Spor Toto Basketbol Ligi başlamadan otoriteler küme düşme adayı iki takımı TED Ankara Kolejliler ve Yeşil Giresun Belediye olarak adlandırıyordu. Sezon başlamadan kısa süre önce Trabzonspor Medicalpark, hazırlık karşılaşmasında yine Yeşil Giresun Belediye karşılaşmış, 3 yabancıyla sahaya çıkan rakibine Giresun’da mağlup olmuştu. Yani Giresun takımının yabancıları takımımızdan daha geç takımlarına dahil olmuş, hazırlık dönemini de bir çok belirsizlik içersinde geçirmişti. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi Trabzonspor Medicalpark için tehlike çanları çok erken çalmaya başladı. Basketbolun biraz içinde olan herkes bu gerçeği açık seçik görmekteyken, asıl görmesi gerekenlerin ısrarla bu gerçeğe gözlerini kapatmaları, anlaşılır bir durum değil. Takımın saha içindeki durumuyla ilgili bir şeyler yazmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü sorunun kaynağı, saha içinden çok daha derinlere dayanmakta. Takımın eksikleri 3 sezondur bağıra bağıra kendini göstermekteyken, bu eksiklerin görülmemesi, takımın set hücumunda ne yaptığıyla ilgili hiçbir fikri olmamasının hazırlık döneminde baş antrenörün takımın başında olmamasından kaynaklandığının açıkça ortada olması, yapılan transfer hatalarının artık telafisi mümkün olmaz bir boyuta gelmesi, yönetim bazında takımın tek sorumlusu olan Nihat Mala’ya müdahale edebilecek pozisyonda ve basketbol bilgisinde bir insanın olmaması bunlardan sadece bir kısmı. Bu arada bu sene takım benchindeki menajer koltuğunda neden Mehmet Alemdağ’ın oturup Nihat Mala’nın trübünü tercih ettiği sorusunun da insanların kafasını kurcalamakta olduğunu belirtmem gerekiyor.
Türkiye liginde oynayabilecek sertliğe sahip bir yabancı kontenjanınından yoksun olursanız, yaş ortalamaları 20 olan Enes Berkay Taşkıran, Emircan Koşut ve Okben Ulubay’dan toplamda 42 sayı yiyerek sahanızdaki çok önemli bir maçı kaybedersiniz. Her şeyi bir tarafa koyalım, bir yıldız takım bile maçın bitimine 5 saniye varken ve takım faul hakkınız dolmamışken kendi pota altından oyun başlatan rakibe, en azından bir faul yaparak son topu kullanabilecek zaman kalmasını engellemesi gerektiğini bilirken, bizim takımımız rakibe bırakın faul yapabilmeyi, iki defa atış hakkı vererek maçı uzatmaya getirme başarısını gösterdi! Ve yine insanların, rakibin önemli iki oyuncusu normal sürede 5 faulle oyun dışı kalmışken uzatma periyodunu eksik oynamalarına rağmen maçı kazanmalarına, daha doğrusu bizim kaybetmemize hangi etmenlerin sebep olduğunu başını ellerinin arasına alarak düşünmesi gerekir. Sanırım takımımız adına konuşulabilecek tek olumlu şey Mustafa Baştürk gibi genç bir oyuncunun takımına sağladığı katkı ve aldığı sorumluktu. Genç oyuncu oyuna girdiğinde, yabancı kontenjanından takıma dahil edilip eline top almaktan kaçınan yıldızlarımızı! seyrederken attığı 3 sayılık basket herkesin harcı değildi. Bu şehrin amatör takımı olan İdmangücü altyapısından yetişerek A takıma monte olan bu delikanlıya tebriklerimi sunuyorum.
Bu takım buralara kolay gelmedi. İnsanların yıllar süren emeği ve alın teriyle oluştu ve şekillendi. Ve birkaç kişinin kişisel egosuna teslim edilemeyecek kadar büyük emekler harcanarak şu andaki konumuna erişti. Ortada çok zor bir süreç var. Bu süreçte pay sahibi olanlar nasıl başarıyı sahipleniyorlarsa, bu durumun hesabını da camiaya vermeli ve gereğini yapmalıdır.