İnsanı hastanelik eden bir kitap…

Trabzon Meydan Parkı yeni şemailinde kavuşurken parktaki “gereksiz” büstler belediyenin deposuna kaldırılmıştı. Bir kentin kimliği; üst üste yığılmış betonlardan, yamuk yumuk yollardan, böğrüne hançer gibi saplanmış viyadüklerden oluşur çünkü. Hasan İzzettin Dinamo, Florya Şenlikköy Mezarlığı’nda yatarken büstü de belediyemizin mezarlığında yatıyor.

Gençlere, yetişkinlere ara ara sorarım, Dinamo kimdir diye. Çoğunlukla bir yanıt alamam. Çünkü biz okullarımızda, çoktan edebiyat mezarlığını boylamış eserleri okutup çocuklarımızı gerçek edebiyattan korumaya çalışıyoruz.

Akçaabat’ın Ahanda köyünde doğup ulusumuzun sanat ve kültür dünyasını zenginleştiren bu güzel insan “Kutsal İsyan” adlı yapıtında, zaferle sonuçlanan varlık - yokluk mücadelemizi anlatır. Kitaplığında binlerce kitabı olan yazar Harun Çelik, “Issız bir adaya düşsem yanıma alacağım tek kitap…” diyerek Dinamo’nun “Savaş ve Açlar” kitabından bahseder. Okuduğu kitaptan o denli etkilenmiştir ki yaşadığı acıdan ötürü hastane aciline kaldırılmıştır.

“Savaş ve Açlar” romanını Hasan İzzettin Bey öz yaşamından hareketle yazmış. Yemen’de 7 yıl savaşıp geri dönmeyi başaran ender insanlardan biri olan Temel (Ahmet) Çavuş, yeniden “bir dünya savaş” başlayınca silah altına alınacaktır. Türküyü ve şu dörtlüğü bilirsiniz:

“Yemen yolu çukurdandır

Karavana bakırdandır

Zenginimiz bedel verir

Askerimiz fakirdendir”

Kitapta, bedel verip askerden muaf olanların yanı sıra “bedel”i çok ağır ödeyenleri de görürüz.

Savaşlar yalnızca cephede yaşanmaz. Bir de geride kalanların, adına “açlık ve sefalet” denen hain düşmanla savaşmaları vardır ki bu da dehşetli bir savaştır.

Bir yavrusunu üstünkörü kazılmış bir mezara gömen Şakire, bir diğer yavrusuna der ki:

“Şu bizum halımızda yaşamak yiğitluktur Musa’m. İşte, biz bu yiğitluğu sınayacağuz. Kahramanluk salt siperlere sinip düşmana kurşun atmak değildir. Şu bizum halımızda açlukla pençeleşerek oni yenmeye çalışmak da kahramanluktur. Buna yaşamak kahramanluğu derler Musa’m…”

Dinamo, bir şiirinde sefaleti şöyle dillendiriyor:

“Yağmur yağıyor, kış yağmuru şakır şakır

Gecekondumuz birkaç yerinden yine damlıyor

Üstümüz eski püskü, tel dolap tamtakır

Umutsuzluk aç karga sesleriyle bizi selamlıyor”

Savaşların acısını ve sefaletini büyüklerimiz yaşadı. Bizler savaşsız zamanların sefaletini yaşadık. Dar günlerde iyilik gördüğümüz insanlar oldu. Veresiye defteriyle bize krediler açıp duran bakkalımız Muammer Moradaoğlu gibi güzel insanlar tanıdık.

Yazar Mehmet Kuvvet, “Trabzon’dan Öyküsel Portreler” adlı değerli kitabında, Hasan İzzettin Dinamo gibi sanatçıların yanı sıra toplumsal yaşantımıza renk katan “şöhretsiz” insanlardan da söz eder.

Bu şehir; sanatçısı, sporcusu, aydını, bilgesi, özverili hekimi, iyi kalpli esnafı, öğrenci okutan hamalı, kısacası “kendisine değer katmış” bütün insanlarına sahip çıkmalıdır. Onları içimizdeki depolardan çıkarıp kentimizin her yanına yerleştirmeliyiz. Öyle ki çocuklarımız “Zağnos”un sadece bir köprü olmadığını, “Sezai Uzay”ın bir caddeden, Hüseyin Avni Aker’in de yıkılmış bir stadyumdan ibaret olmadığını bilmelidir.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri