Bir millet kendi yaptıklarıyla, çalışmalarıyla, ortaya koyduğu sanayi-teknolojik ve bilimsel kazanımları ile güç-kuvvet bulur. Bu sayede millet-devlet kendi varlığını diğer uluslar içerisinde öne çıkartır. Yani her şeyin yolu çalışmaktan geçiyor. Milletin ve devletin tüm unsurları çalışarak, üreterek dışa bağımlı olmadan bağımsız bir yapıya bürünür. İşte bu millet karşısında çaresizlikleri nedeniyle kahr-u perişan olur.
Allah çalışanı, gayret edeni sever; çalışana istediğini verir. Öyle tembelce oturup hiç bir şey yapmadan Allah'tan isteme ile olmuyor. O sebeple çok çalışmalıyız. İşlerimizi hilesiz hurdasız titizlikle zamanında yapmalıyız. Sahteliklerden, hilekerlıklardan, yağcılık ve yardakçılıktan uzak durup; dürüst, hakkaniyet, adalet, hak, hukuk çerçevesinde çok çalışmalıyız. Şalla başı al maaşı olmamalı, bugün git yarın gel olmamalı, kısa yoldan köşeyi dönmeye uğraşmamalı, oturduğu yerden kazanmaya çalışmamalı, emek vermeden rahmet aramamalı, devletin malı deniz yemeyen keriz zihniyetinden uzak durmalı.
Ben değil, biz duygusuyla hareket ederek çalışmalı; birlik ve beraberlik içerisinde ülkemizi ayağa kaldıran işlere imza atmalıyız. Eğitimiyle, ekonomisiyle, sanayisiyle, bilmiyle, sağlığıyla, ticaretiyle, turizmiyle velhasıl her alanda hilesiz hurdasız çalışmalıyız ki; düşmanlarımıza caydırıcı olalım, gerektiğinde korku salalım, sözü geçer, oyun kurucu devlet olalım. Barışa, huzura o zaman katkı sunan olabilirsiniz. İşte o zaman Allah'ın yardımı ve kendi ürettiğimiz kuvvetle insanlık düşmanlarını, katillerini, terör unsur ve devletlerini kahr-u perişan etmiş olursunuz.
Yoksa; slogan atmayla, bağırıp çağırmayla sadece görüntü verirsiniz. Görüntü vermeye değil, tepeden tırnağa kadar ayrımsız bir şekilde herkesin çok çalışıp masaya yumruğunu vuran devlet ve millet olmaya ihtiyaç vardır.
Karşımızda kahr-u perişan olmayı çoktan hak etmiş bir nifakçı, zulümkar, katil, terör devleti İsrail durmaktadır. Kuruluşundan itibaren bölgenin kangren olmuş bir sorunudur İsrail. Ortadoğu'daki her oyunun, planın arkasında İsrail vardır. Siyonist İsrail'in arkasında da ABD, İngiltere derin siyaseti ve desteği vardır.
Kültürlerin, etnisitelerin, farklı din ve mezhep mensuplarının barış huzur içerinde yaşamaya hasret kalmış bir coğrafyadır Kudüs ve çevresi.. Babil, Roma, Bizans dönemlerinde Kudüs merkezli bu coğrafyada huzur iklimi hiç oluşmadı. Hz. Ömer ile Kudüs'e ilk adımı atan müslümanlar bölgeye huzur, güven ve barışı getirmiştir. Bu iklim Selahattin Eyyubi ile ardından Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'e Osmanlı bayrağını dikmesi ile yaklaşık 400 yıl devam etmiştir. 19. yüzyılın son çeyreğinde bugünkü acılı günlerin ilk adımlarını attı batılı güçler.
1948'de İngiltere ve ABD Ortadoğu'da ileri karakol olarak terör devleti İsrail'i kurdular. Arap - İsrail savaşlarından her geçen gün İsrail, sınırlarını büyüterek çıktı. Asıl burada düşünülmesi gereken; yıllardır bu meselede Mısır, Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan Birleşik Arap Emirliği nerededir ? Batılı devletlerin kuklası ve maşası bu ülkelerin yönetimleri göstermelik mücadele vermiş, Filistin'in ve Kudüs meselesinde perde arkasında ikili oynamışlar ancak görünürde meselenin yanında durur görüntü vermişlerdir.
Bugün katil ve terör devleti İsrail'e karşı bu devletler ve Arap ligi göstermelik duruş göstermeye devam ediyorlar. İki yüzlü, batı'nın uşakları bu Arap yönetimler aynı tutumlarını devam ettiriyorlar. Sesleri çıkmıyor, çıksa bile söylemden öteye gitmeyen bu yönetimler ne Arapların temsilcileridir, ne de Filistin'in temsilcileridir. Onlar ağa babalarının sözünden çıkmayan ellerini eteklerini öptükleri batının uşaklarıdır. Bu ikiyüzlü, sahtekar, Arap yönetimler olduğu sürece hem Kudüs hem Filistin hem gariban Arap milletleri ezilmeye, ağlamaya devam edecektir.
Filistin siyaseti içeride birlik olmadıkça, Hamas-Hizbullah mücadelesi uzlaşmadıkça, şii-sunni kucaklaşması olmadıkça, Filistin siyasetinin İsrail'e karşı ortak tutum sergilemedikçe maalesef kan, gözyaşı eksik olmayacaktır. İsrail'in Kudüs üzerindeki baskı, şiddet, zorba, kan akıtmaya dayalı siyasetinin önünü alamayacaklardır. O nedenle Filistin'in siyasileri öncelikle iç siyasette bütünleşme yolunda adım atmak durumundadır.
Tarihi süreçte geçmişe dönük değerlendirmelerde yaşadıklarımızı ve Türk milletine yapılanları bir kenara koysak da, Türk milleti mazlumların yanında olmaya devam edecektir. Tarihi süreçte Türkler bu tavrı her daim göstermiştir. Türk milleti mazlum Kudüs ve Filistin halkının her zaman yanında olmuş olmaya da devam edecektir. Arap yönetimlerin ve Arap liginin sahteliklerine, iki yüzlü politikalarına rağmen; Türk ve İslam dünyasının ortak ve siyaset üstü meselesi olan Kudüs ve çevresindeki bu zulme, teröre karşıdır karşı olmaya devam edecektir. İsrail'i pasifize etmek, teröre, kan ve gözyaşına son vermek İsrail ve yandaşlarını kahr-u perişan etmek sloganla değil, gerçekten çok çalışarak gelişerek ve üreterek olacaktır.
Unutulmamalıdır ki; bu tepkiler Kudüs, Filistin meselesinde olduğu gibi diğer ezilen, soykırıma uğrayan mazlumlar için de olmalıdır. Doğu Türkistan Türkleri için, Arakan Müslümanları için Irak, Suriye Türkmenleri için vb. için de aynı dozda olması ve tutarlı siyaset izlenmesi esastır.
Arap yönetimlerinin iki yüzlü sahte politikalarını ve tepkisizliklerini şiddetle kınıyorum. Katil, terörist, insanlık suçu işleyen İsrail'i ve perde arkasındaki destekçilerini şiddetle lanetliyorum. Tarihiyle, ak ve pak olan Türk milletini kutluyorum. Mazlum nerede varsa orada olmak dileğiyle...