Vadinin yamaçları yeşilin bin bir tonu ile donatılmış, doruklarını bembeyaz karlar boyamış, başını çoğu zaman duman kaplamış, gökkuşaklarını yaratan yağmurlar yağdırmış.
Sırtlarından akan sular vadinin dibinde birikmiş, sonra sevimli küçük bir göl olmuş.
Hani derler ya: Akarsa nehir, düşerse şelale, durursa göl olur. İşte buda durmuş.
Dar ve uzun olduğu için adı ‘Uzungöl’ olmuş. Burada gece gelmek bilmez, akşam karanlığı da kısa sürmek istemez. Bıldırcın sürüleri kanat çırparak geçer, eylül ayların da Uzungöl’ ün üzerinden, üstelik taaa… karşı tepelere konarlar. Bazen de avcıların torlarına tutsak olurlar.
Yeşil başlı ördekler sürüler halinde gelirler dağların arkasından; boğuk bir sesle de homurdanarak havalanırlar Uzungöl’ün sazlıklarından. Beyaz güvercinler sürtünerek geçer, paçaları ise gölün yansımasıyla mavi renge bürünürler, sığırcık kuşları dünyanın gürültüsünü çıkarırlar mevsimleri geldiği zaman Uzungöl’ün kıyılarında.
Deli rüzgar esti mi hep hızlı eser, bıçak gibi keser ve ağaçlar sararmış yapraklarını gölün üzerine savururlar, kurbağalar gecenin karanlığında koro halinde türküler söylerler, gölün mayhoş kokusu ortalığa yayılır, sudan fırlayan iri bir sazan balığı “Şlaaapp” diye suyun üzerine vurunca, irkiliverirsiniz birden…
Uzungöl’ün etrafında çiçeklerin kokusu dünyayı turlar. Gelen turistlerin düşleri
ahşap köy evlerinin arasında haz ve zevkle dolanırlar. Hele de yağmur yağarken
gölün üzerine düşen damlacıklar, notalar oluştururlar.
Yağmurun göle vurduğunda çıkardığı karışık sesler, bazen de senfoni orkestrasına benzerler. Yağmur taneleri tahta damlara vururken, odunların ateşte yanarken çıkardığı çıtır çıtır seslere karışıp giderler.
*
Yere düşmüş bir kara yemiş yaprağının altında ki, bir ekmek kırıntısının üzerine kümelenmiş karıncalar. Bir ağacın çatlamış kabuklarının arasında, minik başını uzatmış bir beyaz kurtçuk görürsünüz, ağaçtaki kovuğundan tedirgin bakarken dışarıya bir sincap...
Uzungöl bazı zamanlar sanki içine doğru daralır, yüzünü asıp kararır, ardından gölün güler yüzlülüğü güneşi görünceye kadar aranır.
Sağanak yağmur toprağın ve çimenlerin dibine kadar sızar, damlacıklar Uzungöl’ün üzerine düşecek olmalarının sevincini yaşarlar. Kimi zamanda kanat olup doluya sele dönüşürler. Amansız kuru soğuk günlerde kurumuş yaprakların cansız suya düşüşü, gölün üzerindeki sinekler için alabalık ve sazanlara karşı can simitleri oluştururlar…
Sert sonbahar, sonunda Uzungöl’de bütün çiçekleri ve sararmış yaprakları yanına alıp çekip gider, bazen de serin gecelerde uzak tepelerden bir çakal sürüsünün gürültülü sesi gelir, bu vahşi sesler Uzungöl’ün üstünü yalar geçer ve Çaykara’ya doğru yankılanarak iner.
Şimşek çaktığı zaman, birden bire korkunç bir gürültü ile gölün üzerine bir ışık kümesi gibi çöker…
Uzun kış geceleri Uzungöl’ü bir yorgan gibi örtünce, kurtlar avlarının peşinden gölün kıyısına kadar inerler. Solgun bir ay ışığının gölün üstüne vurduğu ayaz bir gecede ya da kuzeyin kızaran gün batımına doğru bir yamaçta koşarken kurtlar; etrafı kokuyu alıp huzursuzlaşan köyün köpeklerinin havlamaları yarar geçer.
Çevresindeki sazlıkların üstü küflenir neredeyse! Soğuk esen rüzgar, yer yer oluşan don! Issızlığı bozar bazen göle akan suyun melankolisi.
*
Yıllar yıllar önce yamaçlarından düşen kayaların, Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla bir heyelan set gölü olan bu göle akan suyun doyumsuzluğu, içine düşen her şeyi yutar; etrafındaki dayanaklar gölün temizliğini bozmak için, zaman zaman mini erezyonlara uğrayıp, gölün içine yıkılıverir. Yılda bir göç ederken, mola vermek için gölün kıyısına inen iri beyaz yaban kazları, kümelenip toplanır, gagalarıyla toprağın üstünü tarar, arada birde başlarını kaldırır gölü seyrederler.
Gün açarken sabah doğu yönünden, yamaçların arasından vurur burada güneşin ilk ışıkları; derenin getirip gölün kıyısına yasladığı bir kütük üzerinde, uzanmış postunu yalayan bir sansar görürsünüz. Bir sessizlik çöker gölün üstüne.
Vee…. Uzungöl’de zaman; ormanın, ağaçların, çimenlerin, güneşin, bulutların, yağmurun, gölün, akrep ve yelkovanına göre hiç ama hiç durmadan akıııp gider.