelince acıtırdı. Bazen de sert şut geldi mi avuçlarımızın içi acırdı. Şimdi, Cumhuriyet İlköğretim Okulunun önünde, şadırvanın oradaki bisiklet tamircilerinin olduğu yer, soyunma odalarımızdı. Oralarda giyinir soyunurduk. Oradan Askeri İnzibat Merkezi önündeki ilk taramalı sahaya, sonraki yıllarda da Trabzon Şehir stadyumuna ( H.Avni Aker’e) malzemelerimizi giyinmiş halde yürüyerek gider, maça çıkardık. Yıkanmaya yer yoktu. Oradaki şadırvanda yıkanır temizlenirdik. Bizim özel hamamımız gibiydi. Yıkanır paklanırdık’’ derken, arada bir de ‘’ Heeyyy gidi günler ‘’ demeyi de ihmal etmiyordu.

Farkındaydım, aslında içinde yanardağlar oluşuyor, volkanlar patlıyordu. Yaş 86 olmuş, istese de daha kaleye geçebilir miydi?

Çok sakatlık geçirmişti, zemin sertti. Zaman zaman taşlı, topraklı, çamurluydu. Tek doktorları Faroz Mahellesi’ndeki rahmetli Kırıkcı Kadir’di. Kadir amca şimdiki Ortopedistler gibiydi!

Gada’nın kalbiyle ilgili ağır sıkıntıları vardı, haliyle sigara da kullanmıyordu. Derin bir nefes çekiyor göl havasından devam ediyor anlatmaya ’’ Şimdiki futbolcular, maaş, prim ve transfer ücreti alıyor. Elbise, ev, araba her şey var. Çoğunun ayakları yere basmıyor. Uçaktan inip, diğer uçağa biniyorlar. Sonra da ‘Üç günde bir maç oynadık, yorulduk’ diyorlar. Biz ise bir deplasmana otobüsle 3 günde gider, maça çıkar yener gelirdik. Şimdiki nesli anlayamıyorum. Beslenmeleri de bizden iyi. Biz mi acaba yanlış zamanda doğduk onlar mı?

                                                                   *

‘’Bir anını anlatır mısın?’’ dedik. Durdu, düşündü ve ‘’ Yıl 1953 İdmangücü ile Samsun’a özel maçlar yapmaya gittik. Dağları geçtik ve Samsun’a vardık. Samsunspor’a tam bir düzine gol atarak 12-0 yendik. Ardından daha güçlü olan Samsun karmasıyla oynadık. Onları da 4-3 yendik. Kaledeydim, özel maçlar olduğu için, o zaman kadromuza başka takımlardan bir kaç kişiyi özel izinle alabiliyorduk.

Rahmetli Meşhur Akrep Celal’de (Öztürkmen) 4-3 lük karşılaşmada bizimleydi. Karşılaşmanın 15.dakikalarında Messi gibi herkesi çalımladı. En son kaleciye de bastı çalımı, gitti kalenin içindeki gol çizgisinin üzerinde topun üstüne bastı, durdu. Biz şaşırdık bu ne yapıyor diye, orta hakem gol düdüğünü çalacak, çalamıyor, oda bekliyor, Celal’de sahaya doğru dönmüş bekliyor. Ellerini beline koydu, döndü hakeme baktı. Atayım mı der gibi, küçük bir omuz hamlesi yaptı. Orta hakem beklemeden düdüğü çaldı, gol diye santrayı gösterince, Celal’de topa hafifçe dokunarak golü atmak zorunda kaldı. İlginç bir goldü hiç unutamam, şimdi olsa jenerik olurdu. Rahmetli Celal’ın ağabeyi rahmetli Bereli İhsan’da iyi futbolcuydu. Bu iki kardeş şimdi Bahçecik mezarlığındaki caminin arkasında, yan yana yatıyorlar. Allah rahmet eylesin onları para ile şimdilerde almak çok zor olurdu sanırım’’
                                                                *

Trabzonspor ve Trabzon futbol tarihini çok iyi bilenlerden biri eski tabelacılardan, bulmacacılardan 67 yaşındaki Çoşkun Akyüz anlatıyor ’’Yalıspor’dan sonra ismi yenilenen bu kulübün, o zaman Karadenizgücü oluşunun kuruluş tarihini Gada Mehmet tespit etmiştir. Bir ara Ankara’da oynanan Cumhuriyet Kupası finallerinde, Trabzon karması dahil 4 takım vardı. Bu turnuvanın final maçının hakemi Yüzbaşı Bahattin idi. Ne ilginçtir ki bu maçı yönetecek olan Yüzbaşı Bahattin’i stadyuma, askeri aracı kullanan asker Gada Mehmet getirmişti.  Asker olduğu için haliyle Mehmet abi bu turnuvada oynamamıştı. Aslında bir cümle ile bir paragraf ile Gada Mehmet anlatılmaz. Dönemin flaş kalecilerindendi, ne zaman askere gitti, kalecilikteki popülerliğini yitirdi.  Oynadığında ideal vasıflara sahip, iyi bir kaleciydi ’’

Gada Mehmet futbola nokta koyduğunda tarihler 1964 yılını gösteriyordu. Duran ailesi 1 No’lu Erdoğdu Mahallesi’ne bağlı, Tanjant yolu üzerindeki Gübaharhatun Aile Sağlık Merkezi’nin 50 metre kadar doğu tarafında, 70 metrekarelik, rahmetli annesinden kalan bir evde vefat edene kadar, mütevazi yaşantısını sürdürdü.

                                                                *

Kendi vefatından bir yıl kadar önce hayat arkadaşı Suna Duran’ı evinde kaybetmişti.

Ondan sonra Gada Mehmet’in omuzları çökmüştü. İki yetişkin evladı vardı. Dilek Şener ve Ercan Duran evliydi ve onlardan 4 tanesi ikiz, toplam 5 torunu vardı ama o evinde yalnız yaşamayı tercih ediyordu.

Bu yılın Ocak ayıydı, 86 yaşına girmişti. Ocak hiç  sevmediğim tek aydır. Hava soğuktu. Mehmet amca rahatsızlandı, ‘’kendimi iyi hissetmiyorum’’ diyerek oğlunu eve çağırdı. Oğlu geldi, evde onu lavaboya doğru getirirken, Mehmet amca olduğu yere yığıldı kaldı.

Bir çok eski rahmetli futbolcunun da yattığı, Sülüklü Mezarlığı’nda eşinin yanına defin edildi.

Anlayacağınız, ha gada, ha gadam, ha gadaşım Mehmet, nede olsa futboldan nasibini alamayanlardan biri daha o, bizim Mehmet.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri