Kanadı kırık kuşlar ve gündem kırıntıları

“Ne çabuk normalleşiyorsunuz? Acılar bu denli tazeyken, nasıl?..” diye soranlar bir parça haklıdır.

Fakat insan doğasına aykırı bu durum değildir bu. İnsan, kaldırabileceğinden fazla acıyla karşılaşınca ruh sağlığını koruyabilmek için gerçeklerden kaçar.

Hakkında binlerce sayfa yazılmış, milyonlarca kez konuşulmuş bu büyük trajediye dair kaçamayacağım gerçeklerden birkaç kırıntı paylaşmak isterim sizlerle.  

Bir çocuk -yok, bir genç adam- kalkıp gitmiş. Adamı, yok, çocuğu öyle fena dövmüşler ki ağlıyor. Ama öyle ezbere ağlamak değil. Yumruklar, tekmeler kalbine gelmiş gibi ağlıyor. Depremzedelere yardım için gitmiş. Soğukta, yoksunluklar içinde perişan olmuş ama bunlar şöyle dursun. Enkazdan yağma yapıyor sanarak dövmüşler.

Öyle tek başınaymış bi ara yıkıntıların üstünde. Bir ses duymuş, belki bir insandan, belki bir kediden geliyor. Bir şeyleri yerden kaldırmaya çalışırken olmuş.

5 gün sonra enkazdan çıkarılan bir çocuk, “Okula gitmedim. Okullar tatil mi? diye sormuş kendisini kurtaranlara. 6 gün sonra kurtarılan bir teyze, “Kurban olayım, beni özel hastaneye götürmeyin, param yok.” dedi. Eğer kurtulursam diye günlerce bunu tutmuş aklında.  Bir kentin belediyesi de bir depremzedeye mezar yeri satmış, lakin insanlık henüz ölmediğinden dolayı kredi kartına taksitle... “İstesek de hiç kimseyi, takdir edilenden bir saniye fazla yaşatamayız.” dedi bir yetkili. “İnsanlar sadece depremde ölmüyor, herkes ölüyor.” şeklinde ilginç bir bulguya ulaşmış âlimin teki. Ve Atatürk İlkokulundaki 4. sınıf öğrencisi Ayşegül, istifa etmiş Kızılay Kolu Başkanlığından…

İki kişi, depremzedelere gönderilmek için kesilen odunları çalmış Sürmene’de. Yakalanmışlar. Bir adam diyor ki: “Hırsızlığın da bir şerefi vardır, bunlarda o da yok.” “Depremde hasar görmüş binalarınıza küçük bir ücret karşılığında girip canımızdan değerli eşyalarınızı çıkarabiliriz. Ölümden korkmuyoruz ki…” diyormuş bazı insanlar. Bir depremzede ailenin evi oturulamaz hâle geldiği için girip oturamıyorlar fakat ev sahibi yine de kirasını istemiş, bulup vermişler. Duvarları çatlamış, pencereleri patlamış evlerinde, kış rüzgârlarında hâlâ perdeler uçuşuyor ne de olsa…

Deprem uzmanları, felaket tellalı gibi ha bire olası afet ihbarları yapıyorlar. Fakat bu “ben demiş olayım da” lakırdıları şimdilik insanları huzursuz etmekten başka işe yaramıyor. Bir de istihareye yatmış bir münecimzade, 14 Mart gecesi bir felaket olabilir, diyor. Ha, baktın ki bir hadise olmadı, olmayabilir yani. Çünkü biz şimdiden dualarını şey ediyoruz, muhterem.

9 yaşındaki leylek Jonas ve yoldaşları, bu yıl da Birüssebi’den yola çıkıp üç gün sonra Hatay’a varmışlar ki ne konmak için baca var, ne bir mutlu insan yüzü. Hüzünlü ve kısa bir konukluktan sonra tekrar düşmüşler yollara. Onlar uçup gidip başka güzel çatılar bulabilirler kendilerine. Peki, ya kanatları kırık, göçemeyen kuşlarımız?..

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri