İçinden geçmekte olduğumuz Kovid 19 salgın günlerinde, Zoom vb. internet teknolojileri ile dinlediğim webinar ve sohbetler arasına bir doğa sevdalısı KTÜ Orman Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu da katıldı. Kurdoğlu, Artvin’e ve doğasına olan sevgisini “evlat sevgisi” kadar değerli ve önemli görür. Hoca;
Örnek olarak Doğu Karadeniz ekosistemine “yeşilyol/turizm yolu), HES’ler, Madencilik faaliyetleri” ile yapılan müdahaleleri gösteriyor ve bu müdahalelerin sürdürülebilir bir ekonomik girdi de yaratamadığını ve göçün sürdüğüne dikkat çekiyor.
Doğu Karadeniz ve özelde Artvin aşkını, KTÜ Orman Fakültesinde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Oğuz Hoca ile gerçekleştirdiğim söyleşide okuyacaksınız.
Aşağıdaki söyleşide Oğuz Kurdoğlu (OK) Recep Ergenç (RE) olarak geçecek
RE: Hocam, ülkede tropik hava olaylarını, yaşanan anomalileri (hortumlar vb.) görmeye başladık. İklim değişiklikleri Doğu Karadeniz’de, özelde Artvin’de de seller, heyelanlar olarak görülüyor. Normal olmayan değişen iklim özellikleri, en başta tarımı etkiliyor. Ekosisteme yapılan “saldırılar” ekonomiyi geliştirmediği için “göç” kaçınılmaz oluyor. Bizim hala çıkarımlar yapamıyor olmamız, eski tas eski hamam devam dememizin de etkisi var mı?
OK: Asıl yanılgımız şudur ki; bizler geri kalmışlığın panzehiri olarak halen doğayı ve doğal kaynakları görüyoruz ve doğayı fena halde kullanmaya ve yok etmeye devam ediyoruz. Bu yanlıştan ne zaman döneriz bilemem ama tren hızla kaçmakta. Turizm demeyen yönetici yok ama bu turist niye geliyor? Gelmesine neden olan varlıklar bozulur ve yok olursa durum nasıl olacaktır? Turizmin ana sermayesi herkesin malumu olduğu üzere doğal ve kültürel varlıklardır.
Ne orman ne dere ne dağ ne gelenek ne kültür kalıyor, hızla tahrip oluyor her şey. Ev, otel, yol yapımı tamam da bunlar ne yayla ne dere ne çayır bırakmazsa kim buraya niçin gelsin! Bir avuç kalmış çok kıymetli tarım
RE: Oğuz Hocam, Artvin’de ekonomik yarar görülerek girişilen her yatırım, Artvinlilerin sinir uçlarına dokunuyor gibi... Cerattepe, Kamilet gibi üstelik koruma altındaki havzaların “parça pinçik” edildiğini okuyoruz. “Kamilet kargo ile gelmedi” özlü sözünüz aklımda...
OK: Söylediğim çok açık. “Doğaya ait olanda bizler kiracıyız”. Kirada olduğumuz evi yok etme hakkımız yok. Kamilet Vadisi insanlığa ve tüm yaşam formlarına bir lütuftur. Siz çok para kazanabilirsiniz. Helal alın teri ise helali hoş olsun. Evinizin bahçesine domates mi salatalık mı ne isterseniz ekin, dikin. Salça mı cacık mı yaparsınız o da size ait, kimseyi ilgilendirmez. Ama topluma hatta insanlığa ait, insan aklı ve emeği olmadan oluşan muhteşem bir ekosistemi kimse tarumar etmemeli. Buradaki ironi oydu. En büyük kargo şirketiniz olabilir, gurur duyarız. Yani para dolu kargonuz Kamilet’i getiremez ama Kamilet’i götürebilir!
RE: Artvin deyince Cerattepe’de Artvinli’lerin maden sahasına olan itirazları aklıma geliyor.
RE: HES sayısı için de “bu dereler bu yükü kaldıramaz ifadesi var”. Suyun kalitesi bir yana, Bolivya örneği var, su ne zaman ticarileşti? Artvin örneğinde neler oluyor?
RE: Artvin’de Zeytinlik Köyü’nde yapılan teraslama neden değerli?
OK: Artvin’de toprak, bildiğiniz gibi gayrimenkul değil menkuldür. İnsanlar yıllar yılı Çoruh’un getirdiği alüvyonu sırtıyla taşıyıp yamaçlarda teraslar yaptı; zeytin dikti, üzüm dikti, tarım yaptı geçimini sağladı. Çok zengin olmadı ama kimseye de muhtaç olmadı. Bu teraslar ve kuru taş duvarlar o denli intizamlı ve güzel yapılmışlardı ki her biri yıkılmadan, bozulmadan üzerinde 50-60 yıllık zeytin ağaçlarını taşımaya devam ediyordu. Tarımsal mühendislik uygulamaların en güzel örneklerini görmek mümkün-dü. Artık değil! Çünkü barajın suları altında kaldılar o güzelim zeytinlikler, bağlar, bostanlar, gelenekler ve elbette ki hatıralar. Düşünsenize başınıza gelmesini. İnsanın nasıl içi acır, yüreği kanar.
RE: Artvin ekonomisi için sizin önerileriniz var mı? Artvin’de zenginlik yaratacak sektörler, sürdürülebilir ekonomi için önerileriniz neler?
OK: Artvin bunca doğal kaynağa ve çok ciddi bir tarımsal kültüre sahipken, sadece suyla ilgili enerji yatırımlarıyla muhatap oldu. Bu yatırımlar da Artvin’in her varlığına zarar verdi. Artvin vakit kaybetmeden kültürel varlıklarını, geleneksel bilgiyi, doğal kaynaklarını ve tarımsal biyoçeşitliliğini korumaya alarak bunlara dayalı ekonomik çözümlere yönelmeli ve doğa temelli turizm planlarını hayata geçirmelidir. Ama bu planları ömründe bir kez bile turist olmamış kişiler yapmamalı elbette. Eğer öyle olursa turizm için yapıyoruz dedikleri yeşilyol -dilerim yanılmış olayım- Doğu Karadeniz turizminin sonunu getirebilir. Yeşilyol için turizm şirketlerinin veya turizm profesyonellerinin ya da bilim insanlarının olumlu tek bir kelimesinin olmaması ilginç değil mi? Doğa temelli turizm, emek yoğun bir faaliyet alanı olarak, doğa korumaya en çok muhtaç olan turizm segmentidir. Aynı zamanda da doğa korumaya destek olan bir araç konumundadır. Korunamayan, gerçek anlamda planı olmayan bir bölgenin ve yerel üretim faktörlerini harekete geçiremeyip arz edemeyen bir sektörün, yaşama şansı yoktur elbette. Milli park ve benzeri statülerde koruma altına alınan yerler, iş ve gelir olanağı da sağladıkları için çok stratejik bir konuma gelmiş durumdadır. Bu sayede hem iklim krizi için bir uyum ve adaptasyon hem de kaynakların korunması sağlanabilecektir. Bu denli önemlidir doğanın korunması.
RE: Oğuz Hocam; sohbetimize konu olan doğa ile ilişkilerimizi “zenginlik” için değil, “var olmak” için sürdürülebilir olmalıdır. Dilerim bir farkındalık oluşmasına katkımız olur. Zaman ayırdınız, teşekkür ederim.
OK: “Zengin mi”, “var olmak mı” doğru anladınız. Duyarlılığınız için ben de teşekkür ederim.