Nimet Abla

…Türkiye’nin ilklerinden, Trabzon’un ise ilk kadın fotoğrafçısıydı.

…Türkiye’nin ilklerinden, Trabzon’un ise ilk kadın fotoğrafçısıydı.
… Kiracısı olduğu evi ve bahçesi, adeta Nuh’un gemisinin minyatürü gibiydi.
…Arnavut taşlı dar sokakların, tüm kedi ve köpekleri onu tanır. Ayak seslerini ve kokusunu yüzlerce metre öteden alır, koşarak etrafına doluşurlardı.

Hans Christian Andersen, yıllar önce yazmıştı ‘’Fareli Köyün Kavalcısı’’…

Diyarların birinde, şirin bir köyü bir gün fareler basmış. Köylüler, köyün ileri gelen birinden çözüm bulmasını istemişler. Sonra bir kavalcı çıkmış demiş ki ‘’ Ben bu işi hallederim, yaparım’’ demiş. Almış kavalını eline başlamış çalmaya ve sesi duyan yüzlerce fare, etrafında toplanmış ve sonra onları nehrin suyuna kadar kaval çala çala getirmiş, kendisi kavalını çalarak nehirden geçmiş. Arkasından geçmek isteyen farelerin hepsi ise nehrin akıntısına kapılarak telef olmuş. Köy haliyle fare istilasından kurtulmuş. Hikaye böyle devam ediyor…

Trabzon’un Gazipaşa Caddesi’nden erken saatlerde elleri arkada yürüyerek, oğullarının işletmeye başladığı meydanda ki fotoğraf stüdyosuna ağır ağır yürürken, peşine takılan onlarca kedi ve köpeği görünce, gördüğüm o fotoğrafı hep, fareli köyün kavalcısının tersine benzetmişimdir.

Ama buradaki fark, bir kavalcının köyü farelerin istilasından nehirde boğulmalarını sağlayarak kurtarmasıydı ama Türkiye’nin ilklerinden, Trabzon’un ise ilk kadın fotoğrafçısı olan Nimet Abla ( Nimet Özkan ) ise sokakta aç kalan kedi ve köpeklerin karınlarını doyurarak açlıktan kurtarmasıydı. Bana göre Nimet abla, dilsiz canlıların diliydi, kulağıydı, gözüydü.

Aslen Laz kökenliydi. Artvin Hopalıydı. Eşi ve kendisi rahmetli babamın da Atatürk alanı, meydan civarından esnaf komşusuydu. Trabzon’un özellikle 1950 ile 1985 yılları arasına damgasını vurmuş, herkesin evindeki siyah-beyaz albümüne girmiş, sayfalarına adeta imzasını atmıştı. Kıyı kasabası Hopa’nın Bucak Mahallesi’ne kayıtlı idi. Trabzonlu şair Yaşar Miraç’ın ‘’Fotoğrafçı Nimet Abla’’ başlıklı şiirinde dediği gibi ‘’ Çek çek, şip şak. Kağıda sarmıştır, ciğer ve dalak. Kediler kalmıştır doyurulacak ’’

1926 yılında Trabzon’un Arafilboyu Mahallesi’nde doğmuştu. Dumlupınar İlkokulu’ndan mezun olmuş, hayatın ekonomik şartları okumasına müsaade etmemişti. Dönemim çağdaş okulları olan ve ABD’nin siyasi baskısıyla kapattırılan Köy Enstitüleri bile, ondan sonra kız öğrencilerinden fotoğrafçı bile yetiştirmişti.

Güzel güneşli bir günde yada serin bir havada, meydan veya aşıklar parkında bir bankta, Atatürk heykelinin dibinde, bayramlarda, seyranlarda, özel günlerde, okulların bahçesinde, sınıflarda, öğretmen odalarında, fotoğraf makinesinin

Genç güzel kızlar, yakışıklı erkekler ve Trabzon hatırası için Nimet ablanın karşısına geçerdi. Üzerinde genelde fabrika işçilerinin giydiğine benzeyen siyah bir işlik ve elinde bir fotoğraf makinesi olan bu kadının, o yıllarda elinde bir fotoğraf makinesiyle sokakları, caddeleri, bayram yerlerini, okulları, yaş günü ve özel günler yapılan evleri dolaşıp fotoğraflaması, yetim kalan çocuklarını büyütebilmenin onurlu kavgasıydı.

