Adam olmak her insanın harcı değildir. Adamlık; doğuştan ölene dek insanca yaşamak yaşamıyla, benliğiyle kişiliğiyle bütünleştirmek ile olur. Adamlık, maddi ve manevi tüm değerleri özümsemekle, yaşamına tatbik etmekle ve yaşadığı ortamla olumlu yönde kaynaşmakla olur.
Özüyle ve sözde, ruh ve bedenin hamur gibi yoğrulması ile adam olunur. Vicdanının sesini dinleyip insanlığın ve mahşeri vicdanda yer edinmekle adam olunur. Hayat içerisinde yer edinmekle, edindiği yerin hakkını vermekle, yaşama yeni bir yüz çıkarmakla, yaşama yeni bir yol açmakla olunur.
İnsan; her ne olursa olsun çevresi ile kaynaşabiliyor, insanların dertleri ile dertlenebiyorsa, üzüntüleri ile üzülebiliyorsa, sevinçlerinde sevinebiliyorsa, komşusu aç ise tok olmaktan rahatsız olabiliyorsa, insan olmanın gereğini yerine getirebiliyorsa adamdır.
Mütevazilik, alçakgönüllülük, nezaketli, hoşgörülü, saygı, sevgi, güven, adalet, hakkaniyet, yardımseverlik, paylaşımcı olma gibi duygularda kendine yer bulabiliyorsanız adamsınız.
Maalesef, günümüz insanının önemli bir kısmı bu hasletleri ziyan ettiği için adamlık değerlerini de kayber olduk. İdarecisinden, yöneticisinden, sokaktaki vatandaşına kadar ne acıdır ki, bu tip insanları mumla arar olduk. Mevki, makam sahipleri, ekonomik güce ulaşan birçok insan geldiği yeri unutmuş. Sırça köşklerde, fildişi kulelerde oturup halktan uzaklaşmış. Halkın yaşamına sırt çevirmiş. Kendi gemisini limana güvenle yaklaştırmaya çalışırken dalgalı, fırtınalı denizde batanlara ne göz atar ne de bağırana, feryat edene kulak vermeden, hiçbir şey olmuyormuş gibi amiyane tabirle salağa yatıp kendi yoluna bakıyor. Adamlık, insanlık bu mudur ?
Adamlık; millet açken, çalmak çırpmak mıdır ? İnsanların hakıkını hukukunu gaspetmek midir ? Yetimin hakkını yemek midir ? Ülkenin kaynaklarını hoyratça tüketmek midir ? Devletin malı deniz yemeyen keriz aşağılık zihniyetle hareket etmek midir ? İltimas, rüsvet, yolsuzluk çarkında çürümek midir ? Hak divanını hesap etmeden, kuldan utanmadan, pişkin pişkin hareket edip ağlayanının darda olanın hakkına girmek midir ? Millet aç ve perişan iken yediği haltları göstere göstere insanların gözüne sokmak mıdır ? İnsanların saf duygularını kullanarak akıl almaz menfaatler elde etmek midir ? İnsanların omuzuna basarak yükselme ihtirasları mıdır ? Baştan aşağı bu rezaletlerin gördüğü halde ses çıkarmaması veya kendi konumu, statüsünü muhafaza etmek için rezilliklere sesiz kalmak, göre göre yol vermek midir adamlık? Adamlık, gerçekleri gizleyip perde arkasında iş çevirmek midir ? Hangi güç, otorite, makam olursa olsun hesap vermekten kaçmak mıdır adamlık ? Haklının hukukunu savunmayıp her türlü hukuksuzluğun üstünü örtmek, kulağının üstüne yatıp sağır rolü yapmak mıdır adamlık ? Elde ettiği haksız tüm kazanımları kaybetmemek için kirli ilişkiler ağında boğulmak mıdır adamlık ?
O nedenle halkın adamı olmak için, halkın içinde olabilmek gerekir. Halkla bütünleşmek, kaynaşmak gerekir.. Halkın değerleri ile barışmak halkın vicdanında yer edinmek gerekir. Haysiyetli, onurlu, namuslu, omurgalı olmak gerekir. Söz konusu kendi olduğunda, çevresinin hassasiyetlerini gözardı etmeden hareket edebilmek gerekir . Gerektiğinde sorumluluk, görev alabilmek ve layıkını yapmak, bulunduğu yerin, makamın, statünün hakkını verebilmek gerekir.. Gelinen noktaya birilerinin değil kendi emeği ile hak ederek gelebilmektir. Birilerinin kul, kölesi değil halkın adamı olmayı becerebilmektir. Siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal bilimsel hayatta olduğu gibi görünmek, görünenlerin de hakkı teslim edebilmektedir.. Bulunduğu yerin imkan ve gücü kendi çıkarına değil halkın yararına kullanabilmektir.
