Karşılık beklemeden vicdanlı, hoşgörülü, izanlı, paylaşımcı samimi insanların tertemiz duygusu, tatlı sözlerin dile gelişiydi muhabbet...
Gönülden gönüle akan sevgiydi muhabbet...
Zaman buldukça bir araya gelip karşılıklı hasbihal etmekti muhabbet...
Birlik olmanın ruhuydu muhabbet...
Siz değil biz olmanın, uzakları yakın etmenin yoluydu muhabbet...
Komşuların, arkadaşların, eş - dostun bir araya gelme, beraber olma, birbirinden haberdar olma, neşelerin şahikaya ulaştığı, dertleşme, içini dökme, maddi manevi birbirine destek olma, üzüntülerin, tasa ve kederlerin paylaşıldığı, paylaşıldıkça gönül dünyasının ferahladığı, komşuluğun, arkadaşlığın, kardeşliğin daha da demlendiği, kıvama geldiği samimiyetin her geçen gün tadına doyum olmaz ilacı, tedavisi, ortamı, mekanı, zeminiydi muhabbet...
Hele de tavşan kanı çayları ile birlikte...Katığa gerek yoktu.Kelamlar çayın katığı, gönüllerin hoş seseydi muhabbet...
Özellikle akşamların sosyal etkinliği idi. Büyükler konuşur, küçükler dinlerdi. Çaylar dilleri, kelamlar gönülleri şenlendirirdi. Kadınlar, erkekler, çocuklar hep beraber birbirine derman olurdu. Zengindi fakirdi, ağaydı paşaydı, makamı mevkisi yoktu muhabbetlerin...Tüm kimlikler ortadan kalkar, herkes kardeş olurdu.Gurur, kibir, riyakarlık, haset vb duygular yerini sevgi , kardeşlik, birlik beraberlik duygularına bırakırdı.
Ev sahibi, var olan imkanlarını karınca kararınca, mutfağında ne varsa hesapsız bir şekilde gelene sunmak için gayret ederdi. Gün boyu yaşanan stres, yorgunluk bulutları gecenin ilerleyen saatlerine doğru dağılır, neşeli, mutlu kuş gibi ferahlamış gönüller, sonraki muhabbeti sabırsızlıkla beklerdi.
Muhabbet; aileleri birbirine yakınlaştırır, yardımlaşma dayanışma kültürünü artırırdı. Muhabet, bazen dertleri kederleri dağıtırdı, bazen sevinçleri paylaştıkça artırırdı, bazen yapılacak işlerin planlanma yeri olurdu, bazen farkında bile olmadan yeni yuva kurmak için zemin olurdu. Muhabbet farkında olmadan gençleri bir araya getirip tanışmalarına ve izdivaç yolunun taşlarını dizerdi. Komşuları tek bir aile yapardı.
Gündüzünde gecesinde, komşuluk ilişkilerini kavi kılardı muhabbet... Düğününe, cenazesine, hastasına, imecesine, derdine, yasına velhasıl herşeye birlikte koşmanın harcıydı muhabbet....
Bazen akşamları imece yöntemiyle bir araya gelip mısır soyup arkasından mısır kabuk ve püskülleri üzerinde gençlerin eğlenceli oyunlarıydı muhabbet...Bazen toplanıp fındık zulufu açarken yapılan şakalar, takılmacalardı muhabbet...
Muhabbetlerin bir başka şekli de; arkadaşlık ilişkilerinin samimiyetiyle, köyde mezerede, yaylada her defasında farklı mekanlarda bir araya gelip bazen bir boğa, bazen koyun, keçi bazen çok sayıda horoz etlerinin kazanlara yatırılan ortamıydı muhabbet... Kazanlarda etler kıvamına gelirken ki genelde akşamları olurdu, bir tarafta kemençe davul zurna eşliğinde horonlar tepilir, diğer yanda kemençe eşliğinde türküler söylenir, karşılıklı atışmalar olurdu. Aralarda koyu sohbetler yapılırdı. Sohbetler bir nevi doğal tiyatroya haline gelir, tiyatronun baş aktörleri ortaya çıkar, ortamı kahkaha tufanına boğar, katılımcıları kırıp geçirirlerdi. Özellikle taklitler, gırgırlar, yaşanmış hikayeler, eskilerden güzel anılar anlatılır, izleyenler kendinden geçer, mest olurlardı. Posta posta gelen o güzelim çaylar muhabbetlerin damak tadı olurdu.Gece hiç bitmesin duygusu, hissi, içten içe işlerdi gönüllere... Muhabbet gecenin geç sularında tamamlandığında iştirak edenler gönlünden ne coşarsa ortaya atar, bu güzel etkinliği yapanları onore eder, yenisinin yapılacağı zamanı o anda düşünerek hoş dilekler, temenniler ile bir daha ki buluşmaya ya kısmet deyip, karşılıklı teşekkürler ile mutlu gönüller sarmaş dolaş olup vedalaşıp, genciyle yaşlısıyla herkes evinin yolunu tutuğu eğlence ve dinlenceydi muhabbet...