Trabzon’un tanınmış delikanlılarından, Karayolları 10.Bölge Müdürlüğü memurlarından, kayınpederimin de mesai arkadaşı olan Trisko Mehmet’in eşiydi. Trisko Mehmet’in babası Batumlu idi. Gürcüydü. Asıl soyadları Azakişvili idi. Trabzon’a gelince bu soyadını Azaklı yapmışlardı. 1972 yılında 46 yaşında iken genç yaşta tüberküloz rahatsızlığından vefat etmesinin ardından Nimet abla, çocuklarını bakıp, okutup, büyütmenin mücadelesini veren bir kadın için, çok cesur ve siyah- beyaz renkli! takdirlik bir girişimciydi diyebilirim.
*
Anne, babası Gümüşhane Kelkitli idi. Genelde Küçük Nimet’i annesi Fikriye keleş büyüttü. Babası da Tahir Keleş’di. Ailesi Trabzon’un en eski fotoğrafçılarından idi. Oda mesleği annesi ve dayısından öğrenmişti. Dayısı rahmetli Yaşar Altaş, sokak fotoğrafçısıydı. Siyah örtülü ayaklı fotoğraf makineleriyle Trabzon hatıraları hatta vesikalıklar çekiyordu. Bu ayaklı fotoğraf makinelere, sanırım Aliminüt makine diyorlardı. 1995 yılının sonuna kadar Trabzon’da bir tek dahi kalana kadar kullanılmıştı. Dayı Altaş, zamanla stüdyo kurdu.

Nimet abla eşi vefat ettikten sonra evin geçimini sağlamak için tamamıyla bu fotoğraf işine kilitlendi ve eski İnci Sineması’nın (Uzun Sokağın girişindeki İnci Garajı) karşısındaki evinin bir odasını, fotoğraflarını karta basmak için, karanlık odaya çevirmişti…

O zaman kadın fotoğrafçı hiç olmadığı için, Trabzon’da kızlar, kadınlar evlerde düzenledikleri özel günlerine Nimet Ablayı davet eder, ona günün anısına fotoğraf çektirirdiler. Kına geceleri, yaş günleri, düğünler, sünnet düğünleri, çaylar, partilerde Nimet abla herkesin ablası olmuştu, onu tanımayan nerdeyse yoktu. Fotoğrafları siyah beyaz filme çektikten sonra evde yıkar, kartlara basar hipo ve sudan geçirdikten sonra karta basar ve iki üç gün sonra gider sahiplerine verir, parasını alırdı.

O yıllarda Trabzon’da yaşamış yada yaşamaya devam eden çoğu insanda mutlak iyi hatıraları vardır. Çektiği fotoğrafların neredeyse çoğunun arkasında ayrı ayrı hikayeler kalmıştır. Fotoğrafçılık camiasında haklı bir ün kazanmış ama asıl insan ve hayvan sevgisiyle tanınmış ve hümanist yanı hep ön plana çıkmıştı.
*

Türkiye’nin en eski 3 kadın fotoğrafçısından biriydi. Trabzon’un ise ilkti. Yanılmıyorsam Türkiye’nin ilk kadın fotoğrafçısı ermeni kökenli Maryam Şahinyan idi. Gerçi Nimet ablanın bu önemli işi olan fotoğrafçılık, neredeyse bahçesindeki ve evindeki kuşları, köpekleri ve kedileri dost edinip, onlarla oturup sohbet etmesi, her gün onları yedirmesinin, beslemesinin arka planında kalmıştı. Eşi vefat ettiğinde 2 küçük oğlu vardı. Şimdi aynı mesleği meydanda sürdüren oğulları Hürriyet ve Erol… Erol’un ve Hürriyet’in şimdilerde yetişkin birer oğulları var. Hürriyet’in eşi Rus kökenli Türk vatandaşı, oda artık Trabzonlu.

Tam bir kedi tutkunuydu Nimet abla. O sadece köpekleri değil, onlarca sokak kedisini doyururdu. Uzaktan izleyip tanımıştım Nimet Ablayı. O vakur duruşu, kucağında kedileri, arkasında köpekleri, boynunda fotoğraf makinesiyle, yolda gördüğü çocukların başını ve saçlarını şefkatle okşardı. Trabzon’un bir dönem kent yaşamına resmen damgasını vuran! fotoğraf emekçisi bir kadındı.

İlk zamanlar Kemerkaya’da, Gazipaşa Caddesi’ne bağlayan sokakta bahçeli bir evde otururdu. Önünden geçerken kiracı olduğu evini ve bahçesini, hep Nuh’un gemisinin minyatürüne benzetirdim. Ardından da Ganita’ya taşınmıştı. Tabi dört ayaklı dostları da onunla bu yan mahalleye göç etmişti.