Ekonomik açıdan gelir dağılımında hakkaniyetten yana olabilmektir. Fakir, fukaranın, yetimin hakkını muhafaza etmektir. Zenginliğine zenginlik katmanın yerine, zengin olmanın niğmetini bereketini yoksullara el tutarak taçlandırmaktır. Devlet ve millet malına uzanmamak, uzanan ellere dur diyebilmektir. Kul hakkına girmemektir. Dini değerleri perdeleyip arkadan iş çevirmemektir. İnsanlara suret-i haktan görünüp şeytani ve nefsani işler çevirmemektir.
İlim irfan sahibi olmak, ahlâk ile bilimi rmihmandar etmek, çevresine ışık saçmak, nesillere ufuk açmaktır halkın adamı olmak. İnsanları sahte din baronlarının eline bırakmamaktır. Entelektüel birikim sahibi olan aydın insan olmaktır. Cahil, cühelanın elinden insanları kurtarabilmek, yol gösterici olabilmektir. Merdiven altı skolastik düşünceden, dogmatizmden insanları kurtarabilmektir. Özgür düşünce ve insan sevgisini aşılayabilmektir halkın adamı olmak.
Haksızlıklar karşısında susmadan, her zeminde hakkın ve haklının yanında olabilmektir. Bana neci olmamaktır. Haksızlık karşısında güç ve otoriden korkup sinmemek, doğru bildiğini korkusuzca ifade edilmek, dilsiz şeytan olmamaktır halkın adamı olmak. Cehaletin zincirlerini kıran, bilgeliğin sırrına varabilmektir halkın adamı olmaktır. Karanlığa taş atan değil, aydınlığa ışık yakan olmaktır halkın adamı olmak.
Ne yazık ki, bu tip insanları mumla arar olduk. Yozlaşmış toplumsal yapı, zihniyet bu tip insanlarımızı yedi tüketti. Ne acıdır ki; toplumsal yapımıza, kurumlarımıza, devletin birçok biriminde kalitede insanları göremekte zorlanır olduk. Her geçen gün birikimli, donanımlı, yetkin insanlarımız azaldığı gibi olanlarıda ya dışladılar ya da pasifize ettiler. Neticede olan milletimize devletimize oldu oluyorda.
Şöyle bir bakınca; nerede sahtekar, düzenbaz, yalaka, yüzsüz, omurgasız, her ortamın şeklini alan bukalemun misali renk değiştiren bir şahıs varsa ilgisiz alakasız yerlerde, görevlerde vb. alanlarda yer almış. Bulunduğu yere makama vb. alana değer katacak kim varsa arka plana itilmiş, etkisizlestirilmiş veya itibarsızlastırılmış. Öyleki insanlar sıradan, oldukları yerleri de sıradanlaştırmışlar, böylelikle mevkiler makamlar, görevler de itibarsızlaştırılmış, değersizlestirilmiş durumdadır.
Eskilerin kalan güzel bir sözde : " Bir insan elbisesi ile karşılanır, sözüyle uğurlanır." Oturup kalkmasını, hitap nedir adap nedir bilmeyen, sadece koltup, para, şan, şöhret, mal mülk derdinde olan ihtiras, menfaat, şatafat ve sefahat peşinde koşan veya elde ettiği maddi ve manevi güçle kendi düzenini kurmak isteyen, birilerinden hınç almak isteyen, rövansist ruhla hareket edenler bir yerlere gelmiş, kraldan fazla kralcı olmuş, var olan tüm güzellikleri yerle yeksan etmişler. Halkını düşünen, devletini sahiplenen, hem kendine hem millet ve memleketine faydası olan kendinden çok memletinin dertleri ile dertlenen insan sevgisi ile yoğrulmuş, adaletten, hakkaniyetten, sevgi, kardeşlikten, ahlâk ve milli manevi değerlere kucak açan, donanımlı, birikimli, yetenekli, kaliteli, omurgalı, halkın umudu halkın içinden insanları her mecradan uzak tutmuşlar. Kendilerine nederede kul köle olacak birileri varsa, istedikleri düzeni devam ettirmek için nerede uygun gördükleri birileri varsa, nerede bir şakşakcı varsa, nerede bir dalkavuk varsa onlara yol vermişler. İnsanları cellatlarını aşık etmişler. İnsanlara eşseklerini kaybettirip sonra bulduklarında sevindirmiş, bu düzen böyle gelmiş böyle gider dedirtmişler. Yazık ! Çok yazık.
Ne zaman milletimiz, halkın adamı olabilecek insanları; her alanda, zeminde, platformda öne çıkarırsa, kıymet verilirse işte o zaman hem bu görevleri verenler, hem millet hem de devlet rahata huzura varacaktır. Sonuçta; sokağa çıkınca sokakla bir olan halkla buluşan, halkın sesi olan halk adamlarına çok ama çok ihtiyaç her geçen gün artmakta, aranmakta