Tarihi Trabzon Lisesinin alt kısmında, kuzey batı yönünde duvarların hemen dibinde, ufak tefek müstakil dükkanlar ve evler vardır halen...
Ömer abimiz işte o evlerden birinde dünyaya geldi.
Tarihler 2.Dünya savaşının bitişini gösteriyordu 1944.
Yokluk ve yiyeceğin az olduğu, ekmeğin karne ile alındığı zamanlardı.
Fakir ülke ayağa kalkma mücadelesi veriyordu.
Mustafa Kemal Atatürk hayattan ayrılalı 6 yıl olmuştu.
1980’de babasını, 1990’da annesini kaybeden Ömer abimize doğduğunda, anne ve Karayollarında bekçi olan babası, ona Erol adını koymuşlardı.
Ta ki zamanın velisi dedikleri, komşuları Haçkalı Hoca evlerinin önünden geçene kadar...
*
Hoca okuyup üfledikten sonra, bunun adını Ömer koyun demiş ve çekmiş gitmiş.
Anlayacağınız nüfus kağıdında Erol ama herkes onu Ömer bilmiş.
Ömer aşağıya, Ömer yukarıya…
Ömer abimiz o yaşlarda hastalık geçirince, okuma yazmayı tam sökemeden, İlkokulu yarı yolda bırakmış.
Gel zaman git zaman, Trabzon futbolunun önemli isimlerinin her gün futbol oynadığı, evlerinin hemen yanındaki Lisenin bahçesinde, oda futbol oynamaya başlamış, hem de santrafor.
Hatta kentin tanınmış simalarından, TFF’nin eski yönetim kurulu üyelerinden İskender Önal, bir ara eldivenleri giyip kaleye geçmiş, ona attığı röveşata gol hala dillerde söylenir, durur.
Attığı deparı yakalayana aşk olsun. Acayip hızlıymış. Tam bir sprinter.
*
İki ağabeyinden Osman ve Hayri ondan önce rahmetli olmuştu. Hayri Acuner ‘de yıllarca amatör futbol oynamış.
Ömer abimiz zamanın ünlü takımı İdmanocağı’nın en önemli taraftarı. İdmanocağı’na asla laf söyletmiyor ve hiç bir maçını kaçırmıyor. Galatasaraylı karınca ezmez Şevki gibi…
Hatta Bir İdmanocağı -Yalıspor maçında, Yalıspor’un solaçığında forma giyen ağabeyi Hayri, rakip ceza alanı içinde düşünce tribünden avazı çıktığı kadar ona bağırmış ‘’ kalk ayağa be, utanmıyor musun rol yapmaya, penaltı yok, kalk ‘’ diye..
En önemli 2.hobisi sinemada film izlemek olan Ömer abimiz, zamanın Trabzon’daki kışlık ve yazlık sinemalarının koltuk sayısını bile bilirmiş. Fuar, Kader, Konak, Sümer, Saray, Melek, Renk , As ve Yıldız sinemalarında izlediği tüm filmlerin adını ve tarihini her nedense cebinde taşıdığı ajandasına tek tek yazarmış.
O ağabeyi gibi futbolu amatör olarak değil, mahalle aralarında vuran vurana geçen maçlara tercih etmiş.
Rahmetli antrenörlerden Sarı Çetin yani Çetin Renda, onu zamanın önemli mahalle takımlarından birinde hep santrafor oynatmış.
Zamanla omuriliğinde başlayan rahatsızlık ayaklarına vurmaya başlayınca, dayanılmaz ağrılar artık bırakın koşmayı, yolda bile çok kısa kısa adımlarla ve paytak bir şekilde yürümesine sebep olmuş.
*
Kimseye zararı olmayan bu adamı sevenler, hiç bir geliri olmadığı için onu her gördüğünde cebine çaktırmadan harçlığını koyarmış.
Kimler mi? Benim bildiğim sadece başta Galatasaray’ın önemli Trabzonlu ismi Ergun Gürsoy, Trabzon’a geldiği yıllarda onu boş geçmezmiş.
Ömer Eyüboğlu, Zeki Günaydın, Sadi Tekelioğlu, Abdullah Urcu gibi isimler, Ömer abimizi hiç boş bırakmamışlar.
Oturduğu ev ile Faroz mahallesi arasında bir cadde vardı.
Ama kendisi yolun üstünde kaldığı için, adresi Gülbaharhatun mahallesini gösteriyordu. Ona sen Farozlusun diyenlere, kızıp kalayı basar ‘’ Na ber laaa… ben Gülbaharlıyım’’ derdi.
Aslen Maçkalıydı.