Sabahları kasaplardan bazen bedava, bazen de parayla aldığı et ve sakatat parçalarını omuzlarına astığı çantalara doldurur, sabahın ilk ışıklarıyla onu kapısının önünde bekleyen onlarca kedi ve köpeği yedirirdi. Hatta çocuklarına kahvaltı hazırlamadan önce, bu kimsesiz hayvanları doyururdu.
*
Aylar, yıllar geçtikçe Nimet ablayı tanımayan sokak kedisi ve köpeği kalmamıştı. Onlarla oturur konuşurdu. Özellikle kedilere ilgisi çok büyüktü. Evden çıkıp normal ev kıyafetleriyle fotoğraf dükkanına doğru eller arkada yürürken, kediler manga manga asker gibi arkasından miyavlayarak yürürdü.

Arnavut taşlı dar sokakların, tüm kedi ve köpekleri onu uzaktan tanır. Ayak seslerini ve kokusunu yüzlerce metre öteden alır, koşarak etrafına doluşurlar gözlerinin içine bakarlar ve yalvarır gibi sesler çıkarırlardı. Niye? Nimet ablaları yine onları doyurmaya gelmişti.

Cumhuriyet kadınıydı, gençliğinde çok şık, çok güzel ve çok enteresan giyerdi. Çocukları da kendi de sağlam bir Atatürk’cüydü. Bir yerde duruma şahit olan biri anlattı. Genelde Kemerkaya’da ki Öğretmen Okulu’nun ( Şimdi ki Kanuni Anadolu Lisesi ) bahçesinde, boynunda fotoğraf makinesiyle görünür, öğretmenlere, öğrencilere sınıfta, bahçe de fotoğraf çeker, sonrada gider onlara ücretini alır teslim ederdi. Yine böyle bir gün bahçedeki Atatürk büstünün önünde duran bir öğrenci Nimet ablaya ukala bir tavırla seslenmiş ‘’ Abla yaa, bana da bir resim çeker misin? ama şu arkamdaki İb...e fotoğrafta görünmesin’’ diyince, Nimet Ablada tansiyon birden fırlamış. Sinirli bir şekilde öğretmen okulunun o densiz öğrencisine ‘’ Hadi lan yürü git, sana resim, mesim yok. Burada bir tane İb..e varsa oda sensin şerefsiz’’ demiş. Demek ki bu beyinsiz kafaların, o yıllardan beri sıkıntısı aynıymış, hiç değişmemişler.

İki yetişkin çocuğu anlatıyor ‘’ O yıllarda çekilmiş eski siyah-beyaz fotoğrafları, o zamanın gençleri şimdi önemli iş insanları, annemizin çektiği siyah beyaz fotoğrafları bize getiriyor ve gösteriyor hala cam gibi. Niye? Annemiz ne hipo ilacından nede banyosundan eksik kullanmazdı. İlacı karta iyice yedirir ve kırmızı loş ışıkta iyi kuruturdu.’’

İnanıyorum ki; şu anda Trabzon’da ki bu kentin yerli ailelerinin her birinin evindeki, siyah karton yapraklı albümlerinde, mutlak ve mutlak Nimet ablanın çektiği bir karede olsa eski günlerin hatırına anı ve hüzünle dolu bir fotoğrafı vardır. Değil mi?
*

Bir gün yine, at arabalarının taşımacılık yaptığı 1980’li yılların sonunda, Gazipaşa Caddesi’nden yokuş yukarı yüklü bir at arabası çıkmaya çalışırken zorlanıyordu. Sahibi ise oturduğun yerden önünde çok zorlanan atının devam etmesi için, onu acımasız kırbaçlıyordu. Bunu gören Nimet abla hışımla yanına gitti ve çekti aldı elinden kırbacı. Çevredekiler ve Zabıta da gelip Nimet ablaya destek verince, atı adamın elinden alıp, Çarşı Mahallesi’nin oradaki tarihi bir hana kapattı. Ardından bir, iki gün sonra, sahibi gelip Nimet ablaya yalvarmış, özür dileyince atı tekrar sahibine bir daha kırbaçlamamak üzerine yemin ettirerek, geri vermişti.

Otobüs ve Uçak taşıması yok denecek kadar az olduğu dönemlerde, gençliğinde Samsun, İstanbul ve Trabzon hattında yolcu taşıyan ‘Gülcemal’ gemisine rıhtım olmadığı için kıyıdan, geminin merdivenlerinden de kıyıya, kayıkla kürek çekerek yolcu taşıyan Nimet abla, ne olur ne olmaz biri bulaşır diye de, yanında rahmetli eşinden kalma altın kabzalı tabancasını hep yanında taşırdı. Kalçasındaki çıkık görüntüsünü soranlara ‘’Bedensel özür değil oğlum, tabancamdandır’’ derdi. Hatta bir gün iyi kullandığı kayığıyla, dönemin Trabzonlu tek başbakanı olma unvanını halen koruyan Hasan Saka’yı, gemiden kıyıya taşımış, Hasan saka’da kendisine altın bir çapa rozetini armağan ederek, yakasına takmıştı. Geminin kalkmadığı ve gelmediği günlerde de makinesini boynuna asar, fotoğraf çekmeye giderdi.

