Elazığ ve Malatya depremi can aldı canları yaktı.
Ülke olarak hepimiz büyük üzüntü içindeyiz.
Ölenlere Allah’tan rahmet yaralılara acil şifa diliyorum her şeyden önce.
Zor bir durum.
Depremi bende bölgede hissettim.
Müthiş bir korku ve panik yaşadık doğrusu
Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır’da adeta beşik gibi sallandı.
Her deprem bize aynı şeyleri hatırlatıyor, konuşturuyor ve tartıştırıyor.
Sonra üzerinden biraz zaman geçince de unutup gidiyoruz.
Oysa gerekli önlemler noktasında hepimizin kendini iyice sorgulaması gerek.
Devletimizin kurumları ve özel sektör deprem konusunda ne kadar hassas-samimi ve başarılı..
Eksiklerimiz var.
Yanlışlarımız var.
Çok ciddi hatalarımız var.
Hepsinden önemlisi bilime olan saygımızı ve inancımızı kaybettik.
İlgili-ilgisiz deprem konusunda fetva vermeye başladı.
Sosyal medya felaket.
Felaketlerin, acıların ve mağduriyetlerin üzerinden prim yapma derdinde olanlar için deprem tam bir fırsat.
Şeytanca planlarını hemen harekete geçirip algı oluşturma noktasında ellerinden geleni yapıyorlar.
Oysa depremin sağı-solu siyaseti-ticareti yok ki.
Her şeyi bir kenara koyup biz ne yaptık ne yapıyoruz ve ne yapacağımıza bakmak gerek.
Bakın Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür 3 ay önce katıldığı bir televizyon programında Elazığ depremini nokta atışla bilerek uyarısını yaptı.
Biz bu açıklamalar üzerine ne yaptık?
Hangi tedbirleri aldık?
Naci Görür hocamızın açıklamasında şu ayrıntı beni çok etkiledi. Şöyle diyor açıklamasında: “Elazığlı olmam nedeniyle, Elazığ’da bir zamanlar Elazığ’ın depremselliği ile ilgili konferanslar verdim, uyarılar yaptım, Elazığ ve köylerini depreme hazırlayın dedim. Bu konuda kitaplar basıldı. Ama maalesef pek bir şey yapılmadı. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi… Bununla da kalmadık.
Yine Elazığlı olan Prof. Namık Çağatay ve İTÜ’deki arkadaşlarla birlikte Bingöl, Elazığ, Malatya, Maraş valilik ve belediye başkanlıklarını ve bu kentlerdeki üniversiteleri bir araya getirdim. Harita Genel Komutanlığını da işe katarak proje hazırladım...
TÜBİTAK, DPT gibi birçok yere başvurduk reddedildi. Hâlbuki her fay kuşağında depremin er geç geleceği biliniyor. Neden daha ortada deprem yokken oralar ele alınmıyor? Bileniniz var mı?”
Aklım-mantığım almıyor?
Ey TÜBİTAK!
Ey DPT!
Siz ne iş yaparsınız arkadaş?
Adamlar geliyor size rapor sunmak istiyor siz ret ediyorsunuz?
Niye?
Bilim kuruluşu olan TÜBİTAK’ta bunu yaparsa biz kime inanacağız?
Sığ tartışmalardan artık kurtulup bilime-ilme-akla ve mantığa önem vermek zorundayız.
Bu ülkenin çok başarılı çok azimli-kararlı-ahlaklı evlatları var.
Gelin onlara güvenip suyun başına gelmelerini sağlayalım.
Devletin içine çöreklenmiş akıl-almaz hantal bir yapı var.
Tesadüfen bir yerlere gelenler, üretmeyenler, heyecanı ve şevkini kaybedenler yüzünden ne yazık ki istenen noktaya gelemiyoruz.
Binlerce üniversite mezunu işsiz gencimiz var.
Her biri ne zorluklarla okudular.
Anne-babaları nelere göğüs gerdiler.
Geleceğimize sahip çıkmak istiyorsak bu gençleri kazanmak zorundayız.
Şehirlerimizi-kentlerimizi emin ellere teslim etmeliyiz.
Yerel yönetimlerde mimar-mühendis-teknik insanlara ihtiyaç var.
Kâğıt gibi ortadan ayrılan binaların denetimini kimler yapacak?
Deprem bir gerçek…
Mesele bu gerçeği ne kadar özümsüyoruz ve kabulleniyoruz…
Umarım mesajım yeterince anlaşılmıştır.
Allah kimseyi çaresiz-evsiz-vatansız bırakmasın.
Bir daha böylesine felaketler yaşanmasın…