Bir gün Kavakmeydan semtinde karşıdan karşıya geçerken kendisine araba çarpmış.
Ölümden de çok korkan Ömer abimiz hastanede’’ ölecem, ölecem diye söylenirken, yanı başında duran mahalleden en yakın arkadaşı emekli Edebiyat öğretmeni Abdullah Urcu sert ve esprili bir şekilde ‘’Hayır ölemezsin ‘’ demiş, ‘’Çünkü sana çarpan arabada zarar var adama borcun var onu ödeyeceksin demiş ‘’ Ömer abimiz önce hasta yatağında şöyle bir durmuş, önce anlamamış, sonra kaşlarını kaldırmış, başlamışlar beraber gülmeye.
Trabzon’un eski yıllarda şimdiki Emniyet Müdürlüğü binası olan yerde, meşhur Fuar alanında ki yazlık sinemada, bundan 40 yıl kadar önce ‘’Oduncunun Kızı Christian’’ adlı meşhur filmi izleyip çıktıktan sonra, onu görenler Ömer abi neredeydin diye sormuşlar, o da ‘’Oduncunun Kızı kristindeydim’’ deyince, Türkçenin azizliğiyle malzemeyi erotik anlamda karşısındakilere vermiş.
Boyu kısa olduğu için ona ‘’Godik Ömer ‘’ lakabını takanlar, artık onu ‘oduncunun kızı kristin’ diye çağırınca, Ömer abi sinirden ana avrat dümdüz gidermiş.
*
Tüm bunlar onu hiçbir zaman Trabzonspor’dan uzaklaştırmadı.
Ahmet Suat Özyazıcı‘nın Trabzonspor’la şampiyonluğa abone olduğu dönemlerde Ömer abimiz, Suat hocanın Kemeraltı numara 6 da ki dükkanına, maçtan bir gün önceden gider, kendisine ısmarlanan açık kıymalı ile bir colayı içer, birde Suat hocaya kendine göre yarın oynanacak olan maçın taktiğini verirdi.
Bir gün sonra maçı galip bitiren Suat hoca maç sonrası mahalleye geldiğinde, Ömer abimizin de bulunduğu kalabalık sohbete çay içmeye otururken, lafa şöyle başlardı ‘’Evet arkadaşlar izlediğiniz gibi zor bir maç oldu ama Godik Ömer’ in bir gün önce verdiği taktikle maçı aldık’’ derdi, herkesle beraber Ömer abimiz de utangaç bir şekilde ince bıyığının altından kıs kıs gülerdi.
*
Bundan 5-6 yıl kadar önce, Osman abisi ve eşi onu bakıyordu.
Abisi rahmetli olunca yengesi çocuklarının yanına giderek İstanbul’a, Bağcılar semtine taşındı.
Ömer abimizi Trabzon’da kimsesi kalmayıp, bakıma da muhtaç olunca yengesi onu yanına aldı.
Gitmeden Trabzon’dan ayrılırken gördükleriyle vedalaştı, döndü mahallesine son kez derin derin baktı.
Hava da kapalı ve karamsarlık vardı, bir yandan da poyraz esiyordu. İçinden neler geçirdi bilmiyorum ama bir daha dönemeyeceğini oda anlamıştı, gözleri oldukça yaşardı.
Giydiği siyah pardesünün yakalarını havaya kaldırdı. Ellerini cebine soktu.
Sırtını döndü, kırma topuk ayakkabıları ile paytak şekilde sallanıp tırıs tırıs yürümeye başlayıp uzaklaşmaya başlayınca, sanırım yanaklarına dökülen gözyaşlarını saklıyordu.
İstanbul’da bir iki yıl yaşadı onu görenlere hep Trabzon’u sordu.
Kemerburgaz’da ki mezarlığa defin edilirken, 2013 yılında 69 yaşında vefat etmeden önce, Ömer abimiz gördüğü son tanıdıklara ‘’ İdmanocağı’na , Trabzonspor’a ve Trabzon’da bizim uşaklara selam söyleyin. Ben hakkımı helal ettim, onlar da helal etsin’’diye haber göndermiş.
İdmanocağı’n da futbol oynarken, takımımız rakip sahada iken, biz defans da maçı bırakır. Tel örgülerin arkasında ayakta bizi seyreden Ömer abimize, hakeme çaktırmadan takılırdık. Oda bizi orta hakeme bağırarak şikayet ederdi.
Bizde sana çok takıldık, seni de bu yazı ile Trabzon arşivine sokarak, helalliğimi aldım sanırım, kabul buyur Ömer abi.
Sende bu haylaz kardeşlerine hakkını helal et.
Kimseye zararı olmayan, karınca ezmez Godik Ömer!..