Annesi, babası ve eşi vefat ettikten sonra, yıllarca evini saatlerce çalışarak geçindirdi.

Sabah namazıyla kalkar dışarı çıkar, hayvanlarını yedirmek için onlara yiyecek arar, toplardı. Zaman zaman sinirlenip gerilince, kendi kendine sesli olarak etrafa söylenirdi ‘’Anderin kaybanaları, iki ayaklı hayvanlar bırakmıyor ki, dört ayaklıları yedireyim’’ Bazen işi olmayınca, yiyecek torbalarını yanına alır, taksi tutar, mahalle, mahalle gezer, gördüğü kedi, köpek ve kuşları yedirirdi.
*

Nimet abla yaşlanınca, bir müddet çocuklarının evinde kaldı. Evleri apartman dairesi olunca kedi , köpek ve kuşlarla ilgilenemedi. Yine de 2-3 tane kediyi, evin içine yanına aldı. Kucağında gezdirdi. Çocukları bir ara Almanya’ya gitti. Nimet ablayı da peşlerinden getirdi. Ama o yaban ellerde yapamadı ve yine hep birlikte Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı. Çocukluk yıllarından beri lüks değil, hoşlandığı bir orta hayat sürdü. Yine Trabzon’da meydan civarındaki annelerinden kalma büyük fotoğraf stüdyoların da, annelerinin mirasını 3 tane sevimli kedileriyle sürdürüyorlar. Yetişkin iki oğlu her zaman ‘’ Annemizin bize bıraktığı en iyi miras, merhamet ve vicdandır’’ der.

O dönem Trabzon KTÜ’ de eğitim gören ve şimdi şehir dışında iş hayatını sürdüren ve Nimet ablayı yakından tanıyan Mersinli genç bir iş adamı olan Koray Onder anlattı: "Öğrenciydim. Nimet ablayı yakından tanıyor, zaman zaman halini hatırını soruyordum. Ben gurbetten Trabzon’a gelmiş bir öğrenci iken, bana yakın yerde, Taksim Karakolu’nun aralığında Tekke Cami sokak’ta ki bahçeli bir evde oturuyordu. Onu hep gözlemlemiş ve gördüğümde hep konuşmuşumdur. Bir gün param yok. Akşam üstü okula gitmek zorundayım. Yürüyerek gidiyorum. Her köşe başında gördüğüm, her kedinin acı acı miyavladığını görüyorum. Değirmendere Köprüsü’nden okula doğru geçerken bile, köprünün ayağının dibindeki kedilerde acı acı miyavlıyordu. Kendi kendime ne oluyor bu kedilere diye sormadan ve meraklanmadan edemedim. İçime mi doğdu ne bilmiyorum ‘ Acaba dedim Nimet ablaya bir şey mi oldu?‘ Okula geldim. Telefonla o mahalledeki bi arkadaşımı evinden aradım ‘ Mahallede ne var, ne yok? ’ dedim. İlk sözü ‘Nimet abla bugün öğleyin vefat etmiş. Yarın cenaze var’ demez mi? Şok oldum. O akşam üstü gördüğüm her kedinin ağlar gibi miyavlamasını, yıllarca hep ona yorumlamışımdır ’’

*

Bana göre o, Trabzon’un Arnavut taşlı dar sokaklarında dolaşan tüm kuş, kedi ve köpeklerin kahramanıydı. Yaptığı iyilikler ve yardımlar ile hala yaşadığı kent de sevgi ve saygıyla anılıyor. Şimdi bizim de tanıyamadığımız bu sokaklar da, gözlerimiz onun gibi bu kente mal olmuş insanları hep arıyor.

1998 yılında soğuk bir şubat ayının öğle vakti, tedavi gördüğü Trabzon’daki özel bir hastanede, yüksek tansiyondan gözlerini yumduğunda 72 yaşındaydı. İlginçtir, eşi 1972’de, kendi de 72 yaşında vefat etmişti. Sülüklü Mezarlığında 26 No’lu adada ebedi istirahata çekildi.

Rahat uyu Trisko Mehmet’in cefakar ve vefakar eşi, Cumhuriyetimizin ilk kadın fotoğrafçısı, insan ve hayvan dostu, güzel insan Nimet Abla.

Komşularının, ardından hep dediği gibi ‘’ Ne güzel komşumuzdun be, Nimet Abla’’…

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri