Trabzonspor’da bir gerçek var ki, başarısız olan veya yönetimden ayrılanların hedefindeki tek adam Faruk Özak oluyor.
Hiç kimse onun için “Kulübü batırdı, kulübün parasını yedi veya çarçur etti, en başarısız sonuçlara imza attı” diyemiyor.
“Kulübün içine karışıyor”
Elbette ki karışacak.
Trabzonspor’da futbol oynamış, Trabzonspor’un 2. Ligden 1. Lige çıkmasında kaptanlık yaparak katkı sağlamış, daha sonra da yöneticilik, asbaşkanlık ve başkanlık yapmış bir kişinin Trabzonspor’un kötü yönetilmesine sessiz kalmasını kimse bekleyemez.
Bu Özak için bir haktır, sorumluluktur, kulübünü sahiplenmedir.
Bu Nuri Albayrak da olsa, İbrahim Haciosmanoğlu’da da olsa aynıdır.
Faruk Özak’ın başkanlık yaptığı veya karıştığı denilen yönetimlerin dönemlerine bir bakalım.
Trabzonspor’un şampiyonluklar dışındaki en başarılı dönemlerinin(1994-96 dönemi) Faruk Özak’ın başkanlığına rastlaması asla tesadüf değildir.
2 kez lig ikinciliği, 1 Türkiye kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı kupası, Avruypa kupalarında 3. Tura yükselme..
Başkanlığı bıraktığında borçsuz ve kasasında 3 milyon dolar para, takımda da 13 milli futbolcusu vardı.
Bu başarıların en büyük mimarı da ekip çalışmasına önem veren, uyumlu yönetim anlayışı, rakip kulüplerle iyi geçinen, onları Trabzon’da en iyi şekilde ağırlayan, futbolculara parayı değil formayı sevdiren başkan Faruk Özak’tır.
Onun bu başarısı, o günkü gazetelerde “Özak’ın müthiş hüneri” başlığıyla şöyle sıralanmıştı:
1-Saygın ve etkin olması,
2-Tahriklere kapılmaması,
3-Siyasilerin tümü tarafından sevilmesi,
4-Kamuoyu desteğine sahip olması,
5-Bizans oyunlarını sevmemesi,
6-Gerektiğinde susmasını bilmesi,
7-Kendi bildiği doğrulardan tavız vermemesi,
8-Dostluk ilişkilerini çok iyi kurması,
9-Kavgayı değil, barışı sevmesi,
10-Herkesi sabırla dinlemesi.
2000 kongresiyle Özkan Sümer dönemine, daha sonraki Atay Aktuğ dönemine ve son olarak da Sadri Şener dönemlerinde müdahil oldu.
Bu dönemlerde başkan ve yönetimlerin maddi, manevi ve transfer taleplerine Faruk Özak’ın kayıtsız kalması düşünülebilir miydi.
Elbette ki destek olacaktı, katkı sağlayacaktı.
Bu dönemlere baktığımız zaman da 2011 şampiyonluğu, lig ikincilikleri, Türkiye kupası ve süper kupanın kazanılmasında Özkan Sümer, Atay Aktuğ ve Sadri Şener yönetimlerinin katkısı olduğu kadar Özak’ın katkısı da göz ardı edilmemelidir.
2001 yılında Fatih Tekke’nin Gaziantepspor’dan tekrar geri alınmasında Faruk Özak’ın katkısının olduğunun bizzat şahidi Cafer Hazaroğlu’dur.
O Fatih Tekke, takıma ikincilikler ve kupalar kazandırdı.
Bugün Özak’ı eleştiren Nuri Albayrak döneminde Fatih Tekke 7.5 milyon Euro’ya Zenit’e satılarak kulübe önemli gelir sağlandığı da unutulmamalıdır.
Nuri Albayrak döneminin ibra edilmemesi elbette ki yanlıştır. O dönem Albayrak’ı ibra etmeyenlerin son dönem de Sadri Şener’i ibra etmeleri de anlaşılır değildir.
Ancak, bütün bu ibra edilmemenin arkasında hiç bir delil sunmadan Faruk Özak’ı aramak da Trabzonspor’da başkanlık yapmış saygın bir isme yakışmıyor. Kaldı ki Özak bunu defalarca yalanlamasına rağmen.
Evet, Sadri Şener’in birinci dönemi müthiş başarılıdır. Şampiyonluk (2011), Türkiye kupası ve süper kupa kazanılmıştır. Son döneminin de oldukça başarısız olduğu muhakkaktır.
Ancak, bu dönemi araştıracak, sorgulatacak, soruşturacak olanların da camiada güvenilirliği ve kendini kabul ettirmişliği olmalıdır.
Görevde henüz bir yılı doldurmadan kendi içinde paramparça olmuş, 8 yöneticisi istifa etmiş, 2 teknik direktörü, 2 sportif direktörü ayrılmış bir yönetim bu soruşturmalar için ne kadar güvenilir olabilir ki?
Kaldı ki, Lazaroni, Musampa, Marcelinho transferleriyle, Tolunay Kafkas ve Sinan Zengin’in tazminatları da unutulmayıp sorgulanmalıdır.
Sonuç:
Trabzonspor’un eski başkanları Trabzonspor için birer değerdir. Yanlışları olduğu kadar doğruları da vardır. Değerleri yok ederek bu kulübü yüceltemezsiniz.
Elbette ki yanlış yapandan hesap sorulmalıdır. Ancak, bu böyle alenen, insanları karalayarak, yakıp yıkarak, değerler değersizleştirilerek sorulmaz.
Unutulmamalıdır ki, Trabzonspor’un değerlerini değersizleştirenler de bir gün değersiz olmaya mahkûmdur.