Nerede kaldı o eski günler? Nerede kaldı o muhabbetler?
Önce alım gücü nedeniyle birkaç kişinin evine televizyon girdi. Gittikçe yaygınlaştı, zamanla her evde baş köşeye kondu. Onu izleyenler kanallar arttıkça evden seyrek çıkmaya başladı. Arkasından diğer teknolojik ürünler evlere girince insanların birbiriyle bağları zayıflar duruma geldi.Birbirinin evine girip çıkmalar, sosyal etkinlikler azaldı.Zayıflayan ilişkiler birliktelikleri yok etti.
Ardından köylerden şehirlere göç başladı. İş güç derken, paranın sıcaklığı cepleri ısıtırken gönülleri birbirinden ırak kıldı. Kazanma hırsı, harcamama duygusu insanları iş ve eve kapattı.Kazandıkça paylaşmama zihniyeti insanların beynini ele geçirdi. Paraya tapma ,çok kazanma duygusu bireylerin beyinlerini örümcek ağı gibi ördü. İnsanlar çay ocağında, kahvede oturmaktan korkar oldu. Birine bir bardak çay içirmeyi maddi kayıp görüyor, zengin olma daha çok kazanma, statü elde etmek bencillik, ego sahibi olmak; sevgi, kardeşlik, paylaşma, birlik, dayanışma, yardımlaşma duygularını buharlaştırıp alıp götürdü.
Artık işten eve gelen, parası yoksa evinden çıkmayan, parası varsa ailesi ile birlikte yemeyi, eğlenmeyi tercih eden, başkasına bakmamak ilgilenmemek, komşum aç mı tok mu sormamak, hastası mı var ustası mı var merak etmemek, birbirinden habersiz ilgisiz bir topluma dönüşür olduk. Gurur, kibir,desinler, fesat, bencillik, çekememezlik, kıskanç, samimiyetsiz, iki kuruşun hesabını yapan zihniyet nedeniyle o eski güzel hasletlerimizi hatıralarımızı mumla arar hale geldik. Neredeyse birbirimize selam vermeyecek, kelam etmeyecek olduk. Maddiyat, manevi değerlerimizi yerle bir etti. Teknolojinin kazanımlarını olumlu kullanamayınca, paranın sıcak yüzü, televizyon, telefon vb. araçlar birbirimizi gönülden, masadan, tadına doyumsuz muhabbetlerden uzaklaştırdı.
Şöyle geriye bakıyorum da; ağzımızın tadı vardı, gönüllerimizin neşesi, muhabbeti vardı, birlik beraberlik vardı, beraber gülen beraber ağlayan insanlar vardı, herşeye birlikte koşan insanlar vardı.Yoksulluk, parasızlık garibanlık vardı ama olanla yetinen insanların huzuru ve muhabbeti vardı. Şimdi ise; herşey, her imkan ,para pul var ama huzur, sevgi, saygı, saygı, muhabbet yok.Gönül kapıları kapanmış, çaylar demsiz, damaklar tatsız, dudaklar sessiz, masalar muhabbetsiz... Birbirimizden uzaklaştık, çoğumuz durumun farkına vardık ancak bir araya gelecek cesaret ve yüzü bulamıyoruz. Şahsım adına o günleri özlemle yad ediyorum. Tabiki anlayabilene...Selam olsun muhabbetli o eski günlere...
Mehmet ŞAL